1 Etik, Ahlak ve (cid:248)lke *Küreselle(cid:250)me Etik Kodlar ve Örgütlenme (EMO Etik Komisyonu) Genelde, etik nedir? Sorusu, “etik felsefi bir kavramdır” (cid:250)eklinde yanıtlanmaktadır. Bu tanımlama etik ve ahlakın, insan davranı(cid:250)larını yönlendiren de(cid:247)er ve ilkelerin günlük ya(cid:250)amla, insanlar arası ili(cid:250)kilerle olan ba(cid:247)ını, sadece, felsefecilerin ilgilendi(cid:247)i, felsefeye has sorularla ilgili bir konu düzeyine indirgemektedir. Etik elbette, insanın ya(cid:250)amını ilgilendiren, dü(cid:250)üncesinde yanıtlarını aradı(cid:247)ı her sorunsal gibi felsefenin de konusudur. Buradan hareketle eti(cid:247)in olu(cid:250)umunu felsefeden kaynaklandırarak ya(cid:250)am alanına indirmek dinlerde oldu(cid:247)u gibi, insan davranı(cid:250)larını, dı(cid:250)sal, verili de(cid:247)er yargılarına ba(cid:247)lı, metafizik bir konuma dü(cid:250)ürmektedir. Etik, tarihi olarak toplumların sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel yapılarıyla etkile(cid:250)im içinde, toplumdan topluma farklılık gösteren dinamik bir süreç, toplumun bir fonksiyonu olarak geli(cid:250)mektedir. Eti(cid:247)in ya(cid:250)amla ba(cid:247)ını felsefeci Tüten An(cid:247) “Günümüzde etik toplumsal ve bireysel her türlü tercihlerimizin, kararlarımızın, eylemlerimizin, tavır takınmalarımızın ve onları belirleyen ilkelerin, de(cid:247)erlerin bilgisi olarak ya(cid:250)amın ta içinde yer almaktadır” diye tanımlamaktadır. Ray Billington;“Etik do(cid:247)ru ve yanlı(cid:250) davranı(cid:250) teorisidir. Ahlak ise onun prati(cid:247)idir. Ahlaki de(cid:247)il etik ilkelerden, etik de(cid:247)il ahlaki bir davranı(cid:250) tarzından söz etmek daha do(cid:247)rudur. Etik, bir ki(cid:250)inin belli durumda ifade etmek istedi(cid:247)i de(cid:247)erlerle ilgilidir. Ahlak ise bunu hayata geçirme tarzıdır. Etik bütün manzarayı içine alırken, ahlakımız, bizi adeta maden damarlarına yönetir; orada davranı(cid:250)ın ayrıntılarıyla ilgileniriz artık. Özetleyecek olursak, etik, insan davranı(cid:250)ının ilkeleri, ahlak da bu ilkelerin uygulanması ile ilgilidir. Ahlak üzerinde çalı(cid:250)an ba(cid:250)ka bir felsefeci “Ahlak ya da töre, bir insan toplulu(cid:247)unda kar(cid:250)ılıklı ili(cid:250)kilerde geli(cid:250)en saygı ve birbirini benimseme süreçlerinden olu(cid:250)an ve kendilerine norm olarak geçerlilik tanınan geneli ba(cid:247)layan eylem modellerini içerir. Demek ki ahlak ve töre ifadeleri, olgunla(cid:250)mı(cid:250) ya(cid:250)am biçimlerini temsil eden düzen kurumla(cid:250)malarını; bir toplulu(cid:247)un de(cid:247)er ve anlam anlayı(cid:250)larını yansıtan ya(cid:250)am biçimlerini gösterir” (cid:250)eklinde ifade etmektedir. Etik ve ahlak, günlük konu(cid:250)ma dilinde, ço(cid:247)u kez bir birinin yerine kullanılabilmekle beraber farklı anlamlara sahiptirler. Bu farklılı(cid:247)ı belirten bir tanımlama olarak; etik insanlar arası ili(cid:250)kilerde, insanların tutum ve davranı(cid:250)larını belirlemede ya da yönlendirmede temel aldıkları ilke ve de(cid:247)erler bütünü, ahlak ise, yine bu ili(cid:250)kilerde, bu ilke ve de(cid:247)erlerin ki(cid:250)iye has uygulanma biçimidir. Bu tanımlamalardan sonra eti(cid:247)in genel karakteristi(cid:247)ine bakacak olursak: • Etik, toplumların tarih, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel etkenler olmak üzere, çe(cid:250)itli faktörlere ba(cid:247)lı olarak olu(cid:250)an tarihi, toplumsal ve dinamik bir süreçtir. Etik çerçevesinde olu(cid:250)turulan ilke ve kurallar, hukuk kurallarından farklı olarak, yasalarla de(cid:247)il toplumsal 2 tepkilerle olu(cid:250)urlar. Aynı (cid:250)ekilde etik de(cid:247)erlerin çi(cid:247)nenmesine kar(cid:250)ı yaptırım, yine, toplum tarafından geli(cid:250)tirilen tepkilerden olu(cid:250)maktadır. • Etik, toplumun ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapılanması içinde tüm kategorilerle do(cid:247)rudan ili(cid:250)kilidir, iç içedir. Bu nedenle etik, belirli davranı(cid:250) kalıplarına indirgenerek, ba(cid:247)ımsız kategoriler (cid:250)eklinde tek ba(cid:250)ına ele alınamazlar. • Etik de(cid:247)erler hazır ahlak reçeteleri de(cid:247)ildir, ki(cid:250)i ve grup otoritesine ba(cid:247)lı olarak yaratılamaz, ithal ve ihraç edilemezler. Ancak toplumlar arası ili(cid:250)kilerle toplumdan topluma geçerler ve içselle(cid:250)tirildikleri oranda geçerlik kazanır, zamanla toplumun kültürü içinde yer alır. • Hiçbir insanın ahlaki karar verme sorumlulu(cid:247)u dı(cid:250)ında kalması ve karar verme süreçlerinde tarafsız tutum takınması söz konusu de(cid:247)ildir. Tarafsız tutum güçlüden yana tavır takınma sonucunu do(cid:247)urmaktadır. • Etik soru ve sorunlar do(cid:247)rudan insanla ilgili, insanlar arası ili(cid:250)kilerin temelinde yer alan, eylemde bulunan herkesin, her gün, yüz yüze geldi(cid:247)i karar a(cid:250)amasında ortaya çıkan sorunlardır. Bu nedenle