18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya SÖZLÜ BİLDİRİLER ORAL PRESENTATIONS 1 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya SÖZLÜ BİLDİRİLER SS-001 Trauma Emergencies Acil Serviste Parmak Pulpa Defektlerinde V-Y İlerletme Flep Uygulamaları Cengiz Aldemir Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ortopedi ve Travmatoloji, Antalya AMAÇ: Acil servis koşullarında parmak pulpa defektleri için uygulanan V-Y Atasoy ilerletme fleplerinin sonuçlarını tartışmak HASTALAR VE YÖNTEM: 2009-2015 yılları arasında Antalya devlet hastanesi ve Antalya Eğitim Araştırma Hastanelerine başvuran 28 hasta değerlendirildi. Hastalardan 22 si erkek 6 sı kadın, ortalama yaş 32(18-52) idi. Ortalama takip süresi 28(6-72) ay idi. Tüm hastalar kesici yaralanmaları olup, ezici yaralanması olanlar çalışma dışı bırakıldı. Hastaların hepsine acil serviste lokal anestezi altında uygun debritmanı takiben atasoy v -y ilerletme flebi yapıldı. Hastalara tetanoz profilaksisi ve antibiyotik verildi. TEKNİK: Atasoy volar V-Y ilerletme flebi dorsal oblik yada yüksek transvers defektler için uygundur. Tepesi distal interfalengeal eklem çizgisinde tabanı tırnak yatağı ile aynı genişlikte olan üçgen şeklindeki fleptir Flep fleksör tendon kılıfı ve periosttan ayrılır nörovasküler yapılar korunarak ilerletilir tırnak yatağına dikilir. Beklenilen ilerletme 1 cm’dir ve distal falankstan fibröz septanın gevşetilmesini gerektirir,donor alan V şeklinde iken; kapatılırken Y şekline döner BULGULAR: 1 hastada 4 haftada düzelen duyu azalması, 1 hastada 4 haftada düzelen hipersensitivite, 2 hastada kendiliğinden epitelize olan flep kenarında cilt nekrozu; tırnak yatağı tamiride yapılan 1 hastada yarık tırnak, 1hastada kanca tırnak gelişti SONUÇ: Parmak ucu kayıplarında V-Y ilerletme flebi acil servis koşullarında uygulanabilen, sonuçları yüzgüldürücü, basit bir yöntemdir. Kabul edilebilir kontur, yumuşak doku desteği, ve parmak ucunda az bir skar dokusu ile duyan işlevsel bir parmak elde etmek olasıdır. Anahtar Kelimeler: Parmak pulpa, defekt, v-y flep, SS-002 Trauma Emergencies Akut Omuz Çıkığı Redüksiyonunda Cunningham Yöntemi Fatih Duygun Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Ortopedi ve Travmatoloji,Antalya AMAÇ: Bu çalışmada omuz çıkığının akut redüksiyonunda son yıllarda popüler hale gelen Cunningham yönteminin sonuçlarını aktarmayı amaçladık. HASTALAR VE YÖNTEM: 2015-2017 yılları arasında Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesine omuz çıkığı nedeniyle başvuran 25 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalardan 14’ü sağ omuz, geri kalan 11 tanesi sol omuz çıkığı nedeniyle acil servise başvurdu. Bu hastaların ortalama yaşı 22(18-48) idi. Hastaların 17’si erkek, 8’i bayandı. Hastaların hiçbirisinde aksiller sinir veya diğer sinir yaralanması yoktu. Redüksiyon acil servis şartlarında ve anestezi uygulanmaksızın yapıldı. Redüksiyon sonrası hastalara 3 hafta süreyle Velpau bandajı uygulandı. Bu süre sonunda aktif hareketlere başlandı. TEKNİK: Bu teknikte hasta bir sandalyeye oturtulur, redüksiyonu yapacak kişi hastanın karşısına oturur, hastanın çıkık olan eli redüksiyonu yapacak olanın omuzunda olmalıdır. Hastanın dik durması sağlanmalıdır. Aynı taraftaki antekubital bölgeden kol stabilize edilmelidir. Diğer elle önce trapezius, deltoid ve biseps kaslarına sırasıyla masaj uygulanır. Bu işlem esnasında sabırlı olunmalıdır, gerekirse masaj tekrar başlatılmalıdır. Bu sırada hastayla konuşup, rahatlatılmalıdır. Arada bir omuzu kontrol etmek gerekir, çünkü farkında olmadan redüke olabilmektedir. Tipik klik sesi duyulmayabilir ancak sıklıkla humerus başının yerdeğiştirdiği hissedilmektedir. BULGULAR: Hastaların tamamında acil servis şartlarında herhangi bir anestezi yöntemi veya analjezik kullanmaksızın kapalı redüksiyon sağlandı. SONUÇ: Omuz çıkığı redüksiyonunda Cunningham yöntemi hospitalizasyon gerektirmeyen, güvenli ve etkili bir kapalı redüksiyon yöntemidir. Anahtar Kelimeler: çıkık, kapalı redüksiyon, cunningham SS-003 Trauma Emergencies Diyafragmanın Travmatik Rüptürleri: 22 Hasta Deneyimi Erkan Akar1, Halil Kaya2 1Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Göğüs Cerrahi Kliniği,Bursa 2Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Acil Tıp Kliniği,Bursa AMAÇ: Bu çalışmada travmatik diyafragma yaralanması olan hastaların özellikleri, bu hastalarda uygulanan tanı ve tedavi yaklaşımları ile elde edilen sonuçlar değerlendirildi. YÖNTEMLER: Ocak 2010-Aralık 2016 yılları arası künt veya penetran toraks travması ile başvuran 853 olgudan, travmatik diyafragma rüptürü olan 22 hastanın dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, yandaş yaralanmaları, cerrahi yaklaşım şekli, ameliyat sonrası morbidite ve mortalite oranları ve hastanede kalış sürelerine bakıldı. BULGULAR: Künt veya penetran toraks travması sonucu kliniğimizde tedavi edilen 853 olgudan, diyafragma yaralanması olan 22 olgu (16’sı erkek 6’sı kadın) değerlendirildi. Yaş ortalaması 32 (19-67 yıl) idi. Yirmi bir hasta akut dönemde, 1 hasta kronik dönemde (8 yıl önce travma hikayesi mevcuttu) görüldü. En sık rastlanan şikayetler ve fizik muayene bulguları; dispne, göğüs ağrısı, abdominal distansiyon ve etkilenmiş hemitoraksda solunum seslerinin alınamamasıydı. Akciğer grafisinde ise, en sık diyafragma gölgesinin kaybolması, diyafragmanın elevasyonu ve toraksa visseral organ herniasyonu bulgularıyla karşılaşıldı. Tüm hastalar operasyona alındı. Cerrahi yaklaşım olarak torakotomi 18 hastaya, laparotomi+torakotomi ise 4 hastaya uygulandı. Torakotomi öncesi tanı amaçlı video-yardımlı torakoskopi 3 hastaya uygulandı. Diyafragma 20 olguda sol ve 2 olguda sağ tarafta onarıldı. On yedi olguda diyafragma yaralanmasına; intra- abdominal organ yaralanmaları, akciğer yaralanmaları ve diğer sistem yaralanmaları da eşlik ediyordu. Künt ve keskin diyafragma yaralanmasına en sık eşlik eden organ mide idi. Morbidite olarak pulmoner komplikasyonlar künt travmalarda daha fazla görüldü (%10). Mortalite ise sadece penetran travmalı bir olguda gözlendi (%5). Göğüs dreninin ortalama kalış süresi 3 gün (2-8 gün) ve ortalama hastanede yatış süresi 6 gündü (4-10 gün). Olgular ortalama 18 ay (3-24 ay) takip edildi. Yaralanma türü, cinsiyet ve yaş açısından gruplar arasında istatistik olarak anlamlı farklılık bulunmadı (p>0.05). SONUÇ: Künt veya penetran olsun, göğüs alt ve üst batın yaralanmalarında mutlaka diyafragmaya yönelik inceleme yapılmalı, şüphe varsa mutlaka değerlendirilmelidir. Diyafragma yaralan- ması tespit edilirse mutlaka açık cerrahi veya minimal invaziv teknikler kullanılarak tamir edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Diyafragmatik herni, künt, penetran, yaralanma SS-004 Trauma Emergencies Kafa Travmalı Geriatrik Hastalarda Prognozu Etkileyen Faktörlerin İncelenmesiİ Hasan Aydın1, Hasan Erçelik1, Emine Kadıoğlu1, Özlem Arık2 1Dumlupınar Üniversitesi, Acil Tıp Ana Bilim Dalı, Kütahya 2Dumlupınar Üniversitesi, Biyoistatistik Ana Bilim Dalı, Kütahya GİRİş-AMAÇ: Çalışmamızda 65 yaş üstü kafa travması tanısı alan hastalarda bilgisayarlı tomografide patolojik bulgu prevalansını değerlendirmeyi ve geriatrik kafa travmalı hastalarda prog- nozu etkileyen hematolojik faktörleri değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmamızda ayrıca, geriatrik kafa travması konusunda ülkemizin epidemiyolojik verilerine katkıda bulunmak ve bu hastaların hastanede kalış süresini arttıran parametrelerin tespit edilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: Dumlupınar Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisine kafa travması nedeniyle başvuran ve bilgisayarlı tomografi incelemesi yapılan 65 yaş üstü has- talar geriye dönük olarak incelendi. Çalışmamıza dahil ettiğimiz vakaların, yaş, cinsiyet, travma oluş mekanizması, koagülopati, beyin bilgisayarlı tomografi sonuçları, lökosit sayısı, nötrofil/ lenfosit oranı(NLO), trombosit/lenfosit oranı(TLO), taburculuk, yatış, sevk, ex durumları kaydedildi. