ebook img

100 SORUDA JÖN TÜRKLER ve İTTİHAT ve TERAKKİ SİNA AKŞİN PDF

287 Pages·2012·1.64 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview 100 SORUDA JÖN TÜRKLER ve İTTİHAT ve TERAKKİ SİNA AKŞİN

100 SORUDA JÖN TÜRKLER ve İTTİHAT ve TERAKKİ SİNA AKŞİN Gerçek Yayınevi - İstanbul - Birinci Baskı: Mart 1980 www.iskenderiyekutuphanesi.com İÇİNDEKİLER GİRİŞ Soru Soru Soru Soru Soru Osmanlı toplum yapısı hakkında neler söylenebilir? 19. yüzyılın sonlarında yönetenler sınıfının durumu neydi? 19. yüzyılın sonunda dünya ne durumdaydı? Bu dönemde Osmanlı Devletinin genel durumu neydi? Jön Türk deyimi nesil ortaya çıktı? BİRİNCİ BÖLÜM 1889-1908 Dönemi A. Olaylar Ve Gelişmeler Soru 6 Soru 7 Soru 8 Soru 9 Soru 10 Soru 11 Soru 12 Soru 13 Soru 14 Soru 15 Soru 18 Soru 17 Soru 18 Soru 19 Soru 20 Soru 21 Soru 22 Soru 23 Soru 24 Soru 25 Soru 26 Soru 27 Soru 28 B. Genel Soru 29 Soru 30 İttihat ve Terakki hareketi nasıl doğdu? Hürriyetçilerin 1889'dan 1895'e değin faaliyetleri nasıl özetlenebilir? Ermeni sorunundaki belli başlı gelişmeler nelerdi ve bunlar İT'yi nasıl etkiledi? Bu dönemde İT'nin yapısı üzerine neler biliyoruz? 1896 darbe girişimi, bir de Abdülhamit'in 1897 Harbiye 'harekâtı' nasıl olmuştur? Ahmet Rıza Bey kimdir? Mizancı Murat kimdir, neler yapmıştır? Jön Türklerle Abdülhamit arasında yapılan mütareke nedir, nasıl sonuçlar doğurmuştur? 1899 yılı Jön Türk tarihinde neden bir dönüm noktası olmuştur? Damat Mahmut Paşa kimdir, Jön Türk hareketine ne gibi katkıları olmuştur? 1902 Birinci Jön Türk Kongresi nasıl özetlenebilir? Sabahattincillerin Müşir Recep Paşa tasarısı nedir? Sabahattin Beyin bellibaşlı düşünce ve faaliyetleri nelerdir? Makedonya sorunu nedîr ve Jön Türk faaliyeti üzerinde nasıl etkileri olmuştur? Rus-Japon savaşının etkileri neler olmuştur? 1906 yılına değin özgürlükçülerle ilgili başlıca olaylar nelerdi? Avrupa'daki örgütler 1906 yılında ne gibi gelişmeler gösterdi? Şam'da kurulan özgürlükçü örgütler hakkında neler biliyoruz? Osmanlı Hürriyet Cemiyeti nasıl kurulda ve İT ile nasıl birleşti? 1907 İkinci Jön Türk Kongresi üzerine neler biliyoruz? Makedonya sorununun Hürriyetin ilânı arefesin de aldığı durum neydi? Ordu içinde ne gibi hoşnutsuzluklar vardı? Hürriyetin ilânı nasıl oldu? Çözümlemeler Özgürlükçü akımın kadrolarını nasıl insanlar oluşturuyordu? Jön Türklerin ideolojisi neydi? İKİNCİ BÖLÜM İt'nin Denetleme İktidarı (1908-13) A. Abdülhamit'in Tahttan İndirilmesine Değin Soru 31 Soru 32 Soru 33 Soru 34 Soru 35 Soru 36 Soru 37 Soru 38 Soru 39 Yeni düzenin bocalamalı ilk günleri nasıl geçti? İT iktidara ne ölçüde egemen olabildi? İstanbul'da basın nasıl bir tutum içine girdi? Hürriyetin ilânında Kanun-u Esasinin hukukî durumu neydi? Kâmil Paşa kabinesi nasıl kuruldu, programı neydi? Yönetimde yapılan yenilikler nelerdi? Bu sırada ne gibi dış bunalımlar çıktı? Dış bunalımı fırsat bilerek çıkarılan Kör Ali ve Karagöz olayları nedir? Meşrutiyetle gelişen kadın hareketi ve dış bunalım üzerine buna karşı gelişen tepki neydi? Soru 40 Soru 41 Soru 42 Soru 43 