bir insanın etik temelde sorgulanabilmesi için, o insanın: (cid:248)radesinin herhangi bir otoritenin vesayeti veya baskısı altında bulunmaması, ba(cid:250)kasının baskı ve tahakkümü altında kalmadan karar verme özgürlü(cid:247)üne sahip olması, nasıl davranaca(cid:247)ı konusunda seçeneklerinin elinden alınmı(cid:250) olmaması gerekmektedir. (cid:248)lke: (cid:248)lkeler do(cid:247)a ve insan tarihinin do(cid:247)ruladı(cid:247)ı önermelerdir. (cid:248)nsanlar arası ili(cid:250)kilerde etikten daha önemli bir yer tutmaktadırlar. Bazı tanımlamalar (etik kapsamında) ilkenin anlam ve önemini açıkça ortaya koymaktadır. • Her türlü tartı(cid:250)manın dı(cid:250)ında, üstünde sayılan, ana dü(cid:250)ünce ve inanı(cid:250), ba(cid:250) kural - temel bilgi, temel kural (felsefe) kendisinden ba(cid:250)ka bir (cid:250)eyin çıktı(cid:247)ı temel, köken, ilk neden, ilk ö(cid:247)e, ba(cid:250)langıç (mantık) her türlü tartı(cid:250)manın dı(cid:250)ında sayılan, öncül. • “(cid:248)lkeler “gereklilik önermeleri” (cid:250)eklindedir ve insan ili(cid:250)kilerinde kendi isteklerimize ölçü getirmektedir. Aslında ilkeler içeriksizdirler; (cid:250)öyle ya da böyle bir davranı(cid:250) biçimini buyurmazlar. Onlar belirli durumlarda neyi istememiz gerekti(cid:247)ini açıklarlar. Yani, neyi isteyerek, nasıl ve ne tarzda davranmamız gerekti(cid:247)i söylenir. Kar(cid:250)ı kar(cid:250)ıya kaldı(cid:247)ımız olaylar içerisinde ne yapmamız gerekti(cid:247)ini ilkelerden yola çıkarak biz buluruz. Bir ba(cid:250)ka ifade ile ilkeler davranı(cid:250)larımızı önceden belirleyen “hazır reçeteler” de(cid:247)illerdir. Davranı(cid:250) (cid:250)eklimizi her eylemin özelinde biz kendimiz gerçekle(cid:250)tiririz. (cid:248)lkelerin nitelikleri do(cid:247)al olarak kurallara kıyasla genel ve daha temeldir. (cid:248)lkelerin kuralları de(cid:247)erlendirme/do(cid:247)rulama yetkinli(cid:247)ine sahip bulunmaktadır. Bir ilke bir davranı(cid:250) biçimini belirlemez; ki(cid:250)isel sorumlulu(cid:247)un altını çizer. Aynı ilkeye ba(cid:247)lı kalarak az ya da çok farklı davranı(cid:250)lar göstermek mümkündür. (cid:248)lkeler insanlara de(cid:247)erlendirme yapma ve yargıda bulunma fırsatını verirler”. Etik ve Ahlakın Ya(cid:250)amdaki Yeri 3 Eti(cid:247)in önemini vurgulamak isteyen filozoflar hep ya(cid:250)amda kar(cid:250)ıla(cid:250)ılan sorunlara felsefi açıdan bakarak de(cid:247)erlendirmeler yapmı(cid:250)lardır. Oysa toplumsal ya(cid:250)amda etik soru ve sorunlar, kapsayıcı olarak, eylem diye adlandırılan, insanin bilinçli ve amaçlı olarak ortaya koydu(cid:247)u tüm dü(cid:250)ünsel-edimsel yapıp-etme ve karar süreçlerinde her gün yüz yüze geldi(cid:247)i, kimsenin kaçınamayaca(cid:247)ı, dı(cid:250)ında kalamayaca(cid:247)ı toplumsal boyutlu sorunlardır. Bu gerçeklik bilim insanı Harun Tepe tarafından (cid:250)öyle tanımlanmaktadır; “Ama etik sorun ve sorular, yalnız filozofların de(cid:247)il, hepimizin her gün kar(cid:250)ıla(cid:250)tı(cid:247)ı, yüz yüze geldi(cid:247)i sorun ve sorulardır. Çünkü ya(cid:250)amak eylemde bulunmayı, eylemde bulunmak da karar vermeyi, de(cid:247)erlendirme yapmayı gerektirmektedir. Eylemenin, karar vermenin de sonuçta bir karar oldu(cid:247)u, hiç bir (cid:250)ey yapmamaya karar veren ki(cid:250)inin de bir (cid:250)eye karar verdi(cid:247)i ve eylemsizli(cid:247)i (bir tutum) seçti(cid:247)i dü(cid:250)ünülürse, de(cid:247)erlendirme ve do(cid:247)ru eylemle ilgili sorunların hepimizin sorunu oldu(cid:247)u görülür”. Tüten An(cid:247) bu gerçe(cid:247)i, “etik, insan ili(cid:250)kilerinde, toplumsal, kültürel, siyasi, ekonomik, hukuki, bilimsel, teknolojik vb. tüm alanlarda insanın tutum, davranı(cid:250), eylem ve kararlarında belirleyici olan, hiç kimsenin dı(cid:250)ında kalamayaca(cid:247)ı, kaçınamayaca(cid:247)ı ilke ve de(cid:247)erler bütünü olarak ya(cid:250)amın ta içinde yer almaktadır” diye tanımlamaktadır. Felsefeci Ray Billington da eti(cid:247)in ya(cid:250)amla do(cid:247)rudan ba(cid:247)ını (cid:250)öyle; dile getirmektedir; “Bir ki(cid:250)i okuma yazma ya da hesap yapma bilmeden, tarihten bir nebze anlamadan, hele co(cid:247)rafyadan habersiz bir yasam sürebilir. Bu meselelerin hepsinden ve daha pek çok meseleden kaçabilir ama kimse, bu sözcü(cid:247)ün anlamını bilmese bile hayatini etiksiz sürdüremez. Bilinçli ya da bilinçsiz, hepimiz her gün ahlaki kararlar alırız”. Eti(cid:247)in toplumsal ya(cid:250)amdaki yeri ve önemi, insanların tarihi süreçte, toplumsal olarak yarattıkları, benimseyip payla(cid:250)tıkları kendi iradeleriyle birlikte ya(cid:250)ama kararlılı(cid:247)ına dayanmaktadır. Bu iradenin ya(cid:250)ama yansıması kesintilere u(cid:247)rasa bile, yine birlikte ya(cid:250)amanın temelini olu(cid:250)turmaktadır. Bu konuda, mühendis ve felsefeci olan Ahmet (cid:248)nam: “Ahlak, bir arada ya(cid:250)amayı ba(cid:250)armaya çalı(cid:250)an insanların yalnızca