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 320 hastanın 151’i erkek, 169’u kadın idi. Geriatrik popülasyonun kafa travmasıyla sıklıkla karşılaştığı nedenler arasında ise düşmelerin (%37.2) ve trafik kazalarının (%18.8) en sık nedenler olduğu belirlendi (%56).65 yaş üstü kafa travması olan hastalarda anormal Beyin BT bulgusu olan hasta sayısı 34 olup, geriatrik kafa travmalarında anormal Beyin BT prevalansı %10.6 saptandı. Bu oranın erken yaşlılık (65-74 yaş), orta yaşlılık (75-84 yaş), geç yaşlılık (85 yaş ve üstü) gruplarında anlamlı değişimi saptanmadı. Çalışmaya 2 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya ORAL PRESENTATIONS dahil edilen 320 hastanın 7’si ex olup, geriatrik kafa travmalarında mortalite oranı %2.2 olarak saptandı. Lökositoz, nötrofil/lenfosit oranı yüksekliği, koagülopati olması ve 75 yaş üstü geç yaşlılık dönemi morbidite ve mortaliteyi arttıran nedenler olarak tespit edildi. SONUÇ: Geriatrik kafa travmalarında, kafa travmasının düşme veya trafik kazası sonrası yaşanması, lökositoz olması, nötrofil/lenfosit oranının yüksek olması, geç yaşlılık evresi hasta olması (75 yaş ve üstü) intrakraniyal patoloji riskini artırmaktadır. Kafa travmalı hastaları acil serviste değerlendirirken yaşını, travma mekanizması ve şiddetini sorgulamayı, kan tahlili alım ve bilgi- sayarlı tomografi çekim endikasyonlarını geniş tutmayı, acil servis gözlem süresini uzatmayı ve konsültan hekim desteği almayı planlamak akılcı bir yaklaşımdır. Anahtar Kelimeler: Geriatrik kafa travması, NLO, TLO SS-005 Trauma Emergencies The Lucky Bullet Yusuf Can Yurt, Erdinç Şengüldür, Hızır Ufuk Akdemir, Celal Katı, Necmiye Gül Temel Ondokuzmayıs Üniversitesi, Acil Tıp, Samsun INTRODUCTION: Firearm injuries (FAI) have begun to be seen with the invention of the gunpowder. Penetrating neck injuries are usually caused by weapons, knives, and other cutting objects. Firearms Injuries are divided into high and low speed injuries. Bone penetration requires a speed of about 350 feet (107 m / sec) at the moment. Low speed weapons (eg, 22 caliber guns, air guns) typically do not penetrate the bone, creating a more irregular, unpredictable path from the soft tissue, usually after the tissue planes. A patient with penetrating neck injury may worsen rapidly and should be immediately moved to the nearest trauma center. These patients often require airway management and emergency surgery. CASE: 64-year-old male patient who admitted to the emergency service who has only disease of hypertension on his resume. At around 7 pm, he was shot at a distance of 5-6 meters with a gun, using a 9 mm Parabellum bullet by his nephew. Tension at admission was 120/70 mmhg, heart rate was 70 / min, fever was 37C and respiration 24 / min. Glaskow coma score (GCS) 15, no respiratory distress. On the inner surface of the right forearm, there was a 10-cm tissue defect that we thought was trasse followed by the bullet. On the right chest line, there was a 2 cm entry hole 3 cm below the clavicle. The patient with stable vital signs was scheduled for neck and thorax tomography (CT) in the angio protocol. CT images showed that the bullet had stucked at parenchyma of the right lobe of the thyroid gland. It was very close to the right carotis communis arthery. There was no vascular injury, pneumothorax, hemothorax or nerve damage. The patient was consulted with general surgery, cardiovascular surgery and thoracic surgery. Patient hospiatilized at thoracic surgery service. CONLUSION: Patients may be presen- tated with many clinical conditions that are not predictable in FAİ. As can be seen in our case, during low-speed gunshot injuries, bullets may travel through the trase in the body without causing any injury, which would be a life-threatening risk. This situation causes the clinical statement to be different from expected.It is necessary to have detailed and careful examination and follow-up, considering that there may be life-threatening situations in patients who are brought to emergency services by FAİ. Anahtar Kelimeler: Firearm İnjuries, Tyroid, Bullet trajection CT image CT image 2 Computed tomography Computed tomography 2 X-Ray PAAC X-Ray 3 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya SÖZLÜ BİLDİRİLER SS-006 Trauma Emergencies 2016 yılı içinde major travma ile acil servise başvuran hastalarda GAP skoru ile venöz kanda LAKTAT düzeyi korelasyonu araştırılması Meltem Çöllü1, Didem Ay1, Kurtuluş Açıksarı2, Cihad Ünsal Karahaliloğlu1, Mehmet Ünaldı1, Ümit Ölmez1, Tuçe Düzkel1 1İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği 2İstanbul medeniyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı AMAÇ: Bu çalışmada; acil servise majör travma ile başvuran ve dışlanma kriterlerine sahip olmayan hastalar incelenmiştir. Major travma tanımı yaralanma mekanizmasına göre yapılmıştır. En az 6 mt yüksekten düşme, motorlu araç kazası (aynı araçta ölü olması,araçtan fırlama, 20 dakikadan fazla araçta sıkışık kalma, aracın 65 km/saatten hızlı olması, aracın en az 1 metrelik deforme olması, 30 cm den içeriye çökmesi), yaya kazası (araç dışı trafik kazasında kişinin çarpma sonrası fırlaması, aracın şahsın üzerinden geçmesi, en az 8 km/saat hızla çarpışma olması), motor kazası (en az 32 km/saat hızda olması, çarpışma sonrası motordan fırlama olması) olarak açıklanmıştır. Bu hastalarda GAP skoru ile alınan venöz kan gazı tetkikindeki laktat değeri arasındaki korelasyon incelenmiştir. YÖNTEM: 2016 yılında acil servise başvuran 300 hastanın GAP skoru hesaplanmıştır. Venöz kan laktat düzeyi incelenmiş ve aralarındaki korelasyon araştırılmıştır. BULGULAR: Çalışmaya alınan hastaların 265’i erkek 35 tanesi kadındır. 300 hastanın ADTK sayısı 89 kişi, AİTK sayısı 56 kişi, motor kazası 61 kişi, yüksekten düşme ise 94 kişidir. Araç içi trafik kazası travma türünde GKS skoru; araç dışı trafik kazası travma türünden ve yüksekten düşme grubundan anlamlı (p < 0.05) olarak daha yüksekti. Motor yaralanması travma türünde GKS skoru araç dışı trafik kazası türünden ve yüksekten düşme grubundan anlamlı (p < 0.05) olarak daha yüksektir. Araç içi trafik kazası ve motor yaralanması travma türünde GKS skoru anlamlı (p > 0.05) farklılık göstermemiştir. Araç dışı trafik kazası ve yüksekten düşme travma türünde GKS skoru anlamlı (p > 0.05) farklılık göstermemiştir. Motor yaralanması travma tü- ründe GAP skoru AİTK, ADTK, yüksekten düşme gruplarından anlamlı (p < 0.05) olarak daha yüksektir. AİTK, ADTK, yüksekten düşme travma türünde GAP skoru anlamlı (p > 0.05) farklılık göstermemiştir. GAP skoruna göre 2 vaka yüksek riskli,11 vaka orta risklidir. Yüksek riskli vakaların kan gazı laktat düzeyi 3,5 ve 7,7 dir. Orta riskli vakaların kan gazı laktat düzeyi; 3,5 - 3,8 - 4,3 - 4,7 – 5,5 – 6,0 – 6,1 - 6,6 – 7,6 – 8,3. GAP skoru düşerek orta ve yüksek riskli alanda olduğunda; laktat düzeyi referans aralığında yükselmektedir. SONUÇ: Major travma ile acil servise başvuran hastaların fizyolojik travma skorlarından GAP ile değerlendirilmeleri; alınan kan gazında ki laktat düzeyleri ile korele bulunmuştur. Mortaliteyi gösteren orta ve yüksek riskli GAP skoru hastalarının kan gazı laktat düzeyleri referans aralıklarından büyüktür. Anahtar Kelimeler: Major travma, kan gazı laktat düzeyi, GAP skoru. GAP –MGAP Skoru GAP SKORU MGAP SKORU Yaş<60 3 Yaş-Sistolik Kan Basıncı-GKS-Laktat-GAP Skoru İstatistik Tablosu Yaş≥ 60 0 MİNİMUM-MAKSİMUM MEDYAN ORT.S. ± S./N-% SKB>120 6 YAŞ 18.0-93.0 38.0 43.3 ±.208 SKB 60-120 4 SİSTOLİK KAN BASINCI 55.0-210.0 128.0 129,2±22.8 SKB <60 0 GKS 3.0-15.0 15.0 14.7 ± 1.6 GKS Puanı (3-15) GKS Puanı GKS Puanı LAKTAT 0.1-14,9 1.7 2.1 ± 1,4 Künt-Penetran travma - 4 GAP SKORU 3.0-24.0 22.0 22.2 ±2.8 TOPLAM 3-24 3-29 GAP, MGAP skorlama sistemleri puanlama tablosu. GAP, MGAP skorlama sistemleri risk değerlendirme ölçütleri. GKS ORT. ± S.S GKS M˙IN-MAK GKS MEDYAN Risk Kategorisi GAP Skoru MGAP Skoru p 0,001 Düşük <%5 19-24 23-29 ADTK 3.0-15.0 15.0 14.7 ± 1.6 Orta %5-50 11-18 18-22 AİTK 15.0-15.0 15.0 15.0 ± 0 Yüksek >50 3-10 3-17 MOTORSİKLET KAZASI 14.0-15.0 15.0 15.0 ± 0.1 Travmaların GKS istatistiği YÜKSEKTEN DÜŞME 3.0-15.0 15.0 14.2 ± 2.3 Kruskal-wallis (mann-whitney u testi) Travmaların GAP Skor İIstatistiği Yaş Ve Parametreler Arasındaki Korelasyon GAP ORT. ± S.S YAŞ KAN BASINCI GKS LAKTAT DÜZEYİ GAP MİN-MAX GAP MEDYAN p: 0,001 r 0.270 KAN BASINCI ADTK 3.0-24.0 22.0 21.9 ± 3.0 p 0.000 AİTK 19.0-24.0 22.0 22.6 ± 1.4 r -0.107 r 0.141 GKS MOTORSİKLET KAZASI 21.0-24.0 22.0 23.3 ± 1.1 p 0.063 p 0.01 YÜKSEKTEN DÜŞME 6.0-24.0 22.0 21.6 ± 3.7 r 0.152 r 0.040 r -0.088 Kruskal-wallis (mann-whitney u testi) LAKTAT DÜZEYİ p 0.008 p 0.494 p 0.130 r -0.525 r 0.199 r 0.416 r -0,138 GAP p 0.000 p 0.001 p 0.000 p 0.017 Spearman korelasyonU SS-007 Trauma Emergencies Travma Sonrası Mediasten Genişliği Özlem Bilir, Mehmet Oktay, Enes Suman, Gökhan Ersunan Recep tayyip Erdoğan Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp A.D., Rize Künt travmatik aort rüptürü insidansı tam olarak bilinmemekle birlikte travma sonrası ölümün önemli nedenlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Literatürde yapılan bir otopsi çalışmasında yılda yaklaşık 7500-8000 civarında insan motorlu taşıt kazasında künt travmatik aort rüptüründen öldüğü saptanmıştır. Bu olguda, künt travmalı hastalarda ciddi mortaliteye sahip olan aort rüptürünü tartışmayı amaçladık. OLGU: 32 yaş erkek hasta araç içi trafik kazası sonucu 112 ekiplerince getirilen hasta, güvenlik çemberine alınarak primer muayenesi yapıldı. Genel durumu kötü şuuru konfüze idi. TA: 95/65 mmHg, nabız:120 atım/dakika sO2: 92% ve Glasgow koma skoru 7 (E:2, M:3,V:2) olması üzerine hasta hızlı ardışık entübasyon kuralları dahilinde entübe edildi. Damar yolu açılarak gerekli kan testleri alınarak stabilizasyonu sağlanarak acil kliniği içerisinde yer alan Bilgisayarlı Tomografi (BT) ünitesine doktor eşliğinde alındı. Çekilen BT’lerde, beyin ödemli, sol hemitoraksta 1 ve2. Kotlarda fraktür, cilt altında amfizem, sol akciğer üst lobda kontüzyon alanı ve sol hemitoraksta hemorajik mai ile uyumu dansite de sıvı ve mediasten genişliği saptandı. Sol taraftan tüp torakostomi açılmasının ardından 1200 cc hemorajik vasıfta mai geldi. Mediasten genişliği açısından hasta yeniden değerlendirildiğinde subklavian arter distalinden aortada rüptür tespit 4 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya ORAL PRESENTATIONS edilmesi üzerine TEVAR yapılmak üzere kalp ve damar cerrahisi tarafından yoğun bakım ünitesine alınarak hospitalize edildi SONUÇ: Künt travmatik aort yaralanmasındaki mekanizma tam olarak bilinmemektedir. Ancak hastaların çarpmanın etkisiyle ani yavaşlamaya bağlı olarak yaralandığı düşünülmektedir. Literatür incelendiğinde ise tanı ve tedaviye yoğunlaşılmış, yaralanmanın oluşum mekanizması üzerine durulmamıştır. Anahtar Kelimeler: Travma, Mediasten genişliği, Aort SS-008 Trauma Emergencies Acil Servise Düşme şikayeti ile Başvuran 65 Yaş ve Üzeri Hastalarda Lökomotor Sistem Yaralanmalarının Araştırılması Esra Aşkın Baş1, Erol Armağan2, Halil Kaya3, Zeynep Nazlı Sır3, Sibel Gafuroğulları3, Yalçın Katı3 1Yunus Emre Devlet Hastanesi,Acil Servis,Eskişehir 2Uludağ Üniversitesi,Acil Tıp Anabilim Dalı,Bursa 3Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Acil Tıp Kliniği,Bursa GİRİş-AMAÇ: Acil servise düşme ile başvuran 65 yaş ve üzeri hastalarda travma mekanizması ve bölgesi, başvuru zamanı, kronik hastalıkları, kullandıkları ilaçlar ve son tanıları ile yatış durumu arasındaki ilişkinin saptanması amaçlanmıştır. YÖNTEM: Retrospektif dosya taraması şeklinde dizayn edilen çalışmamız Sağlık Bilimleri Üniversitesi Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi’ne Aralık 2014-Haziran 2015 tarihleri arasında lökomotor sistem yaralanması ile başvuran 65 yaş ve üzeri hastaları kapsayacak şekilde tasarlanmıştır. Hastaların yaşı, cinsiyeti, kronik hastalıkları, kullandığı ilaçlar, düşme mekanizması, başvuru zamanı, travma bölgesi, son tanı ve sonucu çalışma formuna kaydedildi. Bu tarama sonucunda 445’i kadın 305’i erkek olmak üzere 750 hasta çalışmaya dahil edildi. Tüm veriler SPSS 22.0 programı kullanılarak kaydedildi ve analiz edildi. Nitel verilerin analizinde ki-kare test ve fischer test kullanıldı. p<0.05 ise, % 95’lik güven aralığında, sonuç istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. BULGULAR: Acil servise başvuran 750 yaşlı travma hastası bu çalışmaya alındı. Vakaların (%59,3) kadın olup yaş aralığı (%59,9) en sık 65-75 yaş grubunda yer alıyordu. %92,1 aynı sevi- yeden düşme görüldü. Travma yaşandıktan sonra ilk 24 saat içerisinde başvuru (%84,1) en sık olup yatış olan grupta ilk 24 saatte başvuru anlamlı (p ˂ 0.05) olarak daha yüksek bulundu. Hastaların %66’sının özgeçmişinde en az bir tane hastalığı mevcuttu ve en sık (%40,6) HT mevcuttu. Hastaların %60 oranında ilaç kullanımı saptanmış olup %47,6’sında antihipertansif ilaç kullanımı ilk sıradadır ve yatış olan ve olmayan grupta ilaç kullanım oranı anlamlı (p ˂ 0.05) farklılık göstermemiştir. Travma bölgelerine bakıldığında (%29,6) alt ekstremite yaralanması en sık görülürken yatış olan grupta da alt ekstremite travma oranı anlamlı (p ˂ 0.05) olarak daha yüksek bulundu. Hastaların %72’sinde son tanı yumuşak doku travması olup tüm hastaların %9,2’sine travma nedenli yatış yapılmıştır. SONUÇ: Çalışmamız sadece düşme ile başvuran yaşlı populasyonun lökomotor sistem yaralanmasını tarayan ilk çalışmadır ve literatürde başvuru sürelerinin değerlendirildiği bir veriye rastlanmamıştır. Sonuçlarımız genel olarak değerlendirildiğinde literatürle uyumlu olarak yaşlı travma hastalarının en sık basit düşme şikayetiyle acil servise başvurduğunu tespit ettik. Basit düşme sonrası acil servise başvuran 65 yaş ve üzeri hastalarda ekstremite travması sık olmakla birlikte diğer sistem muayeneleri, komorbiteleri, kullandıkları ilaçlar ve sosyal çevresi de irdelenerek multidisipliner bir yaklaşımla takip ve tedavi edilmelidir. Anahtar Kelimeler: Acil servis, 65 yaş ve üzeri, düşme, lökomotor sistem SS-009 Trauma Emergencies Kaza mı, Kader mi? Sevdegul Karadas1, Ramazan Sami Aktaş2, Erhan Durceylan3, Şeyma Ağkuş1 1Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Acil Tıp AD, Van 2Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Servisi, Van 3Van Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs Cerrahisi Servisi, Van GİRİş: İş kazaları ve iş ile ilgili hastalıklar dünya çapında önemli sayıda insanı etkilemektedir. Bunun sonucu olarak her yıl çok sayıda insan yaşamını yitirmekte, sakat kalmakta veya sosyo- ekonomik açıdan önemli sorunlar meydana gelmektedir. Bu kazaların büyük kısmı da gelişmekte olan ülkelerden bildirilmektedir. Özellikle Asya kıtasında, Çin ve Hindistan başta olmak üzere iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili yasal düzenlemelerin ve denetimlerin yeterli olmamasından dolayı oran çok yüksektir. Gelişmekte olan ülkelerde inşaat sektörü üretim alanlarını etkileyen, ülke kalkınmasına ve ekonomisine önemli katkıda bulunan bir iş koludur. Bu alanda iş kazalarının oranı da oldukça yüksektir. Çalışanlarda ve çevrede bulunan kişilerde yüksekten düşmelere, üzerine malzeme düşmelerine, yapı kısımlarının çökmesine bağlı yaralanmalarla karşılaşabilmekteyiz. Biz burada yolda yürürken üzerine inşaattan demir parça düşen ve hastanın vücuduna saplanan bir olguyu sunmayı amaçladık. OLGU: 46 yaşında erkek hasta kaldırımda yürürken üzerine inşattan demir düşmesi üzerine 112 tarafından acil servise getirildi. Hastanın başvuru anındaki yapılan fiziksel bakıda; tansiyon arteryel; 100/65 mm/Hg, nabız; 86/dk, solunum sayısı;15/dk ateş 37.1 °C olarak ölçülmüş, Glaskow Koma Skoru:15, bilinci açık, pupilleri izokorik ve ışık refleksi bilateral +/+ idi. Oksijen saturasyonu %95 idi. Solunum sesleri bilateral doğaldı. Yaklaşık 3. Kot Sol ön aksiller hattan batına kadar uzanan yaklaşık 35 cm. vücuda saplanmış demir parçası bulunmakta idi (resim-1). Oksijen saturasyonu %95 idi. Çekilen toraks bilgisayarlı tomografi de kot fraktürü, pnömotoraks,hemotoraks yoktu. Hastaya damar yolu açıldı, sıvı replasmanı yapıldı, analjezi sağlandı, monitorize edildi. Tetanoz profilaksisi uygulandı. Göğüs cerrahi bölümü ile konsülte edilen hastadan, ameliyathanede demir cisim çıkartıldı(resim-2). 