Soru 44 Soru 45 Soru 46 Soru 47 Soru 48 Soru 49 Soru 50 Soru 51 Soru 52 Soru 53 Soru 54 Soru 55 Soru 56 Soru 57 Soru 58 Soru 59 Soru 60 Soru 61 Soru 62 nedir? Yeni düzene karşı askerler ne gibi tepkiler gösterdiler? Yeni düzende ne gibi İşçi hareketleri ve tepkiler oldu? Sabahattincilerin muhalefete başlaması nasıl oldu? Seçimler dolayısıyla çeşitli milletler nasıl programlar hazırladılar? İT'nin, başka bir deyişle Türklerin programı neydi? Milletler acısından seçimler ne gibi sorunlar doğurdu? İT'nin seçimler dolayısıyla karşılaştığı başka bazı sorunlar nelerdi? Meclis nasıl açıldı? İT ile Kâmil Paşa'nm çatışması nasıl gelişti? Derviş Vahdet? ve İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti hakkında neler biliyoruz? İlmiye mensupları Hilmi Paşa hükümetine karşı nasıl harekete geçirildiler? 31 Mart arefesinde istibdatçı çevrelerin tutumu neydi? 31 Mart arefesinde ordudaki durum neydi? 31 Marta doğru olaylar nasıl gelişti? 31 Mart olayı nasıl çıktı? İsyanı kim çıkarttı? Ayaklanma nasıl bastırıldı? Ayaklanma boyunca Mebusan Meclisinin davranışları neydi? Abdülhamit nasıl tahttan indirildi? Mehmet Reşat nasıl bir adamdı? İngiltere ve Almanya'nın Osmanlı Devletine karşı tavırları neydi? İngiltere ve Almanya'nın 31 Mart olayındaki tutumları ne olmuştur? İT bakımından Hürriyetin ilânından Abdülhamit'in tahttan indirilmesine kadarki sürenin bilançosu B. İt'nin Denetleme İktidarından Atılmasına Değin Soru 63 : İT'nin denetleme iktidarından atılmasına değin Mahmut Şevket Paşa'nm kazandığı önem neydi? Soru 64 : «Meşrutî ıslahat döneminde» neler yapıldı? Soru 65 : İT'nin 1909 Kongresinin bazı özellikleri nelerdi? Soru 66 : İT'deki Cemiyet-Fırka ikiliği sorunu neydi? Soru 67 : İT'nin sonraki nizamnamelerle uğradığı yapı değişiklikleri nelerdir? Soru 68 : İT neden gizliliğe ve tedhiş yöntemlerine başvuruyordu? Soru 69 : İT'nin iktidar konusundaki tutumu neydi? Soru 70 : Cemiyetin üstlendiği çeşitli görevler hangileriydi? Soru 71 : 1909 yılında İT'nin denetleme iktidarını gerçek iktidara dönüştürme mücadelesi ve başlıca siyasal olaylar nasıl cereyan etti? Soru 72 : İT'nin Mahmut Şevketle ilişkileri açıcından Hakkı Paşa hükümeti nasıl tahlil edilebilir? Soru 73 : Türkiye'nin bağımsızlık mücadelesi açısından 1910 borçlanması nasıl değerlendirilebilir? Soru 74 : Hakkı Paşa hükümeti zamanında muhalefet nasıl gelişti? Soru 75 : 1910 ve 1911 yıllarında çıkan isyanlar hangileridir ve ne gibi etkileri olmuştur? Soru 76 : Trablusgarp Savaşı nasıl çıktı ve Osmanlı siyasal hayatını nasıl etkiledi? Soru 77 : Sait Paşa hükümeti zamanında ne gibi siyasal gelişmeler olmuştur? Soru 78 : Trablusgarp Savaşı ve dış olaylar ne gibi gelişmeler göstermiştir? Soru 79 : Sait Paşa kabinesinin istifasına ve İT'nin denetleme iktidarından düşmesine yol açan gelişmeler nelerdir? Soru 80 : Balkan Savaşma yol açan gelişmeler hangileriydi? C. Mahmut Şevket Paşa'nın Öldürülmesine Değin Soru 81 : Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesi zamanında ne gibi olaylar oldu? Soru 82 : Kâmil Paşa hükümeti zamanında ne gibi olaylar oldu? Soru 83 : Mahmut Şevket Paşa hükümeti zamanındaki başlıca olaylar nelerdir? Ç. Genel Çözümlemeler Soru 84 : İT'nin denetleme İktidarı Türkiye'ye neler getirmiştir? Soru 85 : İT'nin denetleme iktidarı sırasında fikir hayatı ne gibi gelişmeler gösterdi? ÜÇÜCÜ BÖLÜM İt'nin Tam İktidar Dönemi (1913-18) A. Savaşın Başlamasına Değin Soru 86 Soru 87 Soru 88 Sait Halim hükümeti zamanındaki başlıca iç gelişmeler nelerdir? Sait Halim hükümeti zamanındaki başlıca dış gelişmeler nelerdir? Osmanlı Devleti Cihan Savaşma nasıl girdi? ■? B. Savaş Dönemi Soru 89 : İktisadî bağımsızlığın ilânı nasıl oldu ve savaş, içinde nasıl bir iktisat siyaseti güdülmüştür? Soru 90 : Türkiye bakımından Cihan Savaşının ana olayları nelerdir? Soru 91 : Savaş içinde iktidar mücadelesi nasıl cereyan etti? Soru 92 : Yakup Cemil olayı nedir? Soru 93 : Talât Paşa nasıl Sadrâzam oldu? Soru 94 : Ermeni tehciri nasıl oldu? Soru 95 : Savaş süresince Osmanlı-Alman ilişkileri ne gibi gelişmeler gösterdi? Soru 96 : Savaştaki toplum gelişmeleri ve ıslahat hareketleri nelerdir? Soru 97 : Savaş sırasında fikir hareketlerinde ne gibi gelişmeler göze çarpar? Soru 98 : Savaşın sonunda ne gibi gelişmeler oldu? Soru 99 : İT'nin sonu nasıl geldi? Soru 100: İT kısaca nasıl değerlendirilebilir? Soru 1: Osmanlı toplum yapısı hakkında neler söylenebilir? Klasik Osmanlı toplumu (1450-1550) bir statü toplumu görüntüsündedir. Ayrıcalıklı sınıf olarak askeri sınıf yani yönetenler, öbür yanda reaya yani yönetilenler vardı. Askeri sınıf, başında bulunan padişahla birlikte ülkeyi yönetiyor, buna karşılık kendisine refah içinde yaşamasını sağlayan olanaklar veriliyordu. Ayrıca, bu sınıf vergi de ödemiyordu. Askeri sınıf ikiye ayrılıyordu: bir yanda icrai askeri zümre, öte yanda ulema zümresi. İcrai askeri zümre yönetim ve askerlik gibi yürütme işlerine bakardı. Bunlar padişah kulu idiler, yani padişahın buyurduğunu gözü kapalı yerine getirmekle yükümlüydüler. Padişah herhangi birinden hoşnut kalmazsa onu azletmek, yargılamadan cezalandırmak, hattâ öldürtmek (siyaseten katil) yetkisine sahipti. En küçük sipahiden, yeniçeriden, koca sadrıâzama kadar bütün icrai askeri zümre kuldu. Bunların, ya da atalarının birçoğu Hıristiyanlıktan devşirilmiş kimselerdi. Devletin yüksek mevkilerinde bulunan kullar, büyük servet biriktirecek durumda olurlardı. Onun için, öldüklerinde, mal varlıklarına devlet el koyardı (müsadere). Onlar da buna karşılık, çare olarak, müsadere edilemeyen vakıflar kurarak çocuklarını servetlerinden yararlandırma yoluna giderlerdi. Ulemaya gelince, din, adalet, eğitim işlerine bakarlardı. Bunlar kul olmadıkları için, yargılanmadan cezalandırılamazlar, malları da müsadereye tâbi değildi. Ulemanın kökeni -onlarda devşirme söz konusu olmadığı için- genellikle Türk ve muhakkak Müslümandı. Müsadere söz konusu olmayınca yüksek ulemanın biriktirdiği büyük servetler, öldüklerinde, vârislerine geçerdi. Böylece ortaya çıkan büyük ulema ailelerinin aristokratik bir kimliği bulunduğu söylenebilir. Zira bunlar yalnız serveti geçirmekle kalmıyorlar, adetâ yüksek ulemalık mesleğini de oğullarına geçiriyorlardı: Özellikle gerileme döneminde ulemalık kademelerini çabuk atlayabilmeleri için daha küçükten oğullarını ilmiyye mesleğine girmiş sayıyorlardı (beşik ulemalığı). Yönetilenlere gelince, bunlar ya tarımla uğraşan çiftçiler ya da esnaflık (dükkâncılık, zanaatkârlık) yapanlardı. Ayrıca, az sayıda olduğu anlaşılan şehirlerarası ve uluslararası ticaret yapanlar vardı. Amerika kıtasından gelen değerli madenlerin etkisiyle, önemli ölçüde parasal olmayan bir iktisadiyata göre ayarlanmış tımar düzeni sarsıldı, yerine devletin tarımsal vergileri iltizam usulüyle aldığı bir düzen geldi. Klasik döneminde merkezi bir feodalite ya da Asya Üretim Biçiminde bir devlet olan Osmanlı Devleti, toprak üzerindeki sıkı denetimi iltizam usulü yüzünden yitirdiği ölçüde ademi- merkezi bir feodaliteye doğru dönüştü. Yavaş yavaş, taşra eşrafının içinden yöre ve bölgelerin güçlü adamları olan ayanlar türedi. Âyanlığın toprak ve bölge egemenliğinin kökeninde çok kez zorbalık (mütegallibelik) ya da tefecilik yatıyordu. Tarımsal sömürüye dayalı bu yeni grup, klâsik Osmanlı toplum düzeninin yönetenler sınıfına yeni bir unsur olarak ekleniyordu. Öte yandan, Avrupa'da kapitalizmin ve özellikle sanayi devriminin göz kamaştırıcı gelişmeleri ticaret biçiminde gitgide artan bir baskıyla Osmanlı ülkesini etkilediği oranda yeni bir sınıf doğdu. Zaten iltizam sisteminin işleyebilmesi için gerekli olan borçları saklamak üzere sarraflık kurumu -ki özellikle Ermeni ve Rumların elindeydi- geniş ölçüde palazlanmıştı. Avrupa ticaretinin büyük gelişmesi ve bu arada biraz da Osmanlı Devletinin düşkünleşmesi sonucu, Avrupa tüccarlarının Osmanlı ülkesindeki işlerini yürütmek ya da onlarla iş yapmak suretiyle zenginleşen bir Müslüman olmayan burjuva sınıfı ortaya çıktı. Gerek Müslümanların, gerekse Avrupalı işadamlarının isteksizliği sonucunda bu iki taraf arasında öyle bir işbirliği pek olmuyordu. Bu üçüncü sınıf, Osmanlı Devletinin düşkünleşmesi sonucunda Büyük Devletlerden birinin vatandaşlığına ya da himayesine girmek yolunu bularak, keyfî işlemlere karşı dokunulmazlık kazandığı gibi, bu sayede birçok ayrıcalıklar ve Osmanlı uyruğundakilere karşı haksız rekabet imkânları elde etti. Soru 2: 19. yüzyılın sonlarında yönetenler sınıfının durumu neydi? Bu dönemde padişahın, klasik dönem padişahlarına göre çok daha lüks bir hayat sürdüğünü söylemek mümkün görülüyor. Zira Osmanlı Devleti, en düşkün yüzyılı olan 19. yüzyılda çok geniş bir saray yaptırma faaliyetine girişmiştir. Kagir olarak yaptırılan ve Avrupa üslubunda döşenen bu saraylar, Topkapı Sarayına ve o güne dek yaptırılmış saray ve köşklere göre çok lüks yerlerdir. Topkapı Sarayı geniş bir alanı kaplamakta birlikte yalın ve gösterişsiz bir yapıya sahiptir. Üstelik Türk evinde ve Topkapı Sarayında mobilya kavramının bulunmamasına karşılık, 19. yüzyılda yaptırılan saraylar alafranga olup bu yüzden mobilya ve çeşitli süs eşyaları ile doludur. İlk büyük alafranga saray olan Dolmabahçe Sarayı, Osmanlı Devletinin İngiltere ve Fransa ile Kırım Savaşında müttefik olduğu bir sırada, 1853'de Abdülmecit tarafından yaptırılmıştır. 1854'de Avrupa'dan ilk borçlanmanın yapılmış olması, yoksul duruma düşmüş fakir imparatorluktaki bu sefahat ve tantananın açıklamasıdır. Bundan sonra daha bir dizi saray yapılmıştır: Abdülaziz döneminde Çırağan, Beylerbeyi, Yıldız gibi önemli sarayların inşa edildiğini görüyoruz. Alafranga saraylı ve mobilyalı bu pahalı yaşama üslubu alafranga aile hayatını getirebilseydi, hiç değilse o yönden bir tasarruf sağlanmış olurdu. Oysa alafranga bina ve mefruşatla birlikte eski harem hayatı olduğu gibi sürdürülmüştür. Siyasal alanda II. Mahmut döneminde kökten dönüşümler olduğunu görüyoruz. 1826'da yeniçeri ocağının kaldırılması, öte yandan Mehmet Ali Paşa dışında güçlü ayanlara karşı yürütülen başarılı mücadele, vakıflara devletin el koyması girişimi gibi olaylar, Sarayın gücünü uzun zamandır görülmemiş bir zirveye ulaştırmıştır. Vaka-i Hayriye ile askerler, 1876'daki kısa süren bir istisna dışında 1908'e değin sürecek olan bir siyaset sahnesinden silinme dönemine girdiler. Mustafa Alemdar Paşa'nın yeniçeriler tarafından öldürülmesi ve ondan sonraki mücadelelerle, egemenliklerini İstanbul'a değin uzatmış olan ayanlar dahi başkentteki siyaset sahnesinden önemli ölçüde itilmiş durumdaydılar. Artık Saray, karşısında hiçbir frenleyici gücün bulunmadığı bir kadir-i mutlak olmuştu. Ne var ki bu güç kısa süreliydi. Nizip yenilgisi (1839), II. Mahmut'un bütün çağdaşlaştırma çabalarının, -ki, bu konudaki gayretleriyle onun Büyük Petro'nun benzeri olduğu haklı olarak söylenmiştir- boşuna olduğunu, Osmanlı Devletinin Mehmet Ali Paşanın gücünü sınırlandırabilmek için yabancı devletlere muhtaç olduğunu ortaya koymuştu. Böylece Saray mutlakiyeti, zirveye ulaştıktan pek kısa bir süre sonra yıkıldı. Artık en büyük güç, İngiltere ve Fransa'nın etkin desteği sayesinde, Tanzimatın Fransızca bilen. Tercüme Odasından yetişmiş hariciyeci Paşalarının eline geçti. Bu Tanzimat Paşalarının ileri gelenleri, daha çok İngiliz desteğine sahip olan Mustafa Reşit Paşa ve daha çok Fransız desteğine sahip olan Âli ve Fuat Paşalardır. Fuat Paşa, durumlarını şöyle anlatmıştır: «Bir devlette iki kuvvet olur. Biri yukarıdan, biri aşağıdan gelir. Bizim memlekette yukarıdan gelen kuvvet cümlemizi eziyor. Aşağıdan ise bir kuvvet hâsıl etmeye imkân yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan bir kuvvet kullanmaya muhtacız. O kuvvetler de sefaretlerdir.» Paşanın dediği gibi, «aşağıdan» kuvvet alınamazdı, çünkü bu takdirde taşra adına konuşacak olan ayanlara söz hakkı verilmiş olacaktı. Bunun ötesinde, Tanzimatçıların doğrudan halkla temas kurmaları her halde beklenemezdi. Kaldı ki, yüksek bürokrasinin gitgide şiddetini arttıran alafrangalaşma hastalığı bunların halktan yabancılaşmasına, onunla bağ kurulmasının imkânsızlaşmasına yol açıyordu. Sivil Tanzimat Paşalarının gücünü arttıran başka bazı gelişmeleri de anmak gerekir. 1826'da II. Mahmut, o güne değin devletin devlet adamlarının ölümlerinde servetlerine el koymasını sağlayan müsadere usulüne son vermişti. Tanzimat ise padişahların siyaseten katl yetkisine son vermişti (son olarak II. Mahmut M. Reşit Paşanın koruyucusu Reisülküttap Pertev Efendiye karşı bu yetkisini kullanmıştı). Daha önce askeri sınıftan ulema zümresinde olduğu üzere, can güvenliğine sahip olup servetini mirasçılara bırakma hakkının bürokrasiyi ve özellikle üst bürokrasiyi ayrıca güçlendirdiği şüphesizdir. Öte yandan, 19. yüzyılın ortasından itibaren Avrupa sermayesinin Osmanlı ülkesinde yoğun olarak giriştiği borçlandırma ve demiryolu, madencilik, bayındırlık, belediyecilik alanlarındaki yatırımlarının en çok yüksek bürokrasiye komisyon, spekülasyon, idare meclisi üyeliği, hatta rüşvet gibi daha da zengin olma olanakları sağladığı biliniyor. Fakat 1871'de Âli Paşanın ölümü ve Fransa'nın Prusya'ya yenilmesi üzerine durum değişmeye başladı. Demokratik Fransa'nın hezimeti, hem kendisini yenen yetkeci Prusya'nın, hem kendisinin daha önce Kırım Savaşında yendiği mutlakiyetçi Rusya'nın Avrupa siyaset sahnesinde sivrilmesine yol açtı. Bu da demokrasinin zayıflaması, mutlakiyetin güçlenmesi olarak yorumlandı ve Osmanlı siyaset hayatında etkisini gösterdi. Zaten Âli Paşanın ölümüyle yüreklenmiş olan Abdülaziz, Rus elçiliğine yaslanan, fakat kendisine fazla direnmeyen Mahmut Nedim Paşayı sadrıazam yaptı. Gerçi Rusçu ve Abdülazîzci bürokratların karşısında Mütercim Rüştü, Hüseyin Avni, Mithat Paşalar gibi İngilizciler de varsa da bunlar sonuç olarak yenileceklerdir. 1875'de Osmanlı Devleti, hemen hiçbir iktisadî alana yatırılmamış olan dış borçlanmalar sonucunda iflasla karşı karşıya kalmış bulunuyordu. Babıâli, 6 Ekim 1875'de dış borç faizlerini yarı yarıya indirmek kararını almak zorunda kalınca, borç tahvillerinin başlıca müşterisi olan İngiliz ve Fransız tasarruf sahiplerinden son derecede öfkeli tepkiler geldi. Bu durumda Hersek, Bulgaristan İsyanları da çıkınca, Osmanlı Devleti Rusya karşısında yapayalnız kaldı. Abdülaziz in tahttan indirilmesi, I. Meşrutiyetin ilânı da bu durumda para etmedi: Osmanlı-Rus 93 Harbi (1877-78) patlak verdi. Meşrutiyetin ve İngilizciliğin bir yarar sağlayamaması karşısında Abdülhamit, başta Mithat Paşa olmak üzere İngilizcileri ve Meşrutiyeti tasfiye etmekte ve mutlak, hattâ müstebit bir yönetime gitmekte bir zorluk çekmedi. Bu koyulaşan istibdatla birlikte Vükela Meclisi (Bakanlar Kurulu) gerçek bir karar uzvu olmaktan çıkmış. Saray en ufak sorunlarda dahi son karar mercii olmuştur. Sarayın bu üstünlüğü ve Babıâli Paşalarının gölgede kalışı 1908'e değin sürmüştür. Subayların durumuna gelince, yeniçeri ocağının kaldırılmasına ve düzenli bir ordu kurmak yönündeki çabalara rağmen, askerlik mesleğinin itibarı yükselmiş değildi. Zira yeniçerilerin, iç savaşlar dahil, karşılaştığı arka arkaya başarısızlıklar, yeni orduların kurulmasıyla sona ermiş değildi. Bu durumda Devletin ayakta kalabilmesi dış desteğe bağlı olduğundan, bu konuda başlıca görev diplomatlara düşüyordu. Nitekim hükümetin de esas itibariyle hariciyeci Paşaların elinde olduğunu gördük. Hariciye mesleğinin yanında subaylık mesleği kesinlikle ikinci sınıf bir meslek durumundaydı. Mekteb-i Ulum-u Harbiyenin, yani Harb okulunun 1834'de kurulmasına rağmen, mektepli subaylar orduya sayıca egemen olmaktan uzaktı. Subayların -ve bunların arasında en yüksek rütbelerde Paşalar da vardı- önemli bir bölümü alaylı idi. Bu, erlikten yetişmek demekti. İstidatlı görülen erler erbaş yapılıyor ve göze girebildikleri ölçüde bu yoldan yavaş yavaş yükselebiliyorlardı. Bunlarda yetenek aranmakla birlikte, üst makamların bir lütfu olarak yükselebildikleri için daha sâdık, ve keyfiliğe daha kolay âlet oluyorlardı. Nitekim, bunu bildiği için Abdülhamit, Sarayda ve İstanbul'da bulunan I. Orduda alaylı subayları tercih ediyordu. Devrimci subaylar genellikle mektepliler arasından -daha Harbiye sıralarındayken- çıkıyordu. Fakat Abdülhamit gibi müstebit bir Padişahın bu gerekçeyle askeri okulların gelişmesini kösteklemesi zordu. Zira Devleti ayakta tutabilmek için iyi yetişmiş, bilgili subaylara ihtiyacı vardı. Bunları, başta Makedonya olmak üzere çoğunlukla İstanbul dışında- kendilerine en çok ihtiyaç duyulan yerlere yolluyordu. Böylece hem bu 'tehlikeyi' savuşturmuş, hem de ihtiyacı karşılamış oluyordu. Ondan sonra da terfi ve ödüllendirmelerde bunları unutuyor ve yakınındaki sadık alaylı subay bendelerini daha da sâdık kılmak için onları ihsanlara boğuyordu, özellikle bu gözden ve gönülden ırak subayların yılda ancak 6 ay maaş alabildikleri de eklenirse, tablo tamamlanmış olur. Soru 3: 19. yüzyılın sonunda dünya ne durumdaydı? Dünya tarihinde ilk kez kapitalist düzeni toplumda egemen kılacak olan Batı ve Orta Avrupa, 16. yüzyılın başından itibaren adım adım yeryüzündeki üstünlüğünü kurmaya yöneldi. Keşiflerle dünya ticaretinin aracısız, deniz yolundan işlemesi, Yeni Dünya servetlerinin ve değerli madenlerinin yağmalanması sağlandı. Bu olanaklar, yıpranmış ve soysuzlaşmış feodal sınıfın yanında, özerk kentlerde yuvalanıp gelişebilmiş olan burjuvaziye büyük bir atılım gücü verdi. İktisadi üstünlüğü ele geçiren burjuvazi, artık siyasal egemenliği de ele geçirmeye yöneldi. Bu, ilk kez İngiltere'de Cromwell devrimiyle oldu (1646). Kıta Avrupası 1,5 yüzyıl kadar sonraki Fransız Devrimiyle aynı yolun yolcusu oldu. Fakat İngiliz burjuvazisinin almış olduğu, bu ön, onun Sanayi Devrimini başlatmasını ve I. Cihan Savaşına değin dünyanın en güçlü ülkesi olmasını sağladı. Avrupanın ticareti kolaylaştırmak ve geliştirmek için kurmağa başladığı denizaşırı sömürge imparatorlukları, işgücü (köle) sağlamak bakımından ve yerleşme alanları olarak da önem kazandı (Kuzey Amerika, Güney Amerika, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda gibi). Sanayi devriminin gelişmesi, sömürge imparatorluklarının daha da gelişmesini zorunlu kıldı. Zira sanayinin geniş çaptaki üretimine rahat pazarlar ve bu sanayinin ihtiyacı olan ham maddelerin rahatça sağlanabileceği kaynaklar gerekiyordu. Bu uğurda sömürgelerde yollar, limanlar yapıldı, ticaret merkezleri geliştirildi, madenler işletildi, çiftlikler kuruldu ya da köylüler sınaî bitki üretimine itildiler. Sömürge halkının sanayi ürünlerine müşteri olabilmesi için yerli lonca sanayileri, bazen zorla, söndürüldü. Sömürgelerin anayurt yöneticilerine, kilise adamlarına, işsiz ve maceraperestlere mevki ve iş alanı sağlama işlevinin de önemli olduğunu unutmamak gerek. 19. yüzyılın son çeyreğine geldiğimizde, kapitalist ülkelerde yeni bir gelişme göze çarpmaktadır. Çelik, elektrik, petrol, sentetik kimya, içten yanmalı motor gibi yeni alanların ortaya çıkmasıyla 'ikinci' bir devrim geçiren sanayide, tekelleşme başlamıştır. Küçük şirketlerin yerini tekel ya da yarı-tekel niteliğinde dev şirketler almaktaydı. Bu sürecin sömürge edinme çabasını hızlandıracağı açıkta, Fakat dünyada sömürge olmaya aday olup henüz el konmamış ülkeler (bunlar geri, kapitalizme geçememiş ülkelerdi) azalmış olduğu için bu bir yarış halini almıştı. Siyasal birliklerini kurmaları zaman almış olduğu için bu yarışa geç katılmış olan Almanya ve İtalya bakımından bu özellikle önemliydi. 1878-1914 döneminin sonunda, Avrupa dışında emperyalist ülkelerden birinin deneti altına girmemiş pek az yer kalmıştı. Gerçi Çin, İran, Osmanlı Devleti gibi sözüm ona bağımsız ülkeler vardı ama bunların bağımsızlığı, emperyalizme dayanıklılıklarından çok, emperyalist ülkelerden birinin onlara tek başına el koyamamış ya da emperyalist ülkelerin bunları paylaşmak konusunda aralarında uyuşamamış olmalarından İleri geliyordu. Bununla birlikte, emperyalistler, kapitülasyon düzeni, dış borçlar, yatırımlar, nüfuz bölgeleri sayesinde buraları 'ortak sömürgeleri' durumuna düşürmüşlerdi. Balkan ve Latin Amerika gibi iktisadiyatları zayıf ülkeler de -Hıristiyan olmaları, bazılarının nispeten çelişmiş olması gibi nedenlerle resmen sömürge olmak ihtimalleri olmamakla birlikte- dış borç ve yatırımlarla 'ortak sömürge' durumundan çok da uzak değillerdi. 1889'da Jön Türk hareketi başladığında, emperyalist ülkeler arasındaki dengede önemli bir değişiklik oluşmuştu. Birçok iktisadî alanda ABD ve Almanya İngiltere'yi geride bırakmaya başlamışlardı. İngiltere için ABD'nin bu atılımı belki o denli rahatsız edici değildi, çünkü ABD'nin İngiltere'yi tehdit eden bir sömürge edinme hırsı yoktu. ABD, hegemonyasını iktisadi yollardan kurma eğilimindeydi. Ayrıca ABD'nin iktisadi gelişmesi önemli ölçüde İngiliz yatırımlarının eseriydi. Oysa Almanya sömürgelere daha aç bir ülkeydi ve bu uğurda İngilizlerin deniz egemenliğine meydan okumak yönünde adımlar atıyordu. Onun için Almanya'nın iktisadi atılımları İngiltere için gitgide daha çok rahatsızlık veren bir olay olmak istidadındaydı. Soru 4: Bu dönemde Osmanlı Devletinin genel durumu neydi?

Description:
Soru 76 : Trablusgarp Savaşı nasıl çıktı ve Osmanlı siyasal hayatını nasıl etkiledi? Soru 77 : Sait Paşa Soru 79 : Sait Paşa kabinesinin istifasına ve İT'nin denetleme iktidarından düşmesine yol açan gelişmeler Vahdeti yazılarında Dreyfus, Zola, Darwin'i anacak kadar batı bi
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.