siyasal, hukuksal, toplumbilimsel, ruhbilimsel bakı(cid:250)larla sorunlarını çözemeyeceklerini bir gün anladıklarında, üzerinde daha önemle dü(cid:250)ünecekleri bir alan olacaktır.” demektedir. Bu temel niteli(cid:247)inden dolayı eti(cid:247)e toplumsal ya(cid:250)amda hukuktan da öte bir de(cid:247)er verilmekte ve hukuk “minimum etik” olarak tanımlanmaktadır. Eti(cid:247)in Olu(cid:250)umu ve Tarihi Süreç Bu ba(cid:250)lık altında öne sürece(cid:247)imiz görü(cid:250)ler, felsefe, ekonomi, sosyoloji vb toplumbilimlerine has yöntemlerle de(cid:247)erlendirme iddiasını ta(cid:250)ımamaktadır. Tarihi süreç, dünyanın kaynaklarına sahip olmak, sahip olunan de(cid:247)erlerin artırılarak korunması ve egemenlerin bu u(cid:247)urda kendi ideolojilerine has de(cid:247)er yargılarını insanlı(cid:247)a kabul ettirmek için günümüzde de sürmekte olan sava(cid:250)ların, katliamlarının, insanları kölele(cid:250)tirmenin kanlı eylemleriyle doludur. Di(cid:247)er taraftan bu süreç, insanlık dı(cid:250)ı uygulamalara onurlandırıcı kar(cid:250)ı duru(cid:250)ların, bu u(cid:247)urda can veri(cid:250)lerin de tarihidir. Konumuz üzerinde bir de(cid:247)erlendirme yapmak gerekirse bu süreç, antik ça(cid:247)dan bu yana, son derece zengin bir dü(cid:250)ün evreni yaratmı(cid:250)tır. 4 Burada yapmak istedi(cid:247)imiz ya(cid:250)amı etkisi altına alan, daha öncede belirtti(cid:247)imiz gibi dü(cid:250)ünürlerin nedenlerini aydınlı(cid:247)a kavu(cid:250)turmak istedikleri, günümüzde de yansıma bulan, olay ve olguların hatırlatılmasıdır. Üretim alanında ve üretim ili(cid:250)kileriyle yaratılan maddi varlıklar yanında dü(cid:250)ünceler, töreler, inançlar vb. ilkeler ve de(cid:247)erler ortaya çıkmaktadır. Bu ili(cid:250)kiler çerçevesinde, üretimden pay alma temelinde geli(cid:250)tirilen ideolojiler toplumun ekonomik yapısını ve buna ba(cid:247)lı olarak da toplumların kurumsal yapısını olu(cid:250)maktadır. Basitçe dile getirmeye çalı(cid:250)tı(cid:247)ımız bu süreç çok yo(cid:247)un ve karma(cid:250)ık insan ili(cid:250)kileri temelinde ve yine bu ili(cid:250)kilere dayalı olu(cid:250)an ilkeler çerçevesinde geli(cid:250)mektedir. Bu nedenle, ilkeler, de(cid:247)erler bütünü olarak insan ili(cid:250)kilerini yönlendiren etik, insanın tutum, davranı(cid:250) ve karar süreçlerinin belirleyicisi olarak, üretim alanında, üretim eylem ve ili(cid:250)kilerinin de temelinde yer almaktadır. Etik, insanlık tarihi boyunca, ortaya çıkan dönemlerin üretim biçimi, tinsel, kültürel de(cid:247)eri ve egemen ideolojinin de(cid:247)er yargıları vb etkenlere göre, de(cid:247)i(cid:250)im ve dönü(cid:250)üm gösteren bir süreç olarak geli(cid:250)mek- tedir. Kıtalar arası yürütülen sava(cid:250)lar, ticaret yolları, dinlerin yayılması vb kitlesel hareketler aynı zamanda dü(cid:250)ünce akımlarının, kültürlerin de ta(cid:250)ıyıcıları oldular. Sava(cid:250)ların toplumlarda yarattı(cid:247)ı bunalımlar, servetin belirli ellerde toplanması, zenginli(cid:247)in yarattı(cid:247)ı debdebeli ve ahlaksal de(cid:247)erleri hiçe sayan ya(cid:250)am tarzı, bunlara kar(cid:250)ın halkın ya(cid:250)am ko(cid:250)ullarının dayanılmaz boyutlara ula(cid:250)ması insanları ahlaki bunalımları a(cid:250)ma yönünde çözüm arayı(cid:250)larına itti. Siyasetten ticarete, inançtan e(cid:247)itime her alanda erdemin egemen kılınması, dünyanın ya(cid:250)anır duruma getirilmesi savunulurken bunun araçlarının da filozof krallardan, despot diktatörlere kadar uzanan dü(cid:250)ünce ve görü(cid:250)ler üretilmi(cid:250)tir. Bütün bunlara kar(cid:250)ın tarih boyu ahlak, yönetim erkinin elinde, insan davranı(cid:250)larını kontrol altında tutmanın güçlü aracı olarak görülmü(cid:250), yöneten-yönetilen arasında “çoban-koyun” ili(cid:250)kisinin geçerli oldu(cid:247)u bir toplumsal yapı olu(cid:250)turma yönünde kullanılmı(cid:250)tır. M. Foucault antik ahlak anlayı(cid:250)ını ve antik ça(cid:247)dan Hıristiyanlı(cid:247)a geçi(cid:250)teki de(cid:247)i(cid:250)imi (cid:250)öyle tanımlıyor: “Ku(cid:250)kusuz, her bireyin davranı(cid:250)larını yönlendiren bazı normlar da bulunuyordu. Ne var ki, ahlaki bir özne olma istenci ile bir varolu(cid:250) eti(cid:247)i arayı(cid:250)ı antik ça(cid:247)ın asıl olarak insanın kendi özgürlü(cid:247)ünü olumlamasına ve kendi ya(cid:250)amına, kendisinin tanıyabilece(cid:247)i ve kendisinden sonraki nesillerin de örnek olarak görebilece(cid:247)i belirli bir biçim kazandırma çabasıydı. (cid:248)(cid:250)te bence, antik ça(cid:247)daki ahlaki deneyimin, ahlaki istemin temelinde, insanın bazı kurallara boyun e(cid:247)mek durumunda kalsa da, kendi ya(cid:250)amını ki(cid:250)isel bir sanat eseri gibi yo(cid:247)urması yatıyordu. Antik ça(cid:247)dan Hıristiyanlı(cid:247)a geçerken, özünde ki(cid:250)isel bir etik arayı(cid:250)ı olan bir ahlaktan bir kurallar sistemine itaat etmekte somutla(cid:250)an bir ahlaka geçmi(cid:250) oluyoruz”. Hıristiyanlı(cid:247)ın güçlenmesiyle Tanrı iradesine boyun e(cid:247)me, Tanrıya ve Tanrının buyruklarına itaat etme ahlakın temelini olu(cid:250)turmaya ba(cid:250)ladı. (cid:248)nsanların, öbür dünyada vaat edilen cennete girebilmeleri veya bunu engelleyecek günahtan kurtulabilmeleri için, kilise egemenlerince, uyulması istenen kurallar ahlak kodlarına dönü(cid:250)türüldü ve insan davranı(cid:250)ları dinin tahakküm ve kontrolü altına alındı. 5 18. YY da gerçekle(cid:250)en sanayi devrimiyle ortaya çıkan kapitalist üretim biçimi, insanın aradı(cid:247)ı mutlulu(cid:247)un, öbür dünyada de(cid:247)il bu dünyada, kapitalizm tarafından yaratılabilece(cid:247)i iddiasıyla ortaya çıktı. Bu dönü(cid:250)üm, geli(cid:250)imin seyrine uygun olarak, etik ve ahlakın da yönünü de(cid:247)i(cid:250)tirdi. Etik ve ahlak kurallarının kodları, cenneti dünyaya indirecek olan, kapitalizmin gereksinim ve hedeflerine gerçekle(cid:250)tirmeye yönelik de(cid:247)er yargılarına göre (cid:250)ekillenmeye ba(cid:250)ladı. Burada genel argümanlar, mutluluk, sa(cid:247)lık, bilgi, kendini geli(cid:250)tirmek, genelin refahı ve güvenini sa(cid:247)lamak, hedef olarak ortaya kondu. Bu akımın en etkili sloganı da, “olabildi(cid:247)ince çok insanın olabildi(cid:247)ince çok mutlulu(cid:247)u ilkesi”dir. Kapitalizmin “Refah Devleti” modelinde insanlara vaat edilen mutluluk, kitlesel üretimin kitlesel tüketime dayalı olarak yürütülebilmesi, piyasa güçlerine kar(cid:250)ı korunmu(cid:250), örgütlü- sendikalı çalı(cid:250)anları esas alan toplumsal yapı aracılı(cid:247)ıyla verilecekti. Böyle bir yapıda e(cid:247)itim, sa(cid:247)lık gibi temel ihtiyaçların kar(cid:250)ılanması devletin sorumlulu(cid:247)u altında bulunuyordu. 1970’lerde, kapitalist sistemde ortaya çıkan ekonomik kriz sonucu kitle üretimi yerine esnek üretim yöntemi geli(cid:250)tirildi. Esnek üretim modeli, süregelen bütün de(cid:247)er yargılarını kökten de(cid:247)i(cid:250)tirip, geçmi(cid:250)le ba(cid:247)larını koparmak istemektedir. Bu kopu(cid:250)un kavramsal ifadesi “yeni dünya düzeni”, “yeniden yapılanma”, “küreselle(cid:250)me” terimleriyle tanımlanmaktadır. Ali Artun bu dönü(cid:250)ümü (cid:250)öyle açıklamaktadır: “Ülkeler co(cid:247)rafyasının yerini, bulundu(cid:247)u topraklardan çok, bu küresel a(cid:247)ın çekimine girerek birbirlerine kenetlenen metropoller co(cid:247)rafyası almaktadır. Bu co(cid:247)rafya, ekonomileri bütünle(cid:250)tirirken, siyasi ve toplumsal yapıları parçalamaktadır. (cid:249)imdilerde dünya kapitalizmi ulusal kapitalizmlerin toplamı olmaktan çıkmaktadır. Çevre ülkelerine özgü, üstelik iktidarlar kadar, muhalefetlerin de benimsedi(cid:247)i az geli(cid:250)mi(cid:250)likten geli(cid:250)mi(cid:250)li(cid:247)e yönelik, ulusal kalkınmacı ekonomiler hızla eskitilmektedir. Bu ekonomilerle birlikte in(cid:250)a edilerek, evrensel ve modern ile yerel ve geleneksel arası de(cid:247)i(cid:250)ken matrislere göre tasarımlanmı(cid:250) kültürler sökülmekte, sosyal hak, sosyal adalet, sosyal dayanı(cid:250)ma söylemleriyle beslenen vatanda(cid:250)lık bilinci silinmektedir”. (cid:248)deolojiler, kuramlarını, yaratmak istedikleri toplum modeline göre geli(cid:250)tirmektedirler. Etik konusunda da, çe(cid:250)itli etik kategorilerin yaratılmasının temelinde, insan topluluklarını kendi de(cid:247)er yargıları do(cid:247)rultusunda yönlendirmek isteyen ideolojinin argümanları yatmaktadır. Bugün gelinen noktada, bütün kesimler toplumsal bozulma ve yozla(cid:250)madan yakınmakta ve bu yozla(cid:250)ma etik ve ahlaki de(cid:247)erlerdeki bozulmaların sonucu olarak görülmektedir, bununla küresel ideolojinin yeni argümanlarına kapı açılmakta, kitleler emperyalizmin de(cid:247)er yargılarını benimsemeye hazırlanmaktadır. Etik Kavramının Toplumsal Niteli(cid:247)i Bir insanın etik ve ahlaki de(cid:247)erlerinin olu(cid:250)masında, öncelikle ve a(cid:247)ırlıkla, içinde yeti(cid:250)ti(cid:247)i ya da toplumsalla(cid:250)tı(cid:247)ı çevrenin ko(cid:250)ulları, kültür ö(cid:247)eleri, mensup oldu(cid:247)u sınıf ve katmanların de(cid:247)er yargıları, e(cid:247)itim süreci vb etkile(cid:250)imler belirleyici olmaktadır. 6 Etik ve ahlak, sınıfsal özelliklere sahip olmakla ve topluma egemen sınıfın de(cid:247)er yargılarının baskısı altında bulunmakla birlikte toplumsal nitelikte de(cid:247)erlerdir. Toplumun de(cid:247)i(cid:250)ik sınıf ve katmanlarını olu(cid:250)turan bireylerin kar(cid:250)ılıklı ili(cid:250)kiler içinde olan karma(cid:250)ık bütünsel bir yapı göstermesi gibi, ahlak ta bu yapı içerisinde, farklı kültürlerin, gelenek ve göreneklerin karma(cid:250)ık ili(cid:250)kileri temelinde olu(cid:250)an de(cid:247)erleri yansıtan bir bütünlük göstermektedir. Bu bütünsellik içinde, ba(cid:250)kalarının da saygıyla kar(cid:250)ıladıkları, farklı kültürel ve ahlaki ö(cid:247)eleri de barındırmaktadır. Tarihsel olarak etik ve ahlak, toplumların geli(cid:250)im sürecinin bir fonksiyonu olarak ortaya çıkmaktadır. Eti(cid:247)in sınıfsal açıdan ta(cid:250)ıdı(cid:247)ı önem sınıf çatı(cid:250)masındaki yerinden kaynaklanmaktadır. Etik veya ahlakın sınıfsal-toplumsal niteli(cid:247)inin açıklanmasını konu üzeride dü(cid:250)ünenlerin görü(cid:250)leriyle (uzunca alıntılar (cid:250)eklinde de olsa) sunmak daha aydınlatıcı olacaktır. George G. Brenkert bu konuda, “Ahlak ile sınıflar arasında benzer bir zorunlu ba(cid:247)lantı var mıdır?” sorusundan sonra (cid:250)u görü(cid:250)leri açıklamaktadır: “Devletlerin olu(cid:250)masından, hatta sınıfların var olmasından önce ilkel topluluklarda ahlak vardı. Hiçbir devlet, milliyetçilik duygusu, hatta yasa yoktu; ancak ahlak (dinin, sanatın vb. yanı sıra) vardı. Ahlak, tarih boyunca belirli bir sınıfın talepleriyle ba(cid:247)lantılı olmu(cid:250) olsa da, bu ahlakın bir sınıfın talepleriyle ba(cid:247)lantılı olması gerekti(cid:247)ini göstermez. Buradan çıkarılabilecek yegâne sonuç, ahlakın gereklerinin pratik insan çıkarlarının kar(cid:250)ılanmasıyla ba(cid:247)lantılı olması gerekti(cid:247)idir”. Etik ve Toplumsal Süreçler Eti(cid:247)in tarihi olarak, toplumların sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel yapısıyla, bu yapılarda ortaya çıkan de(cid:247)i(cid:250)im ve dönü(cid:250)ümlerle (cid:250)ekillenen dinamik bir süreç oldu(cid:247)unu, hep altını çizerek vurguladık. Daha önceki yayınımızda etikle do(cid:247)rudan etkile(cid:250)im içinde olan belirli kavramlar hakkında bilgiler aktarmı(cid:250)tık. Bu çalı(cid:250)mamızda etik ve ahlakın toplumsal süreçlerle etkile(cid:250)imini, ya(cid:250)anılan olay ve olgularla örneklendirerek, açıklamaya çalı(cid:250)aca(cid:247)ız. Toplumsalla(cid:250)ma Toplumsalla(cid:250)ma insanın çevresiyle kurdu(cid:247)u bireysel-toplumsal ili(cid:250)kilerinde davranı(cid:250) ve karar süreçlerinde yol gösterici olan içinde ya(cid:250)adı(cid:247)ı toplumun de(cid:247)erleri ve kültürünü içselle(cid:250)tirme sürecidir. Bir insanın içinde ya(cid:250)adı(cid:247)ı toplumla etkile(cid:250)im süreci toplumsalla(cid:250)ma olarak adlandırılmaktadır. Bu süreç insanın ya(cid:250)amın bilincine vardı(cid:247)ı, kimlik ve ki(cid:250)ili(cid:247)inin olu(cid:250)tu(cid:247)u, çevresiyle ili(cid:250)kilerinde toplum de(cid:247)erlerine uyumlu tutum ve davranı(cid:250)larda bulunmayı içselle(cid:250)tirdi(cid:247)i, kısaca etik ve ahlaki de(cid:247)er yargılarının olu(cid:250)tu(cid:247)u bir süreçtir. Do(cid:247)al olarak bu süreç toplumu (cid:250)ekillendiren sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel tüm etken ve etmenlerden do(cid:247)rudan etkilenmektedir. Toplumsalla(cid:250)ma süreci, ya(cid:250)amda kar(cid:250)ıla(cid:250)ılan de(cid:247)i(cid:250)im ve dönü(cid:250)ümlerden etkilenerek ömür boyu sürmektedir. (cid:248)nsan ya(cid:250)amının her evresi, çocukluktan erginli(cid:247)e, ö(cid:247)rencilikten meslek edinmeye ya(cid:250)amındaki statü de(cid:247)i(cid:250)iklikleri toplumsalla(cid:250)ma sürecini dinamik olarak etkilemekte, insanın kimlik ve ki(cid:250)ili(cid:247)i üzerinde önemli de(cid:247)i(cid:250)im ve dönü(cid:250)ümlere neden olmaktadır. E(cid:247)itimin toplumsalla(cid:250)ma sürecinde belirleyici bir rolü bulunmakla birlikte tek etken konumunda bulunmamaktadır. Toplumsal ko(cid:250)ullar e(cid:247)itimi de do(cid:247)rudan etkiledi(cid:247)i gibi, insanın karar alma süreçleri ve davranı(cid:250)ları üzerinde de belirleyici rol oynamaktadır. 7 Siyaset Özünde siyaset, yaratılan maddi de(cid:247)erlere sahip olma yöntemlerine dayalı olarak geli(cid:250)tirilen ideolojilerin çarpı(cid:250)tı(cid:247)ı bir eylem alanıdır ve bu alanda siyaset, yönetme sanatı olarak adlandırılmaktadır. Bu yönetme sanatı toplumda, bireysel, toplumsal, üretimden bölü(cid:250)üme, ticaretten sanata vb tüm ili(cid:250)kileri ve ya(cid:250)amın tüm alanlarını (cid:250)ekillendirip yönlendirmektedir. Bu nedenle, siyaset erkini elinde tutan insanlar temsil ettikleri güç nedeniyle kendilerini toplumun mutlak hakimi olarak kabul etmekte ve aslında bunu da toplumlara kabul ettirmi(cid:250) bulunmaktadırlar. (cid:248)ktidar baskılarından yılan insanlar, tarih boyu, kendilerini yönetecek olanların ahlak sahibi, adil, dürüst kısaca erdemli ki(cid:250)ilerden olu(cid:250)masını istemi(cid:250)lerdir. Siyaset ve yönetim alanlarında pek çok (cid:250)eyin açıklanıp aydınlı(cid:247)a kavu(cid:250)tu(cid:247)u günümüzde bile bu görü(cid:250) a(cid:247)ırlı(cid:247)ını korumakta, dolayısıyla iki önemli konu gözden kaçırılmaktadır: Bunlardan birincisi, siyasetin, sınıf çıkarlarının devlet aracılı(cid:247)ıyla korundu(cid:247)u dolayısıyla devlet siyasetinin, devlete egemen güç odaklarının siyaseti oldu(cid:247)u, karar mekanizmalarının yetkili ve sorumlu kadrolarının ba(cid:250)ına ise bu ideolojiye hizmet edece(cid:247)ine güvenilen ki(cid:250)ilerin getirilmesidir. (cid:248)kincisi ise, siyaset erbabının toplumun içinden çıktı(cid:247)ı, dolayısıyla toplumun kültürünün bütün erdem ve zayıflıklarını ta(cid:250)ıdı(cid:247)ı insanlardan olu(cid:250)tu(cid:247)udur. Siyaset her zaman olumsuz örneklerle birlikte gündeme gelmekte, bu yönü vurgulayan pek çok deyim, atasözü vb özlü tanımlamalar yapılmaktadır. Bu tür olumsuz tanımlamalar toplumsal kanı haline dönü(cid:250)mü(cid:250)tür. Bunun nedeni, siyasetin etik dı(cid:250)ı bir eylem olmasından kaynaklanmayıp aksine insan davranı(cid:250)ları üzerinde, en belirleyici etkiye sahip olmasındandır. Siyasetçinin görevi, temsil etti(cid:247)i ya da adına hareket etti(cid:247)i ideolojinin de(cid:247)er yargılarını, bu yargılara uyan ya(cid:250)am tarzını söz sahibi oldu(cid:247)u toplumda ya(cid:250)amın her alanına uygulamaktır. Siyaset alanında alınan her karar, ortaya konan her uygulama bireysel/toplumsal ili(cid:250)kileri, dolayısıyla etik ve ahlak açısından tüm tutum ve davranı(cid:250)ları derinden etkilemektedir. Do(cid:247)al olarak ahlak söz konusu oldu(cid:247)unda, toplumsal ya(cid:250)amı etkileyen geli(cid:250)meler en olumsuz yönüyle ele alınmaktadır. Ekonomi Ya(cid:250)am ko(cid:250)ullarının olu(cid:250)umunda en belirleyici konumda olan etken ekonomidir. Ekonomi bir insanın ya(cid:250)am biçiminden dü(cid:250)ünce yapısına, buradan da tüm ili(cid:250)kilerine kadar belirleyici olmaktadır. Maddi ko(cid:250)ulların belirledi(cid:247)i ya(cid:250)am biçimi dü(cid:250)ünce biçimini de etkilemektedir. Bir toplumun ekonomik ili(cid:250)kilerini yönlendiren ideoloji o toplumun üst yapı kurumlarını yani ya(cid:250)amı yönlendiren tüm kurum ve kuralları belirlemektedir. Türkiye, gelir da(cid:247)ılımı çok bozuk, nüfusunun büyük bir bölümü açlık sınırında ya(cid:250)ayan ve uzun yıllardan beri yüksek oranı, büyük borç stoku altında olan bir ülkedir. Ekonomik sorunların insan ki(cid:250)ili(cid:247)i üzerinde yarattı(cid:247)ı olumsuzluklar, ekonominin geli(cid:250)mesi, i(cid:250)sizli(cid:247)in azalması, gelir da(cid:247)ılımındaki adaletsizliklerin aza indirilmesi ya da ya(cid:250)am standartlarının yükseltilmesiyle kolayca ortadan kaldırılamamakta, insanlar üzerinde kalıcı etkiler bırakmaktadır. Elias Canetti Nobel Ödüllü “Kitle ve (cid:248)ktidar” adlı yapıtında, enflasyon, para ve insan de(cid:247)eri konularında (cid:250)u görü(cid:250)leri getirmektedir: “Enflasyon, sözcü(cid:247)ün en katı ve en somut anlamıyla bir kitle fenomenidir. Enflasyonun bütün ülkeleri vatanda(cid:250)ları üzerinde yarattı(cid:247)ı karı(cid:250)ıklık etkisi hiçbir (cid:250)ekilde yalnızca fiili enflasyon etkisiyle sınırlı de(cid:247)ildir. Sava(cid:250)lar ve devrimler bir 8 yana, modern uygarlıklarımızda önem bakımından onunla kar(cid:250)ıla(cid:250)tırılabilecek hiçbir (cid:250)eyin olmadı(cid:247)ı söylenebilir. Enflasyonun neden oldu(cid:247)u karga(cid:250)alar öylesine büyüktür ki insanlar bunları örtbas edip gizlemeyi ye(cid:247)lerler. Her (cid:250)eyden önce de(cid:247)eri yapay bir biçimde insanlarca belirlenen parayı kitlelerin olu(cid:250)umunu etkileyecek bir güç olarak görmekte tereddüt gösterirler; bu paranın pratik i(cid:250)leviyle orantısız, akla aykırı, hem de utanç verici bir (cid:250)eydir”. Yazar daha sonra (cid:250)öyle demektedir: “Enflasyon sırasında her (cid:250)ey gözle görülür bir biçimde sarsılmakla, hiçbir (cid:250)ey bir saat içinde bile kesin ve sabit durmamakla kalmaz, aynı zamanda her bir ki(cid:250)i, insan olarak de(cid:247)er yitirir. Her neyse ya da her ne idiyse, her zaman istedi(cid:247)i milyon gibi bir hiçtir. Herkesin bir milyonu vardır ve herkes bir hiçtir”. Paranın hiçle(cid:250)tirdi(cid:247)i ortamlarda etik ve ahlaki de(cid:247)erler gibi en temel insani de(cid:247)erler de a(cid:250)ınmaya u(cid:247)ramaktadır. Toplumun büyük ço(cid:247)unlu(cid:247)unu etkisi altına alan yoksulluk insanlara de(cid:247)erlerin korunması adına fazla bir seçenek bırakmamaktadır. Ekonomik ko(cid:250)ulların çaresiz bıraktı(cid:247)ı insanlar ruhsal bunalımlara ve intihara sürüklenmektedir. Di(cid:247)er yandan bu zor ya(cid:250)am ko(cid:250)ulları, yasa dı(cid:250)ı yollarla kazanç elde eden gruplar için yeni olanaklar yaratmakta, kayıt dı(cid:250) ekonomiyi beslemektedir. Örne(cid:247)in, sokaklara egemen olan, güdümlü, kap kaç çeteleri en küçük de(cid:247)erler için insanları öldürmekten çekinmemektedirler. Yine günümüzde bedeli ödendi(cid:247)inde satın alınmayacak hiçbir giz, bozulmayacak hiçbir ba(cid:247), ya da meslek eti(cid:247)inin ana temalarından biri olan ‘patrona sadakat’tan eser kalmamaktadır. Bugün en küçük toplumsal birimdeki ili(cid:250)kilerden uluslararası ili(cid:250)kilere kadar bütün ili(cid:250)kilerin temelini ekonomik çıkarlara dayalı de(cid:247)er yargıları olu(cid:250)turmaktadır. Siyaset ve ekonomi konularında vurgulamak istediklerimizi en kısa (cid:250)ekilde özetlemek gerekirse: Toplumsal tüm olay ve olguların geli(cid:250)imini ekonomi ve siyasetten soyutlamadan ya da toplumsal-ekonomik ve siyaset bütünselli(cid:247)i içinde ele alınması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Din Bir toplum içinde en etkili kurallar din ve ahlak kurallarıdır. Toplumbilimci Barlas Tolan bu konuda (cid:250)u bilgileri vermektedir:“Din ve ahlak kuralları, toplumsal gerçek içerisinde ço(cid:247)u kez birbirlerinden ayırt edilemeyecek bir bütün olu(cid:250)tururlar. Bazı dü(cid:250)ünürler, ahlak ve din arasındaki farkın birer içerik farkı olmaktan çok, yaptırım türü ile ilgili oldu(cid:247)unu ileri sürmektedirler. Onlara göre, dinsel normların do(cid:247)aüstü ve irrasyonel nitelikteki bir yaptırımla desteklenmesine kar(cid:250)ın, ahlaksal normların yaptırımları toplumsal bir özellik gösterir. Bu farklıla(cid:250)maya ra(cid:247)men, bu iki kural sistemi sürekli bir etkile(cid:250)im içerisinde bulunur... Dinsel ve ahlaksal normlar arasındaki kar(cid:250)ılıklı etkile(cid:250)im, bazı dönemlerde çatı(cid:250)maya da neden olabilmi(cid:250)tir. Nitekim ahlakın de(cid:247)i(cid:250)ebilirli(cid:247)ine kar(cid:250)ılık, din bu özellikten yoksundur. Bu nedenle din, kendi varlı(cid:247)ını sürdürebilmek için zaman zaman de(cid:247)i(cid:250)en ahlak kar(cid:250)ı çıkar. Kamu Alanı, Kamuoyu Olu(cid:250)umu Eti(cid:247)in ilke ve kuralları yasalardan farklı olarak toplumsal tepkilerle olu(cid:250)tu(cid:247)u gibi bu de(cid:247)erlerin çi(cid:247)nenmesine kar(cid:250)ı yaptırımlar da yine toplumsal tepkilerle olu(cid:250)maktadır. Etik de(cid:247)er ve ilkelerin ihlaline kar(cid:250)ı toplumsal tepkilerin etkileme gücü, insanların dü(cid:250)üncesinde, duygularında, vicdanlarında olu(cid:250)an tepkilerin kamuoyuna yansıyarak kamuoyu baskısına dönü(cid:250)mesidir. Böyle bir tepkinin de baskıya dönü(cid:250)ece(cid:247)i alan kamu alanıdır. 9 Kamu alanı kavramının ortaya atan J. Habermas ahlaksal tartı(cid:250)malar hakkında (cid:250)unları söylemektedir: “Bu nedenle, bir önermenin rasyonel kabul edilebilirli(cid:247)inin nedenleri, sonuçta, kanıtlama süreçlerinin belirli özellikleriyle ilgilidir. Burada en önemli dört neden saymak istiyorum: (a) Önemli katkılar getirebilecek hiç kimse katılımdan dı(cid:250)lanmamalı; (b) herkese, katkı getirme konusunda e(cid:250)it fırsat verilmeli; (c) katılımcılar, söylediklerini dü(cid:250)ünmeli; (d) ileti(cid:250)im, dı(cid:250)arıdan ve içeriden gelen zorlamalardan arınmı(cid:250) olmalı ki, ele(cid:250)tirilebilir gerçeklik savları için alınacak evet/hayır tavırları, daha iyi nedenlerin inandırıcılık gücüyle güdülenebilsin”. Dil Toplumsal yasamda dü(cid:250)ünce ve bilinç üzerine devamlı vurgu yapılmakta ve sorunların çözümünde bu iki kavram temel alınmaktadır. Genel anlamda, ister meslek alanında, ister toplumsal alanda olsun, ele(cid:250)tirel dü(cid:250)ünceye sahip, sorgulayıcı, ki(cid:250)isel, mesleki ve toplumsal sorunların bütünselli(cid:247)inin bilincine varmı(cid:250) kimlik ve ki(cid:250)ili(cid:247)e sahip bireylerin ço(cid:247)unlukta oldu(cid:247)u bir toplumsal yapı istenmektedir. Bu do(cid:247)ru yakla(cid:250)ımın temelinde ‘dil’in dü(cid:250)ünce ve bilinçle, ayrılamaz koparılamaz ba(cid:247)ı yatmaktadır. Dilin dü(cid:250)ünceyi, dü(cid:250)üncenin dili geli(cid:250)tirdi(cid:247)i, insanın dü(cid:250)ünürken bile dili kullandı(cid:247)ı, dilin kültürü, kültürün toplumu geli(cid:250)tirdi(cid:247)i, dilin dü(cid:250)ünce ve bilincin do(cid:247)rudan yansıması oldu(cid:247)u evrensel boyutta kabul edilmi(cid:250) gerçekliklerdir. (cid:248)nsanın dü(cid:250)ünce yetisi ve düzeyi dilinin zenginle(cid:250)mesiyle do(cid:247)ru orantılı olarak geli(cid:250)mektedir. Dil aynı zamanda bir ya(cid:250)am ortamıdır, insanın toplumsalla(cid:250)masının en temel araçlarından biridir. (cid:248)nsanın içinde ya(cid:250)adı(cid:247)ı toplumu, kültürü ve giderek evreni kavraması, algıladıklarını ba(cid:250)kalarıyla payla(cid:250)ması dil aracılı(cid:247)ıyla olmaktadır. Ayrıca bu algılama, de(cid:247)erlendirme do(cid:247)up büyüdü(cid:247)ü ortamın kullandı(cid:247)ı dilin özellikleriyle, dili kullanma tarzıyla da ba(cid:247)lantılıdır. Örne(cid:247)in; geli(cid:250)mi(cid:250) dil kodlarının kullanıldı(cid:247)ı ortamlarda, bir çocu(cid:247)un taleplerine kar(cid:250)ı, açıklama ve ikna yöntemi uygulanırken, kısıtlı dil koduyla konu(cid:250)ulan ortamlarda dayak bir ifade aracı olarak a(cid:247)ırlık kazanmaktadır. Bu yöntemler ayrıca insanların ki(cid:250)ili(cid:247)ine de yansımakta, insanda kalıcı izler bırakmaktadır. Toplumsalla(cid:250)ma sürecinde dil kodunun de(cid:247)i(cid:250)mesi insanın kimlik ve ki(cid:250)ili(cid:247)ine, dolayısıyla tutum ve davranı(cid:250)larına, ba(cid:250)ka bir deyi(cid:250)le etik ve ahlak anlayı(cid:250)ına da yansımaktadır. Ayrıca dil, toplum ya(cid:250)amının kavramlar sistemati(cid:247)idir. Bir toplum düzeninden, örne(cid:247)in tarım toplumundan sanayi toplumuna geçi(cid:250)te dilin kavramları da de(cid:247)i(cid:250)mektedir. Bu durumda bir önceki toplumsal yapıda kullanılan dilin kavramları kullanılırlı(cid:247)ını ve anlamını kaybetmekte, sanayi toplumuna geçi(cid:250)te ya(cid:250)am biçimiyle birlikte dil de de(cid:247)i(cid:250)ime u(cid:247)ramaktadır. Bu nedenle bir toplumda bilim ve teknolojinin geli(cid:250)mesinin ko(cid:250)ulu olarak o toplumun dilinde, dü(cid:250)üncesinde ve kültüründe bilim ve teknolojiye ait kavramların olu(cid:250)masının gerekti(cid:247)i vurgulanmaktadır. Bunlara kar(cid:250)ıt bir geli(cid:250)me olarak; Emperyalizmin, kendi dil ve kültür kodlarını ba(cid:250)ka dil ve kültürlerin içine yerle(cid:250)tirmesi, o toplumda dü(cid:250)ünceleri, bilinci ve toplumsal de(cid:247)er yargılarını saptırarak toplulukları kendi de(cid:247)erlerine yabancıla(cid:250)tırma ve güdülmelerini kolayla(cid:250)tırma amacını ta(cid:250)ımaktadır. Daha önceki dönemlerde, emperyalizm kendi dilini ve kültürünü zorla, baskıyla kabul ettiriyordu. Bu gün gelinen noktada emperya- lizm öylesine kabullenilmi(cid:250)tir ki, artık baskıya gerek kalmadan, geli(cid:250)menin ön ko(cid:250)ulu varsayımıyla sömürülen ülkelerin talebiyle gelmektedir. Getirilen de(cid:247)er yargıları, yapay (cid:250)ekilde toplumlara empoze edilerek, ülkelerin de(cid:247)erler sistemi de(cid:247)i(cid:250)tirilmektedir. Örf, Adet, Gelenek, Görenek ve Töre 10 Ahlakın içeri(cid:247)ini büyük ölçüde örf ve adetler olu(cid:250)turmaktadır. Örf ve adetleri gelenek ve göreneklerle e(cid:250) anlamlı tutarak, hepsini birden töre ba(cid:250)lı(cid:247)ı altında ele almak mümkündür. Nitekim ahlak, günümüzde törebilim olarak isimlendirilmektedir. Töreler, hukuk normlarının yani yasaların aksine, genellikle me(cid:250)ru, yetkili ve kurumsalla(cid:250)mı(cid:250) bir otorite tarafından yaratılmaz; kendiliklerinden ve a(cid:250)ama a(cid:250)ama olu(cid:250)arak toplum ya(cid:250)amında güç kazanır, sonra da toplumsal baskının sa(cid:247)ladı(cid:247)ı erkle yaptırım gücüne kavu(cid:250)urlar. Örf ve adetler, toplum içinde yörelere, toplumsal grup ve sınıflara göre önemli farklıklar gösterebilmektedirler. Aile ba(cid:247)larının, yerel geleneklerin güçlü olarak ya(cid:250)adı(cid:247)ı toplumlarda töreler temel ahlak kuralları gibi algılanmakta, resmi kurumlar tarafından da belirli ölçülerde ho(cid:250)görüyle kar(cid:250)ılanmaktadır. Töreler zamana, toplumsal geli(cid:250)me ve dönü(cid:250)ümlere göre de(cid:247)i(cid:250)ebilmekte ise de ülkemizde, her kesimde, hala sıkı ahlak, daha do(cid:247)rusu namus kuralları olarak geçerli(cid:247)ini de(cid:247)i(cid:250)meksizin önemli ölçüde sürdürmektedir. Konuya etik ve ahlak açısından bakıldı(cid:247)ında, uygulamaların bu kavramlarla hiçbir ilgisi olmadı(cid:247)ı görülmektedir. Töre, etik ya da aynı anlamda ahlak olarak adlandırılan kavramların temel özelli(cid:247)i otoriteye ba(cid:247)lı olmadan toplumsal süreçlerde olu(cid:250)masıdır. Bunların olu(cid:250)umları toplumsal oldu(cid:247)u gibi, bunlara kar(cid:250)ı gelme ya da bu de(cid:247)erleri çi(cid:247)nemelere kar(cid:250)ı yaptırımlar da, (cid:250)iddet içermeyen, toplumsal tepkilerden olu(cid:250)maktadır. Medya Günümüzde, ulusal boyutlardan evrensel boyuta, insanların davranı(cid:250)ları ya da etik ve ahlaki de(cid:247)erler üzerinde en belirleyici konumda olan etken medyadır. Kuramsal olarak yakla(cid:250)ıldı(cid:247)ında medya, toplumu en yaygın (cid:250)ekilde bilgilendiren kurumları tanımlamaktadır. Halkı zamanında ve do(cid:247)ru bilgilendirmenin erdemli bir i(cid:250) ve buna ba(cid:247)lı olarak da etkili bir güç olması nedeniyle de bu gücü elinde tutan medyaya yasama, yürütme ve yargı düzeyinde bir önem verilerek 4. güç denmektedir. Medya konusunu etik açısından inceleyen Zeynep Atikkan Gültekin, “Çok eski bir deyi(cid:250)e göre, doktor yanlı(cid:250)ını topra(cid:247)a gömer. Hukukçu asar. Akademisyenin yanlı(cid:250)ı dört duvar arasında kalır. Gazeteci ise yanlı(cid:250)ını yayımlar. (cid:248)tibarını, itibarsızlı(cid:247)ını, onurunu, onursuzlu(cid:247)unu da yayımlayabilece(cid:247)i gibi! Gazetecilik bir itibar mesle(cid:247)idir! Haber kamusaldır. (cid:248)çerik ise ‘etiktir” özdeyi(cid:250)ini aktarmaktadır. Bugün medyanın davranı(cid:250)ı bütün dünyada sorgulanmakta, dördüncü güç olmayı kötüye kullandı(cid:247)ı konusunda, büyük oranda ortaklanılmaktadır. Medyanın, ekonomiden sanata, siyasetten modaya, hukuktan sava(cid:250)a ya(cid:250)amın her alanında ve etik temelde belirleyici bir rol üstlendi(cid:247)i herkes tarafından açıkça bilinmektedir. Medya, izlenebilme, bol reklam alma, anla(cid:250)ılır adıyla ekonomik çıkar sa(cid:247)lama adına her türlü maddi manevi de(cid:247)eri, fazla bir etik kaygı duymadan, diledi(cid:247)i gibi kullanabilmektedir. Gelinen
Description: