ebook img

11. Yazıt - Wilbur Smith PDF

736 Pages·2007·2.41 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview 11. Yazıt - Wilbur Smith

WILBUR SMITH 11. YAZIT TÜRKÇESİ: Pınar ÖCAL Wilbur Smith (Mısır Dizisi) Cilt 4 Onbirinci Yazıt (The Quest) Korkunç bir veba salgını Mısır halkını kırıp geçirmiş krallık perişan olmuştur. Ülkenin üzerine bir kara bulut gibi çöken lanet Nil'in kurumasıyla son darbesini de indirmiştir. Mısır'da tüm nehirler çekilmiş topraklar kuruyup kuraklaşmıştır. Afrika'nın el değmemiş topraklarında ise felaket dolu olaylar meydana gelmektedir. Umutsuzluk içinde kıvranan Firavun Nefer Seti yaşadıkları tüm bu felaketlere ancak Taita'nın çözüm bulacağına inanır. Bu yüzden onu Nil'in kaynağına gönderir. Fakat bu gizemli topraklarda Büyücüler Kralı'nı nasıl bir düşmanın beklediğini hiç kimse bilmemektedir. Bütün umutları sırtında taşıyan Taita bu ağır yükün altından kalkmak için kendisini bekleyen kötülükler karşısında neler yapacaktır .. KİTABIN ORİJİNAL ADI The QUEST YAYIN HAKLARI WILBUR SMITH © ONKTELİF HAKLARI AJANSI ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş. © BASKI 1. BASIM / NİSAN 2007 4.BASIM / SUBAT 2008 AKDENİZ YAYINCILIK A.Ş. Matbaacılar Sitesi No: 83 Bağcılar – İstanbul BU KİTABIN HER TURLU YAYIN HAKLARI FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI GEREĞİNCE ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET A.Ş.’YE AİTTİR. ISBN 975-210-849 – 3 ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ Celâl Ferdi Gökçay Sk. Nebioğlu İşhanı Cağaloğlu – İstanbul Tel: 0.212.513 63 65 /526 80 12 0.212.520 62 46 / 513 65 18 Faks: 0.212.526 80 11 http://www.altinkitaplar.com.tr [email protected] YÜKSEK DAĞLARDAN IKI YALNIZ adam iniyordu. Soğuktan korunmak için, yolda eskittikleri kürkler ve çenelerinin altından bağlı, kulaklıklı deri şapkalar giymişlerdi. Sakalları karmakarışıktı, hava koşullan yüzlerinde izler bırakmıştı. Üç beş parça eşyalarını sırtlarına vurmuşlardı. Bu noktaya gelene dek çetin ve yıldırıcı bir yolculuk olmuştu. Önden gitmesine rağmen, nerede oldukları hakkında Meren'in hiçbir fikri yoktu, niye bu kadar uzaklara geldiklerinden bile emin değildi. Bunu sadece hemen arkasından yürümekte olan yaşlı adam biliyordu ve o da henüz bir açıklama yapmamıştı. Mısır'dan ayrıldıklarından beri pek çok denizi, gölü ve güçlü nehri aşmışlar; muazzam ovalardan ve ormanlardan geçmişlerdi. Garip, tehlikeli hayvanlarla ve onlardan bile garip, tehlikeli adamlarla karşılaşmışlardı. Sonra dağlara vurmuşlar; havasını solumakta güçlük çektikleri karlı zirveler ve dik yamaçlı vadilerden oluşan kaosu yaşamışlardı. Soğuktan atları ölmüş ve Meren de bir parmağının ucunu yitirmişti, kararan parmak ucu donmuş, kavrulup kalmıştı. Neyse ki kılıç kullandığı elinin parmaklarından biri veya koca yayından oku bırakırken kullandığı parmağı değildi. Meren son dik yamacın kıyısında durdu. Yaşlı adam da yanına gelişti. Kürk paltosu, tam Meren'in üzerine atılırken tek bir okla hakladığı 31 kaplanının postundan yapılmıştı. Omuz omuza durup aşağıdaki yabani nehirler ve sık ağaçlarla kaplı orman dünyasını seyrettiler. "Beş yıl," dedi Meren. "Beş yıldır yoldayız. Seyahatin sonuna geldik mi Büyücü?" Taita, "Sahiden o kadar oldu mu itaatkâr Meren?" diye sordu ve buz tutmuş kaşlarının altındaki gözleri şakacı bir ifadeyle parladı. Meren cevap olarak sırtındaki kınından kılıcını çekti ve deriye yapılmış çentikleri gösterdi. "Her günü kaydettim, istersen sayabilirsin," dedi. Hayatının yarısından uzun bir süredir Taita'nın peşinden gidiyor ve onu koruyordu ama hâlâ, onun ciddi olup olmadığını, kendisiyle şakalaşıp şakalaşmadığını asla anlayamıyordu. "Ama soruma cevap vermedin saygıdeğer Büyücü. Seyahatin sonuna geldik mi?" "Yok, gelmedik." Taita başını salladı. "Ama rahat ol, en azından iyi bir başlangıç yaptık." Sonra kendisi öne geçti ve yamaçtan kıvrılarak inen dar bir geçitte ilerlemeye başladı. Meren birkaç saniye onun ardından baktı; birden keskin, yakışıklı hatlarında pişmanlık dolu bir tebessüm belirdi. Dağlara doğru, "Bu ihtiyar şeytan hiç durmayacak mı?" diye sorup kılıcım kınına soktu ve Taita'nın peşinden gitti. Yamacın dibinde beyaz kuvars taşından bir kayanın etrafını dolanırken, gökyüzünden bir ses duyuldu. "Hoş geldiniz yolcular! Uzun süredir gelmenizi bekliyordum." Şaşkınlıkla durup yukarıdaki çıkıntıya baktılar. Çıkıntıda on bir yaşından büyük görünmeyen, çocuksu biri oturuyordu. Daha önce onu fark etmemiş olmaları garipti: parlak güneş ışığı üzerinde oturduğu taştan yansıyor ve onu, insanın gözlerini acıtan bir ışın bulutuyla kuşatıyordu. Çocuk, "Size Saraswati Tapınağı'na, yani bilgelik ve yenilenme tanrıçasının tapınağına kadar rehberlik etmek için gönderildim," dedi, çok tatlı ve akıcı bir sesle. Meren şaşkınlık içerisinde, "Mısır dilini konuşuyorsun!" dedi. Çocuk bu safça tepkiye bir tebessümle karşılık verdi. Yaramaz bir maymuna benzeyen esmer bir yüzü vardı ama tebessümü öylesine sevimliydi ki, Meren de elinde olmadan aynı şekilde karşılık verdi. "Benim adım Ganga. Ben bir haberciyim. Gelin! Hâlâ biraz daha yolumuz var." Ayağa kalktı ve kalın, siyah saç örgüsü çıplak omuzlarından birine düştü. Soğuğa rağmen sadece bir peştamala sanmıştı. Pürüzsüz çıplak göğsü koyu kestane rengiydi ve sırtında insanı şok eden bir kambur vardı. Onların tepkilerini fark edince yeniden gülümsedi. "Benim gibi siz de alışırsınız," dedi. Üstünde bulunduğu çıkıntıdan atlayıp Taita'nın elini tuttu. "Bu taraftan." Sonraki iki gün boyunca Ganga onlara sık bambu ormanında yol gösterdi. Gittikleri yol çok dolambaçlıydı ve o olmasa yüz kere kaybolurlardı. Aşağılara doğru indikçe hava ısınıyordu. En azından kürklerini ve başlıklarını atabilmişlerdi. Taita'nın saç lüleleri cılız, düz ve gümüşiydi. Meren'inkiler ise gür, kara ve dalgalıydı. İkinci gün bambu ormanının sonuna ulaştılar ve güneş girmeyen, sık ağaçlarla kaplı yabani bir ormana daldılar. Hava sıcaktı ve nemli toprağın, çürüyen bitkilerin kokusuyla ağırlaşmıştı. Parlak tüylü kuşlar başlarının üstünde uçuşuyor, yüksek dallarda küçük maymunlar gevezelik ediyorlardı, rengârenk kelebekler çiçekli dallara konup kalkıyordu. Yabanıl orman aniden bitti ve çok büyük bir düzlüğe çıktılar, bir fersah kadar uzakta orman yeniden başlıyordu. Düzlüğün ortasında görkemli bir yapı vardı. Krem rengi taş bloklardan inşa edilmiş binanın küçüklü büyüklü kuleleri, teraslan vardı ve tüm yapı, yine aynı taştan yapılmış yüksek bir duvarla çevriliydi. Dış cepheyi kaplayan dekoratif heykellerde ve panolarda kızışmış çıplak erkekler ve şehvetli kadınlar tasvir edilmekteydi. Meren eleştirel bir ses tonuyla, "Bu heykellerin yaptıkları atları ürkütür," dedi ama bir yandan da gözleri parlamıştı. Taita, "Bence heykellere pekâlâ sen modellik etmiş olabilirdin," dedi. Krem rengi taşlara akla gelebilecek her tür insan birleşmesi oyulmuştu. "Herhalde bu duvarlarda senin için yeni bir şey yoktur?" "Aksine, pek çok şey öğrenebilirim," diye itiraf etti Meren. "Gördüklerimin yarısını hayal dahi etmiş değilim." "Bilgi ve Yenilenme Tapınağı," diye hatırlattı Ganga. "Burada, döllenme ile ilgili hareketler hem kutsal hem de güzel kabul edilir." Taita kuru bir sesle, "Meren de uzun süre aynı bakış açısına sahipti," diye belirtti. Artık ayaklarının altında taş kaplı bir yol vardı ve tapınağın dış duvarındaki kapıya doğru ilerlediler. Masif tik kapının kanatları açık duruyordu. Ganga, "Hadi girin!" diye teşvik etti. "Apsara'lar sizi bekliyor." Meren, "Apsara'lar mı?" diye sordu. "Tapınak bakireleri," diye açıkladı Ganga. Kapıdan geçtiler ve daha o anda Taita şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı, kendilerini muhteşem bir bahçede bulmuşlardı. Düzgün yeşil çimenlikler çiçek açmış bitki öbekleri ve meyve ağaçlarıyla kaplıydı; ağaçların pek çoğunda meyve vardı ve olgun meyveler insanın ağzını sulandırıyordu. Bitkiler konusunda uzman ve bahçıvan olan Taita bile bu egzotik türlerin bazılarını tanımıyordu. Çiçek tarhları enfes birer renk cümbüşü oluşturuyordu. Üç genç kadın kapının yakınında çimenlere oturmuşlardı. Yolcuları görünce ayağa fırladılar ve sevinç içerisinde karşılamak için koştular. Heyecan içinde gülüp dans ederek hem Taita'yı hem Meren'i sarılıp öptüler. İlk apsara zayıf, altın saçlı ve çok tatlıydı. O da çocuksu görünüyordu, krem rengi teni lekesizdi ve çıplak göğüsleri bir

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.