24 saat gözlem sonrası taburcu edildi. SONUÇ: iş kazaları ve iş güvenliği üzerinde durulması gereken önemli bir halk sağlığı problemidir. Oluşan yaralanmalar sonucu, kişiler sakat kalmakta, yaşamını yitirmekte ve aynı zamanda sosyo-ekonomik kayıplar oluşmaktadır. Ülkemizde 2014 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu’nun verilerine göre 221.366 iş kazası sonucu 1626 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmektedir. Her işyerinin başına bir denetimci atamak mümkün değildir. Dolayısıyla iş kazalarının önlenmesi ve tedbir alınması öncelikle eğitim meselesidir. İnşaat sektörüne bağlı gelişen kazalar da iş kazaları arasında önemli orana sahiptir. İş yerlerinde ve inşaat uygulamalarında sorumluluk üstlenen kişilerin, iş sağlığı ve güvenliği kurallarını yasa, tüzük, yönetmelik düzeyinde tüm işyer- lerinde uygulamak, olumsuz şartlardan çalışanları korumak, çevre güvenliğini sağlamak ve tehlikelerin önlenmesi konusunda gerekli tedbirleri almak ve uygulamak sosyal korumanın temel uygulamalarından olmalıdır. Anahtar Kelimeler: İş kazası, Acil,Tomografi resim-1 resim-2 5 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya SÖZLÜ BİLDİRİLER SS-010 Trauma Emergencies Gluteal bölgedeki ateşli silah yaralanmasında batın içi organ perforasyonu Ramazan Köylü, Muhammed Raşit Özer, Mustafa Öztürk, Ozan Özelbaykal, Nazire Belgin Akıllı, Emin Fatih Vişneci Department of Emergency Medicine, University of Health Sciences, Konya Education and Research Hospital,Konya, Turkey GİRİş: Acil servislerde sıkça karşılaşılan ateşli silah yaralanmaları yüksek mortalite ve morbidite oranına sahip bir travma grubudur. Terör olaylarının ve bireysel silahlanma oranının artmasına bağlı olarak ateşli silahlarla olan yaralanmaların sıklığı da son yıllarda giderek artmaktadır. Ateşli silah ile gerçekleşen yaralanmaların hangi bölgede olduğu yaklaşım açısından önemlidir. Batına nafiz ateşli silah yaralanmaları halen tedavileri esnasında zorluklarla karşılaşılabilen yaralanmalardır. Ateşli silah yaralanmalarında en sık ince bağırsaklar yaralanırken bunu kolon ve karaciğer takip eder. Ateşli silah yaralanmaları arasında tüfekle yaralanmalar sahip oldukları saçma tanelerinden ötürü farklı karakteristiklere sahiptirler. İlk çıkan saçma taneleri kısa sürede hızlarını yitirirken silahın hastaya olan uzaklığı arttıkça bu saçma tanelerinin hasta üzerinde dağılımları da artacaktır. İşte bu nedenle çoğu ölümcül tüfek yaralanmaları yakın mesafelerden olmaktadır (<2,7m). Bu vakamızda gluteal bölge ve alt ekstremitelerdeki yaralanmalarda saçma tanesinin, vücut içinde yön değiştirdiği ve kemiğin içinden geçerek batına doğru yöneldiği bir hastayı sunuyoruz. VAKA: 34 yaşında erkek hasta dış merkeze ateşli silah yaralanması sebebiyle başvurmuş. Hastanın oradaki ilk değerlendirmesinde çekilen doppler usg de sol dorsalis pediste akım izlenme- mesi üzerine kalp ve damar cerrahi gereksinimi sebebiyle hastanemize sevk edilmiştir. 112 ile acil servisimize giriş yapan hastanın yapılan fizik muayenesinde sağ gluteal bölgede 3 adet, sağ-sol femur ve tibia arka yüzde çok sayıda saçma girişi mevcuttu. Batın muayenesinde yaygın hassasiyeti ve defansı mevcuttu. Vitalleri stabil olan hastaya batın içi organ yaralanması ve damar yaralanması açısından görüntüleme yapıldı. Çekilen sağ-sol alt extremite BT anjiografide normal sınırlarda bilateral akım izlendi. Batın BT de ise karaciğer sol lob segment dörtte, kapsülden ~6 mm derinliğinde metalık dansite(kursun çekirdeği) mevcuttu; ayrıca kurşun çekirdeğinden sol lob segment 3 e uzanım gösteren laserasyon mevcuttu. Batında seviye veren yaygın serbest hava mevcuttur(perforasyon).Sağ krista iliaka anterior superiordan geçip lateralde karın ön duvarı kasları içinde izlenen kursun çekirdeği mevcuttu. Sağ ekternal obturator kas anterıor komşuluğunda kursun çekirdegi mevcuttu.Sağ asetabulum posterıor kesımde kalça eklemine uzanım göstermeyen parçalı fraktür mevcuttu.Hasta genel cerrahi kliniği ile konsülte edilerek acil cerrahi operasyona alınmıştır. SONUÇ: Ateşli silah yaralanması sebebiyle acil servise başvuran hastalar iyi sorgulanmalı, tamamen soyulmalı ve tüm vücut muayeneleri yapılmalıdır. Mutlaka “kütük” çevrilmeli ve sırt bölgeleri kurşunun gerek giriş gerekse çıkış delikleri açısından değerlendirilmelidir. Kurşunun trasesi ve olası yaralanan organın değerlendirilmesi için fizik muayene önem taşımaktadır. Batında herhangi bir yaralanması olmayan hastalarda da kurşun ve/veya saçma tanesinin dokularda yön değiştirerek solid ve içi boş organ yaralanmalarına sebep olabileceği unutulmamalıdır. Anahtar Kelimeler: Ateşli silah yaralanması, Perforasyon, Travma SS-011 Trauma Emergencies Travma İlişkili Acil Servis Başvurularında Hiponatremi Neden Olabilirmi? Engin Ersin Şimşek1, Semih Korkut2, Halim Ömer Kaşıkcı1, Alparslan Mutlu2 1Dr Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Aile Hekimliği, Ana Bilim Dalı,İstanbul 2Dr Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi,Acil Tıp Ana Bilim Dalı,İstanbul GİRİş: Hiponatremi serum sodyum (Na) seviyesinin 135 mEq/l’nin altında olması olarak kabul edilir ve en sık görülen elektrolit bozukluğudur. Acil servise başvuran hastaların %15-20 sinde hiponatremi görülmektedir. Genellikle asemptomatik seyreden hiponatreminin gözden kaçırılması, ya da doğru tedavi edilmemesi halinde basit semptomlardan ölümcül klinik tablolara kadar değişen semptomları ortaya çıkabilmektedir. Sodyum düşüklüğü bulantı, baş ağrısı gibi belirtilerin yanında, bazen uykuya eğilim, psikoz, nöbet, solunum durması ve beyin sapı herniasyonu gibi ciddi semptomlara da yol açabilir. Öyle ki, bazen bu semptomların neden olabileceği ikincil durumlar, travma ile de sonuçlanabilir. YÖNTEM: Çalışmamız retrospektif olarak planlanmıştır. Nisan 2014-Aralık 2015 tarihleri arasında Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine sodyum değeri bakılan 93015 travma dışı hastalar ile travma nedeniyle acil servis kırmızı alana başvuran 2714 hasta çalışmamıza dahil edilmiştir. BULGULAR: Çalışmamızda travma nedeniyle gelen ve hiponatremi saptanan erkek hastalarda daha yüksek oranda sodyum düzeyi düşüklüğü tespit edilmiştir. Özellikle daha aktif çağdaki (18-50 yaş) erkek hastalarda %58 oranında ciddi bir yükseklik mevcuttur. Travma dışı nedenle gelen aynı yaştaki hiponatremi tespit edilen erkek hasta grubunda bu oran %25’dir. Kadın hasta grubunda travma nedeniyle başvuran hiponatremili aktif çağdaki hastalarda (18-50 yas) %36 gibi bir oran mevcuttur. Erkek hasta grubunda travma ile başvurmuş aktif hasta popülasyonunda hiponatremili hasta sayısı önemli bir orana sahiptir. Çalışmamız da acil servise gelen travma hastalarında anlamlı şekilde hiponatremi görülme oranı yüksekti (p<0,00009). Onsekiz elli yaş grubundaki travma hastasında hiponatremili hasta oranının yüksek olduğu görülmüştür. SONUÇ: Acil serviste hiponatreminin travmaya neden olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle travma ile gelen hastalarda laboratuvar istemlerinde sodyum düzeyinin değerlendirilmesi önemlidir. Anahtar Kelimeler: Acil,Hiponatremi,Travma SS-012 Trauma Emergencies Soğuk Yanığı Tuğba Sanalp Menekşe, Sibel Güçlü, Ömer Faruk Gemiş Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Erzurum GİRİş: Soğuk yanığı ya da ısırması, soğuğa birkaç saat bağlı olarak cilt ve diğer dokularda meydana gelen değişikliklerdir. Aşırı dondurucu soğuğa birkaç saat maruz kalma ile meydana gelir. Soğuk ve nemin etkisi ile yanma süreci kısalmaktadır. Ayrıca alkol, sigara,mental bozukluklar, beta blokerler gibi ilaçlar, ateroskleroz gibi durumlarda da risk artmaktadır. En sık ellerde ve ayaklarda parmaklar, yüzde burun ve kulakları gibi vücudun uç noktalarını etkiler. Soğuk ısırmasının oluştuğu bölge genellikle soğuk, sert, hissiz, karıncalanma, morarma veya solgunluk görülür. Soğuğa maruz kalma süresi arttıkça soğuk ısırmasının ciddiyeti de artmaktadır. Dokuda yarattığı duruma göre dört grupta sınıflandırılır. Birinci derece soğuk yanığında cilt yüzeyel etkilenirken, dördüncü düzeyde kas, kemik, tendonlar zarar görebilir. Tedavisi daha fazla soğuğa maruziyeti önlemek, ısıtmaya başlamaktır. Soğuk yanığının şiddeti ve tedavinin zamanıyla orantılı olarak hastanın morbidite oranı değişmektedir. OLGU: 24 yaşında erkek hasta İran-Türkiye sınırını kaçak yollarla geçmeye çalışırken Ağrı Dağı eteklerinde kolluk kuvvetleri tarafından bulunarak ilgili sağlık birimine ulaştırıldıktan sonra buradan acil servisimize donma yanığı olarak sevk edildi.Geldiğinde hasta şuuru açık,hasta oryante-kooepere, genel durumu orta idi.Vital bulguları stabil olan hastanın inspeksiyonla sol bacak orta seviyesinden itibaren ayak distaline kadar, sağ bacak ayak bileğinden ayak distaline kadar kızarık görünümde idi.Her iki ayak distali tüm falankslar dahil olmak üzere sirküler tarzda siyah ödemli ve nekrotize görünümde idi.Periferik nabazanlar ayak orta seviyesine kadar palpable idi.Bu seviyenin distalinde bilateral nabazanlar alınmıyordu.Bu haliyle hasta donma yanığı tanı konarak Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahisi Kliniği’ne devredildi. SONUÇ: Özellikle dondurucu soğukların yaşandığı bölgelerde acil servis hekimlerinin soğuk yanıklarına karşı alert olması gerekmektedir. Mevcut durumun en uygun yönetimi, vakit kaybet- meden hastanın ısıtılması ve tedavisine başlanmasıdır. Anahtar Kelimeler: Ödem,Nekrotize,Yanık 6 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya ORAL PRESENTATIONS SS-013 Trauma Emergencies Servikal Spinal Travma- Dislokasyon Olgusu Halit Berk Canga1, Oğuz Kağan İnceoğlu1, Fatih Güneysu1, Hasan Baki Altınsoy2, Feruza Turan Sönmez1, Harun Güneş1, Ayhan Sarıtaş1 1Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Acil Tıp Anabilim Dalı 2Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı GİRİş: Günümüzde teknolojinin ilerlemesi ve motorlu taşıt kullanımının artması sonucunda omurga yaralanmaları sık karşılaşılan bir durum haline gelmiştir. Omurga travmaları en sık servi- kal, özellikle de alt servikal de denilen subaksiya lservikal bölgede (C3-C7) görülmekle ve hastaların %70’inde nörolojik hasar meydana gelmektedir. OLGU SUNUMU: 59 yaşında erkek hasta acil servisimize fındık bahçesinde yuvarlanarak düşme sonucu 112 ambulansı ile getirildi. Hastanın gelişinde bilinci açık, GKS 15 ve vital parametre- leri doğal sınırlarda idi. Fizik muayenesinde boyun ağrısı ve boyunda şekil bozukluğu mevcut olan hastanın her iki üst ekstremitede omuz ve kolda 3/5 kas gücünde hareketi mevcut; önkol, el bileği ve parmaklarda hareket yok, her iki alt ekstremitede 0/5 kas gücünde ve hareket yoktu. Duyu muayenesinde C6’nın altındaki dermatomlar hipoestezik olarak değerlendirildi. Beyin, servikal ve torakolomber vertebra bilgisayarlı tomografileri (BT) ile servikal vertebra MR görüldü. Servikal BT’de C1 ön arkusta lineer kırık ve C6-7 anterior dislokasyon fraktürü mevcut olup, C6 ve C7 vertebra anteroposterior olarak aynı hizaya geldiği görüldü (Şekil 1). Servikal MR’daC6-7 seviyesindeki basamaklanma nedeniyle medüller kanal bütünlüğü bozulmuş olup medulla spinalis C2 alt seviyesinden başlayıp, T2 seviyesine kadar heterojen içerisinde kanama alanları gösteren travmatik kord görünümündedir. Hasta yoğun bakım şartlarında ve spinal cerrahi yapılan bir merkeze sevk edildi. C5-6-7 ve T1-2’ye enstrüman uygulanan hastanın operasyon sonrası yoğun bakım ve servis takiplerinde idrar ve gaita inkontinansı tespit edilmiş ve motor gücünde değişiklik görülmemiş. SONUÇ: Servikal travma tanısı alan hastaların yerinde ve uygun traksiyon tedavisine alınması birkaç gün içinde dekompresyon sağladığı, ve mortalite ve morbiditenin azalmasını sağladığı bildirilmesi servikal dislokasyon tanısını ivedi konulmasının önemini vurgulamaktadır. Anahtar Kelimeler: servikal travma, dislokasyon, acil servis SS-014 Pediatric emergencies Acil Tıp Servisine Yaralanma İle Başvuran Pediyatrik Hastalarda Çocuk İstismarına Farkındalık Oranın Saptanması Selen Acehan1, Akkan Avcı2, Müge Gülen2, Mustafa Sencer Segmen3, Haldun Akoğlu4, Nalan Kozacı5, Ferhat İçme6, Salim Satar2 1Mersin Şehir Hastanesi, Acil servis, Mersin 2Adana Numune Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Adana 3Necip Fazıl Devlet Hastanesi, Acil Servis, Kahramanmaraş, 4Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Acil tıp Kliniği, İstanbul 5Antalya Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Antalya 6Atatürk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Acil Tıp Kliniği, Ankara AMAÇ: Bu Çalışma, Acil serviste acil hekimleri tarafından uygun bir şekilde tanınan ve raporlanan pediyatrik travma hastalarında Çocuk İhmali ve İstismarın olup olmadığının incelenmesini amaçlamıştır. MATERYAL-METOD: Çalışmamız, Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği’ne 1 Eylül 2011-1 Eylül 2012 Tarihleri arasında travma nedeni ile başvuran 0- 6 Yaş Pediatrik Hasta Grubu ile prospektif olarak yapıldı. Çalışmaya Adli Vaka Bildirimi yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın 0-6 Yaş Pediatrik Hasta Grubu dahil edildi. Travma nedeniyle acil servise başvuran hastalar klinik izlem safhasında ilk müdahaleyi yapan hekimden farklı olarak bir acil tıp uzmanı tarafından bağımsız olarak incelendi. Önceki çalışmalarda kullanılan formlar dikkate alınarak oluşturulmuş 12 maddelik İstismar Şüphe Formu hekimlerin Çocuk İstismarına Farkındalığını incelemek için kullanıldı. BULGULAR: Bu çalışmaya toplam 126 Pediyatrik hasta dahil edildi. Olguların % 54’nün (n = 68) erkek, ortalama yaşın 31.3 ± 18.9 ay olduğu tespit edildi. Hastalarımızın % 35.7’sine (n = 45) herhangi Adli Kayıt tutulmadığı, ve bu hastalardan da % 11.1 ‘nin (n = 5) hastaneye yatırıldığı tespit edilmiştir. Adli kayıt bulunmayan hastaların % 51.1 ‘inde (n = 23) İstismar bulguları saptanmıştır. Hastayı acil serviste ilk muayene eden hekimin değerlendirmesine göre, taburcu edilenlerin % 75.9’una (n = 41) Adli kayıt tutulmadığı, ve bu hastalarda Çocuk ihmali ve istismarı düşünülmediği tespit edilmiştir. SONUÇ: Çocuk istismarı tarama formlarının geliştirilmesi ve hekimlere gerekli eğitim programlarının devamlılığının sağlanmasıyla istismar tespit oranlarının artırılabileceği sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: Çocuk, İhmal, İstismar, Travma İstismar şüphe Formu İstismar Şüphe Formu 1: Çocukta verilen öykü ile uyumlu olmayan fiziksel ya da ruhsal yaralanma 2: Yaralanma paterninin, kaza sonucu yaralanma için alışılmadık bir durumda olması 3: Açıklama çocuğun yaşı veya gelişimi ile tutarlı değildir 4: Ciddi bir hastalık veya yaralanma mevcut olsa bile çocuğun tıbbi tedavi görmesinde mantıksız veya açıklanamayan gecikme olması 5: Çocuğun tedavi için ebeveynin dışında birisi tarafından getirilmesi. Uygun bir açıklama ile örneğin şehir dışı, ailenin yeri açıklanamıyor 6: Ailenin, çocuğun durumuna uygun olmayan, örneğin aşırı korumacı, aşırı endişeli, ya da ciddi bir travmaya karşı tamamen umursamaz ve ilgisiz, tepkiler vermesi 7: Çocuğun geçmişte sıklıkla acil servise geliş öyküsü vardır. 8: Çocuğun tekrarlayan yaralanma veya önceden istismar öyküsü vardır. 9: Çocukta tekrarlayan vajinal enfeksiyonlar ve/veya genital yaralanmalar mevcuttur. 10: Çocuğun ağırlığı ve uzunluğu çocuğun yaşı ile normal olan ölçülerden aşağıdadır (tıbbı açıklama olmadan). 11: Kalabalık aile 12: Dikkatsizlik, ilğisizlik, ihmal SS-015 Pediatric emergencies Çocukluk Çağında Pulmoner Emboli Haci Mehmet Çalışkan1, Sinan Cemgil2, Burak Çelik3, Erdoğan Özmen2, Duygu Zorlu Karayiğit4, Ömer Savaş3 1Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp A.D, Kırşehir 2Ahi Evran Üniversitesi Tıp fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kardiyoloji A.D, Kırşehir 3Ahi Evran Üniversitesi Tıp fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servisi, Kırşehir 4Ahi Evran Üniversitesi Tıp Fakültesi Kırşehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları A.D,Kırşehir GİRİş: Pulmoner emboli mortalitesi yüksek olan önemli bir hastalıktır. Pulmoner emboli pediyatrik yaş gurubunda erişkinlere nazaran nadir görülmesine rağmen göz ardı edilme ihtimali daha yüksek olan bir hastalıktır ve çoğu zaman en son akla gelen tanı olmaktadır. Biz bu bildirimizde acil servisimize solunum sıkıntısı ve dudaklarında morarma nedeni ile kabul ettiğimiz 10 yaşındaki pulmoner emboli vakasını sunduk. OLGU: On yaşında erkek hasta acil servisimize ilçe hastanesinden ambulansla solunum sıkıntısı ve dudaklarında morarma nedeni ile getirildi. Hikayesinde 3 gündür ailesine ara ara göğsünün ağrıdığını ve o gün ise okulda arkadaşları ile koşarken halsiz düşüp kısa süreli bayıldığını ifade etti. Anamnezinde daha önceden herhangi bir hastalığı olmadığını ve ailevi olarak’da herhangi bir hastalıkları olmadığını ifade ettiler. Hastanın başvuru sırasındaki yatar pozisyonda arteryel kan basıncı 60/30mmHg, sonlumum sayısı 28/dk, satürasyonu %88, nabız sayısı 128/dk idi. Hastanın kalp dinleme bulguları normal ek ses ve ufurum yoktu, akciğer dinleme bulguları da normaldi. EKG sinde sinüs taşikardisine ek olarak S1,Q3 ve T negatifliği olması ve anteriyor 7 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya SÖZLÜ BİLDİRİLER derivasyonlarda yaygın t negatifliği olması pulmoner emboli şüphesi oluşturdu ve yine alınan kan gazında satürasyonun % 86 ve pCO2 29.3 olması pulmoner emboli lehine idi. hastaya hemen kardiyolog çağrılarak yatak başında ekokardiyografi yapılması istendi yapılan ekokardiyogarafisinde sağ ventrikül ve atriumda belirgin genişleme olması (pulmoner hipertansiyon bulguları) emboli düşüncemizi daha da kuvetlendirdi ve başka herhangi bir kapak anomalisi ya da kalp yetmezliği yoktu hastaya hemen kontrastlı toraks anjio bilgisayarlı tomografi (bt) çekilmesi plan- landı ve çekilen pulmoner anjıo BT’side sağ pulmoner hilus düzeyinde üst orta ve alt dallarına ayrılacağı düzeyden itibaren tıkalı olup lober ve segmental dallarına hiç kontrast madde geçişi görülmüyordu. Ayrıca hilusta hipodens yumuşak doku görünümleri izlenmekte olup bunları expansil trombüsün oluşturduğu düşünüldü. Ardından etyolojisini açıklamak amacı ile yaptığımız alt extremiet dopler ultrasonunda bilateral derin venlerde herhangi bir trombüs gözlenmedi. Hastaya 0,4 mg subcutan enoksaprin sodyum yapıldı ve hastanemizde pediyatrik yoğun bakım olmaması ve cerrahi embolektomi gerekeceği düşünülerek başka bir hastaneye sevk edildi. Sevk edildiği hastanede cerrahi embolektomi düşünülmeyip masif pulmoner emboli olması ve kor pulmonale gelişmesi nedenleri ile trombolitik tedaviye karar verildiği ve hastamıza 24mg actılyse 6 saatlik infüzyonla verildiği aynı zamanda 20Ü/Kg/Saat infüzyon şeklinde 24 saatlik heparın infüzyonu yapıldığı ve beraberinde pantoprazol 40mgIV yapıldığı öğrenildi. Taburcu olurkende enoksaprin sodyum 1x 0,4mg SC ve lansoprazol 1x30 mg oral tedavi ile taburcu edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Pediyatrik pulmoner emboli, acil servis, ekokardiyografi, pediyatrik dispne Figür 1 pulmoner emboli tomografisi Figür 2 Pulmoner emboli ekg bulgusu Figür 3 Pulmoner emboli Ekokardiyogram görüntüsü Pulmoner arterde trombüs görünümü S1,Q3, T negatifliği mevcut Sağ boşlukları büyüklüğü görülmekte SS-016 Internal Emergencies (Neurology, Infection, Pulmonary, Internal, etc.) Mekanik Trombektomi Uygulanan Tandem Oklüzyonlu Akut İnme Vakalarına Yaklaşım Uygar Utku1, Onur Karakayalı1, Gökhan Özdemir2, Serkan Yılmaz1 1Kocaeli Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İnme Merkezi, Kocaeli 2Atatürk Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İnme Merkezi, Erzurum Günümüzde akut iskemik inme tedavisi mekanik trombektomi uygulamaları ile yüz güldürücü hal almıştır. Uygulama, tedavinin altın standartı sistemik trombolitik ajanların gücüne güç katmış ve yetersiz kaldığı durumlarda çözüm olmaya başlamıştır. Bu durumların en iyi bilinenleri; internal karotis arter kök oklüzyonu gibi büyük damar oklüzyonlarıdır. Oklüzyonun birkaç seviyede bulunmasına ise tandem oklüzyon denmektedir ki tedavi zorluğunun pik yaptığı hasta grubunu oluşturur. Burada olgu örneklemeleri ile mekanik trombektomi uygulanan tandem oklüzyonlu akut inme vakalarına acil ve girişimsel yaklaşımlar sunulacaktır. OLGU: 48 yaşında kadın hasta, iki saat önce fenalaşma şikâyeti ile ilçe sağlık merkezi aciline getirilmiş. FAST değerlendirilmesi ile akut inmeden şüphelenilmiş ve acil BBT çekilmiş. Kanama dışlanan hasta akut inme tedavisi açısından 112 komuta merkezi ile görüşülerek sevk edilmek istenilmiş. Yarım saatlik mesafede IV trombolitik tedavi uygulanan sağlık merkezine yönlendi- rilmiş. ASPECT 10 tam puanlanmış. NIHSS 20 hastaya tam doz IV trombolitik uygulanmış; ancak, klinik düzelme olmaması üzerine hastanemiz inme merkezine yönlendirilmiş. Acil BT anjio çekildi; sol ICA’nın kökten oklüde olduğu saptandı. Toplam altı saatte anjio laboratuvarına alınan hastada 125 cm 5F vertebral diagnostik kateter ile sol ana karotis artere ulaşıldı. Guiding kateter ile karotis bulbusa oturuldu. 0.014 klavuz tel ile lezyon geçildi. Aspirasyon kateteri ile ICA proksimaldeki trombüs aspire edildi. ICA’da rekanalizasyon sağlandı. Kalan rezidü darlık balon anjioplasti ile düzeltildi. Ancak aynı taraf MCA’nın M1 segmentten itibaren oklüde olduğu görüldü. Distal erişim kateteri ile kavernöz segmente kadar çıkıldı. 0.014 klavuz tel ve mikro-kateter ile lezyon aşıldı. Klavuz tel çıkarılıp yerine geri çekilebilir stent yerleştirildi. Geri çekilebilir stent trombüsü kapsayacak şekilde açıldı. 3-5 dakika sonra trombüs ile birlikte geri çekildi. Tam rekanalizasyon sağlandı. Hasta inme ünitesine alındı. 24 saat sonra kontrol BBT çekildi; bazal ganglion düzeyinde az bir alanda iskemi olduğu görüldü. Hastanın NIHSS:4 olmuştu. Konuşma ve anlaması tama yakın düzelme gösterdi. Üç ay sonra modifiye Rankin Skoru bir olarak kaydedildi. SONUÇ OLARAK; TANDEM OKLÜZYONLU AKUT İNME VAKALARI SİSTEMİK TROMBOLİZ TEDAVİSİNDEN YAKLAşIK %30 DÜZEYİNDE FAYDA GÖRMEKTE OLUP HASTALARIN YARISIN- DAN ÇOğU KİşİYE VEYA YATAğA BAğIMLI HAL ALMAKTADIR. BU HASTALARA ACİL YAKLAşIM şEKLİ HAYATİ ÖNEM TAşIMAKTADIR. Anahtar Kelimeler: Akut inme, Acil yaklaşım, Tandem Oklüzyon, Mekanik trombektomi SS-017 Internal Emergencies (Neurology, Infection, Pulmonary, Internal, etc.) Bir Olgu Sunumu: Yine Haklı Çıktı; Detaylı ve Tekrarlayan Fizik Muayene Vahide Aslıhan Durak, Yıldız Ongun, Serap Katı, Şahin Aslan, Erol Armağan Uludağ Üniversitesi, Acil Tıp Ana Bilim Dalı, Bursa GİRİş: Bazı patolojik durumlar vardır ki önünüzdedir ama göremezsiniz. Spesifik semptom ve/veya bulgu da yoksa iş daha da zorlaşır. Lenfanjit, bakterilerin subkutan dokulara invazyonu sonucunda meydana gelen lenf kanallarının iltihabi durumudur. El ve ayaklardaki cilt yaraları ve mantar enfeksiyonlu bölgeler bakterilerin lenf kanallarına giriş kapılarıdır. Enfeksiyon çoğun- lukla yüzeyel lenf sistemini ilgilendirir. En sık rastlanılan etken; beta-hemolitik streptokok ve stafilokokkus aureus’tur. Bakteriler subkutan dokuda lenfatik damarlar boyunca süratle yayılarak klinik tabloyu oluştururlar. OLGU: 20 yaş kaynakçılık yapan erkek hasta ağır yük kaldırma sonrası sağ kasığına vuran karın ağrısı şikayeti ile acil servise başvurdu. Başlangıçta vital bulguları ve fizik muayenesi normal olarak değerlendirilen hastanın tetkikleri ve ön tanıda apandisit düşünülerek abdominal ultasonu istendi. Tetkiklerinde beyaz küre 19.600 olarak saptandı. Ultrasonda, batın sağ alt kadranda periintestinal sıvama tarzı serbest sıvı, mezenterik lenf nodları ve mezenterde hafif kirlenme izlendi. Takibinde ateş (39derece) ve sinüs taşikardisi tespit edildi. Takibinde hastanın şikayetinin gerilememesi ve ultrasonda da apandiks lojunun görülememesi üzerine apandisit, intrabdominal apse ve perforasyon ön tanısı ile genel cerrahinin de önerisi üzerine abdominal tomografi planlandı. Kontrastlı çekilen tomografide patolojik bulgu saptanmayan hastanın yüzeyel doku ultrasonografisinde, sağ inguinal kesimde en büyügü 4x2 cm olan birkaç adet yağlı hilusu izlenmekle birlikte kalın korteksli görünüme sahip lenfadenomegaliler izlendi. Hastaya tekrardan yapılan detaylı fizik muayene esnasında ayak parmaklarında eskiye ait yara sıkarı ve çatlaklar izlenmesi üzerine lenfanjit ön tanısı ile ( ampisid 4*1.5 gr iv ) antibiyoterapi uygulandı. 24 saatlik izlem sonrasında hastanın şikâyetleri geriledi. Takip eden 24 saatlik sürede şikayetleri düzelen hasta kontrol önerilerek oral antibiyoterapi ile taburcu edildi. 1 hafta sonraki kontrolünde ise hastanın tamamen iyileştiği görüldü. SONUÇ: Acil servislerin yoğun mesai saatleri içerisinde hastanın şikayetlerine yönelik tetkik ve tedavilerin yanı sıra sistematik yaklaşım ve detaylı fizik muayene biz acil çalışanlarının olmazsa olmazlarıdır. Özellikle şikayetlerin maskelenebileceği hasta guruplarında tekrarlayan muayenelerin haklılık payı her zaman yüksek orandadır. Basit görünebilen cilt ve yumuşak dokunun bakteriyel enfeksiyonları, lokal yara bakımı ve oral antibiyotiklerle ayaktan takip ve tedavi edilebilen yüzeyel piyodermiden, cerrahi müdahalelerin de dahil olabileceği ölümcül seyredebilen nekrotizan fasiitler gibi çok ciddi seyirli enfeksiyonlara kadar geniş bir yelpazeyi içerir. Bu gibi durumlarda antiseptik pansuman ve uygun geniş spektrumlu antibiyotikler ile enfeksiyonun tedavisi yapılmalı ve olaya eşlik eden mantar enfeksiyonu mevcutsa tedavisi de planlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: anamnez, ateş, fizik muayene, lenfanjit 8 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya ORAL PRESENTATIONS SS-018 Internal Emergencies (Neurology, Infection, Pulmonary, Internal, etc.) Evalution of Health Employees’ Knowledge Level of Electrocardiogram in Emergency Department Nazif Onur Olcay, Burak Katipoğlu, Mehmet Okumuş, Kemal Yahya Günaydın ankara eğitim ve araştırma hastanesi AIM: Evaluating electrocardiogram is one of the very important skills in emergency medicine. In this research, we tried to find out the health employees’ knowledge level of electrocardiogram who work in emergency departments. MATERIALS-METHODS: This study was performed with physicians and assisting health staff that work in emergency departments in city of Ankara in between 01/07/2016 - 01/12/2016. To determine knowledge level, study forms that contain questions about electrocardiogram are given to physicians and nurses and demanded to fill. RESULTS: 130 health employees were included into this study. 57 of the employees were physicians and 73 of the employees were assisting health staff. No significiant relationship is determined between physicians’ and assisting healh staff’s knowledge about derivations. Assisting health staff’s determining of myocardial infarction rate is found %94,5 and physicians’ determining of myocardial infarction rate is found %100. Assisting health staff’s determining of ventricular fibrillation rate is found 91,8 and physicians’ determining of ventricular fibrillation rate is found 82,5. No significiant relationship is determined between physicians’ working years and knowledge level of derivations. CONCLUSION: Our study showed that both physicians and nurses needed to improve knowledge about derivations, diagnosis of ventricular fibrillation and detection of misconnected ECG. Both healt employees’ must be educated for these. Key words: ECG, Nurse, Physician, Emergency Medicine Technician, Health Employee, Emergency Medicine Anahtar Kelimeler: ECG, Nurse, Physician, Emergency Medicine Technician, Health Employee, Emergency Medicine SS-019 Internal Emergencies (Neurology, Infection, Pulmonary, Internal, etc.) Açıklanamayan tıbbi belirtilerle acil servise başvuran olgularda depresyon, anksiyete, stres ve somatoform dissosiasyon düzeyleri Abdullah Yıldırım1, Ali Haydar Akça2, Murat Boysan3, Mehmet Celal Kefeli1 1Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Psikiyatri Ana Bilim Dalı, Van 2Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Acil Tıp Ana Bilim Dalı, Van 3Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Psikoloji Bölümü, Van AMAÇ: DSM-5’teki yeni adıyla bedensel belirti bozukluğu DSM-4’teki somatizayon bozukluğu, ayrışmamış somatorform bozukluk, ağrı bozukluğu ve hipokondriazisn bir kısmına karşılık gelmektedir. Bu grup bzouklukların psikiyatristlerden çok birinci basamakta görev yapan hekimlere, acil servislere ve psikiyatri dışı dier tıp branşlarına başvurduğu sağlık sistemine ekonomik alanda ciddi yük oluşturduğu bilinmektedir. Öte yandan kronik yorgunluk sendromu, fibromiyalji ve irritable bağırsak sendromu gibi bozuklukları da bedensel belirti bozukluğu il benzerlikler göstermektedir. Her en kadar DSM-5’teki güncelleme ile birlikte bedensel belirti bozukluğu için tıbbi olarak açıklanamayan belirtinin baskın rolü bu belirtiye verilen anormal düşünce, duygu ve davranışla yer değiştirmiş olsa da klinik pratikte tüm bu bozuklukların merkezinde tıbbi olarak açıklanamayan belirtiler çekirdek semptom olma özelliğini korumaktadır. Yine bu bozukluk- ların neredeyse tamamına yüksek depresyon ve anksiyete düzeyleri eşlik etmektedir. Ancak bununlailgili veriler sınırlıdır. Bakabildiğimiz kadarı ile ülkemizde bu grup hastalarda somatoform düzeyi ise hiç çalışılmamıştır. Buradan yola çıkarak bedensel belirti bozukluğu olan hastaların daha iyi formüle edilip dolayısıyla daha etkin tedavi hizmeti almalarına katkı sağlamak amacı ile depresyon anksiyete stres ve somatoform dissosiasyon düzeylerine bakmayı amaçladık. YÖNTEM: Araştırmaya Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi acil polikliniğine başvuran hastalar arasından psikiyatrik değerlendirmede DSM-5 tanı sistemine göre bedensel belirti bozukluğu tanısı alan 30 gönüllü (yaş ortalaması: 30.27, SD±9.62) ve hasta grubuyla yaş, cinsiyet, medeni durum ve eğitim düzeyleri bakımından eşleştirilmiş 30 kontrol (yaş ortalaması: 30.27, SD±9.60) katılmıştır. Araştırma örnekleminin %63.33’ü kadındır. Katılımcılara Somatoform Disosyasyon Ölçeği (SDÖ) ve Depresyon Anksiyete Stres Ölçeği-21 (DASÖ-21) verilmiştir. Gruplar arasında tek yönlü varyans analizi ve çok değişkenli lojistik regresyon analizi yapılmıştır. BULGULAR: Tek yönlü varyans analizi ve parametrik olmayan χ2 analizleri kontrol ve somatik belirti bozukluğu hastalarının yaş, cinsiyet, medeni durum ve eğitim düzeyleri bakımından benzer özelliklere sahip olduğunu göstermiştir. Varyans analiziyle yapılan grup karşılaştırması sonucunda acil servise başvuran ve bedensel belirti bozukluğu tanısı alan hastalarının kontrollerle kar- şılaştırıldığında istatistik olarak önemli düzeyde yüksek ortalama SDÖ, DASÖ-Depresyon, DASÖ-Anksiyete ve DASÖ-Stres puanları bildirdiği gözlenmiştir. Lojistik regresyon analizi sonuçları SDÖ toplam puanlarının (Risk oranı= 1.492 P<0.05 %95 Güven Aralığı= 1.066-2.089) ve DASÖ-Depresyon puanlarının(Risk oranı=1.919 P<0.01 %95 Güven Aralığı= 1.196-3.081) bedensel belirti bozukluğu tanısı alma riskini önemli ölçüde artırdığını ortaya koymuştur. SONUÇ: Yüksek somatoform disosiyasyon ve depresyon düzeyleri acil polikliniğine başvuran hastalar arasında somatik belirti bozukluğu tanısı bakımından önemli belirleyicilerdir. Bu grup hastaların multidisipliner bakış açısı ile daha kolay kavramsallaştırılmaları ve daha etkin tedavi edilmeleri bakımından daha çok araştırmaya ihtiyaç vardır. Anahtar Kelimeler: acil servis, somatizasyon bozukluğu, hipokondriazis SS-020 Internal Emergencies (Neurology, Infection, Pulmonary, Internal, etc.) Üst Solunum Yolu Enfeksiyonu mu ? Uvula Ödemi mi ? Serebro Vaskuler Hastalık mı ? Emre Bülbül, Mahmut Fırat Kaynak, Aynur Yurtseven, Mehtap Kaynakçı Bayram, İsmail Altuntop Sağlık Bilimleri Üniversitesi Kayseri Eğitimve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği GİRİş: Serebrovasküler Hastalıkta (SVH) disfaji sık görülen bir bulgudur. Yutma işlevinin nöromüsküler kontrol altında olması nedeniyle disfaji de nörolojik hastalıklara sıklıkla eşlik et- mektedir. Bu oran %37-78’e kadar çıkmaktadır.(1)İnme sonrası disfaji gelişmesi kötü prognoz göstergesidir. Bu hastalarda, disfajisi olmayanlara göre akciğer enfeksiyonu, dehidratasyon, malnütrisyon, kalıcı disabilite görülme sıklığında ve hastanede kalış süresi ile mortalite oranında artış saptanmıştır.(2) Bu nedenle SVH sonrası disfaji gelişen hastalara hızlı tanı ve tedavi gerekmektedir. OLGU: 37 yaşındaki erkek hasta acil servisimize boğaz ağrısı ve yutkunma güçlüğü ile başvurdu. Hastanın anamnezinde öncelikle boğaz ağrısı nedeniyle ilçe hastanesi kulak burun boğaz polikliniğine gittiğini orda tonsillit-faranjit tanısı ile amoksisilin-klavulunik asit 1gram ve benzidamin HCL içeren oral gargara başlanmış. Hastanın semptomları yaklaşık 24 saat geçmesine rağmen gerilemeyince bir 2. Basamak devlet hastanesin acil servisine başvurmuş orda uvula ödemi ön tanısı ile 1 ampül(45.5gr) feniramin maleat ve 1 ampül deksametazon(8mg) yapılmış, hastanın şikayetleri geçmeyince tedaviye yanıtsız uvula ödemi ön tanısı ile tarafımıza sevk edilmişti.Hastanın vitallerinde 120/80mmHg kan basıncı,16/dk solunum sayısı,68/dk kalp atımı,36.8 C vücut sıcaklığı,%97 oksijen satürasyonu var idi. Hastanın fizik muayensinde genel durumu iyi, bilinç açık oryente-koopere,ışık refleksi bilateral pozitif,glaskow koma skoru 15,ense sertliği yok,lateralize motor defisit yok,bilateral sensori-nörinal muayane normal,orofarenks minimal hiperemik,uvula ödemi yok,solunum sistemi,kardiyovasküler,batın muayanesi muayaneleri normal idi.Hastanın yutkunma problemi olması üzerine dizfüzyon mr çekildi,difüzyon Mr ında akut-sub akut enfakt(görüntü1-2) olması üzerine nöroloji ile konsülte edilen hasta nöroloji sevisine yatırıldı TARTIşMA: İnmeye bağlı disfajiler genellikle diğer santral nörolojik bulgular ile beraber seyreder.Burada sunduğumuz olguda sadece yutma güçlüğü şikayeti olması, kulak burun boğaz polikliniğine ayaktan başvurusunda tonsillo-farnjit tanısı alması,2. Basamak acil servis başvurusunda uvula ödemi tanısı alması bizim tarafından değerlendirmesinde enfarkt saptanmış olması ile farklılık göstermektedi. SONUÇ: Akut svh gibi hastalıların izole veya ani başlangıçlı yutma güçlüğücile bulgu verebileceği unutulmamalıdır. Aynı zamanda her boğaz ağrısı olan orofarenksi hiperemik olan hastalarda üst solunum yolu reçetesi ile geçiştirilmemeli ayrıntılı anamnez alınmalı detaylı fizik muayene özelliklede kulak burun boğaz ve nörolojik açıdan yapılmalı, Ani başlayan disfajilerde difüzyon Mr görüntüleme ile mutlaka SVH ekarte edilmelidir. Anahtar Kelimeler: üsye,uvula ödemi,izole disfaji ile olan svh 9 18-21 MayIS 2017 / Mardan Palace Hotel - Antalya SÖZLÜ BİLDİRİLER mr görüntü 1 mr görüntü 2 asset coefficient SS-021 Internal Emergencies (Neurology, Infection, Pulmonary, Internal, etc.) Acil serviste akut iskemik inmeli hastalarda intravenöz trombolitik tedavi deneyimlerimiz, kapı/iğne zamanının önemi ve karşılaşılan güçlükler Mustafa Çetiner1, Murat Seyit4, Gönül Akdağ2, Duygu Aras Seyit2, Hasan Emre Aydın3, Sibel Canbaz Kabay1 1Dumlupınar Üniversitesi,Nöroloji Ana Bilim Dalı,Kütahya 2Dumlupınar Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim Araştırma Hastanesi, Nöroloji Kliniği,Kütahya 3Dumlupınar Üniversitesi,Nöroşirurji Ana Bilim Dalı,Kütahya 4Dumlupınar Üniversitesi Evliya Çelebi Eğitim Araştırma Hastanesi, Acil Kliniği,Kütahya AMAÇ: İnme en büyük halk sağlığı problemlerinden biridir.Ülkemizde ölüm nedenleri arasında 3. sırada yer almaktadır ve fonksiyon kaybının başta gelen nedenlerindendir. Akut iskemik inme hızlı tedavi gerektiren acil bir durumdur. Rekombinan doku plazminojen aktivatörü (r-tPA) ile intravenöz trombolitik tedavi; ilk 4,5 saatte gelen akut iskemik inme hastalarında etkinliği kanıtlanmış bir tedavi yöntemidir. İlk 90 dakikada ilaç uygulanan hastalarda fayda daha çok görülmekle birlikte bu faydanın (giderek azalarak) 4,5 saate kadar devam ettiği gözlenmiştir. Bu nedenle hastanın acil servise başvurusundan – intravenöz trombolitik tedavi başlanana kadar geçen süre (kapı/iğne zamanı) önem arz eder. Çalışmamızın amacı acil serviste akut iskemik inmede uyguladığımız intravenöz trombolitik tedavi sonuçlarını paylaşmak, kapı-iğne zamanının önemini vurgulamak ve bu süreçte karşılaştığımız zorlukları göstermektir. GEREÇ-YÖNTEM: Mayıs 2014 ve Aralık 2016 yılları arasında inme semptomlarının başlamasından ilk 4,5 saat içerisinde kliniğimize başvuran, iskemik inme tanısı konan ve intravenöz trom- bolitik tedavi uygulanan 67 hastanın klinik verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların inme semptomlarının başlangıcından acil servise başvurmaları arasında geçen süre (semptom/ kapı zamanı;SK) ve acil servise başvurusundan – intravenöz trombolitik tedavi başlanana kadar geçen süre (kapı/iğne zamanı;Kİ) ve semptom başlangıcından tedavi başlanana kadar geçen süre(semptom-iğne zamanı;Sİ) kaydedildi. Tedavi öncesi, tedaviden 24 saat sonra ulusal sağlık enstitüsü strok skalası (NIHSS) skorları ve taburcu olduktan 3 ay sonra modifiye rankin skalası(mRS) skorları değerlendirildi. Sonuçlar literatür verileriyle karşılaştırıldı. BULGULAR: Toplam 67 hastanın 38’i (%56,7) kadın, 29’u(%43,3) erkek olup yaş ortalamaları 70,98±11,55(41-92) idi. Sırayla SK zamanı, Kİ zamanı ve Sİ zamanı 79,55±45,05(20-195) dk, 77,31±31,62(20-145) dk. ve 156,86±45,22 dk saptandı. Tedavi öncesi NIHSS ortalaması 15,77±5,72 ve tedavi sonrası NIHSS ortalamaları 11,92±7,43 dk. hesaplandı. Üç ay sonra mRS (0-2) aralığında olan hasta sayımız 31 (%46,3) idi. Toplam 2 hastamızda (%3) semptomatik intrakranial kanama gelişti. Tedavi sonrası 3 aylık dönemde 15 hasta (%22,4) kaybedildi. SONUÇ: İntravenöz trombolitik tedavi esnasında karşılaşılan güçlüklere rağmen sonuçlarımız literatür sonuçlarlarıyla benzerlik gösterdi. Acil servis hekimlerinin de katkısı ile kapı/iğne zama- nının kısalması sonuçları olumlu yönde etkileyecektir. Anahtar Kelimeler: Acil servis, Kapı/İğne zamanı, Trombolitik tedavi, SS-022 Internal Emergencies (Neurology, Infection, Pulmonary, Internal, etc.) The predictive value of oxidative status, lymphocyte DNA damage and Urotensin-2 receptor levels in patients with migraine Mehmet Yigit1, Ozgur Sogut1, Eda Yigit2, Eray Metin Güler3, Omer Faruk Ozer3, Abdurrahim Kocyigit3 1Department of Emergency Medicine, Health Science University, Haseki Training and Research Hospital, Istanbul, Turkey 2Department of Emergency Medicine, Health Science University, Sisli Etfal Training and Research Hospital, Istanbul, Turkey 3Department of Biochemistry, Bezmialem Vakif University, Istanbul, Turkey BACKGROUND: We investigated the predictive value of lymphocyte DNA damage, urotensin-2 receptor (UTS2R) and oxidative changes in patients with varying severity of migraine. METHODS: Forty consecutive adult patients with migraine and 40 age- and sex-matched healthy controls were enrolled. Patients were divided into three groups based on their Migraine Disability Assessment Scale (MIDAS) scores calculated by questionnaire for measuring disability due to headache. Plasma lymphocyte DNA damage, UTS2R, and malondialdehyde, catalase, total oxidant status (TOS), total antioxidant status (TAS), and the oxidative stress index (OSI) were assessed as predictors of early oxidative changes. RESULTS: Serum lymphocyte DNA damage, TOS levels, malondialdehyde and OSI values were significantly higher in patients with migraine compared with those in controls. Furthermore, the TAS and catalase and UTS2R levels were markedly lower in the patients with migraine than in the control (P<0.001). When compared to patient groups with MIDAS scores, a significant difference was observed among the groups with respect to serum lymphocyte DNA damage and catalase levels (P<0.001 and P<0.05, respectively). However, TOS levels, malondialdehyde, OSI, TAS and UTS2R levels did not show significant changes in either group of patients. MIDAS scores showed positive correlation with lymphocyte DNA damage levels, (rho = 0.704; P< 0.001), but neither was significantly related to catalase levels (rho = –0.155; P=0.341). CONCLUSION: These data suggest that lymphocyte DNA damage and oxidative changes together play a role in the pathogenesis of migraine. In addition, lymphocyte DNA damage levels can be regarded as an objective alternative criterion to the MIDAS scoring tool in identifying the initial severity of migraine patients. Keywords: : Migraine, oxidative changes, lymphocyte DNA damage, urotensin-2 receptor, UTS2R, MIDAS 10
Description: