ebook img

TC Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Koordinatörlüğü Doç. Dr ... PDF

80 Pages·2009·0.41 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview TC Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Koordinatörlüğü Doç. Dr ...

T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Koordinatörlüğü Doç. Dr. Mustafa YENĐGÜN TĐP 2 DĐABETES MELLĐTUSLU HASTALARDA HBA1C DÜZEYĐ ĐLE ORTALAMA TROMBOSĐT HACMĐ ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐ Dr.Tuğba KÜÇÜK (Uzmanlık Tezi) Tez Danışmanı: Uzm. Dr. Namık YİĞİT İstanbul-2009 T.C. Sağlık Bakanlığı Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Koordinatörlüğü Doç. Dr. Mustafa YENĐGÜN TĐP 2 DĐABETES MELLĐTUSLU HASTALARDA HBA1C DÜZEYĐ ĐLE ORTALAMA TROMBOSĐT HACMĐ ARASINDAKĐ ĐLĐŞKĐ Dr.Tuğba KÜÇÜK (Uzmanlık Tezi) Tez Danışmanı: Uzm. Dr. Namık YİĞİT İstanbul-2009 ÖNSÖZ Uzmanlık eğitimim boyunca mesleki bilgi, beceri ve deneyimlerimi geliştirmede katkıda bulunan Aile Hekimliği Koordinatörü Sayın Doç Dr. Mustafa YENĐGÜN’e 2. Dahiliye Klinik Şef vekili Uzman Dr. Hikmet Feyizoğlu’na Çocuk Hastalıkları Klinik Şefi Sayın Prof. Dr. Murat ELEVLĐ’ye, 2. Cerrahi Klinik Şefi Sayın Doç. Dr. Sefa TÜZÜN’e, Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefi Sayın Op. Dr. Ahmet ÇETĐN’e, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi 12.Psikiyatri Klinik Şefi Latif Ruhşat ALPKAN’a teşekkürlerimi bir borç bilirim. Tez konumun belirlenmesi ve tamamlanması sürecinde yakın ilgi ve desteğini esirgemeyen 2. Dahiliye Klinik Şef Yardımcısı Sayın Uzm. Dr. Namık YĐĞĐT’e teşekkür ederim. Birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığım hoşgörülü, sevgi dolu tüm uzman ve asistan doktor arkadaşlarıma, hemşire ve personel olarak görev yapan tüm çalışma arkadaşlarıma en içten duygularla teşekkürlerimi sunarım. Beni hayatımın her anında destekleyen çok sevdiğim aileme çok teşekkür ederim. Tez çalışmalarımda ve hayatımda yardımını ve desteğini esirgemeyen eşime çok teşekkür ederim. Tuğba KÜÇÜK ĐÇĐNDEKĐLER 1. GĐRĐŞ ve AMAÇ……………………………………………………...….1 2. GENEL BĐLGĐLER……………………………………………………....3 2.1. DĐABETES MELLĐTUSUN TANIMI ve TARĐHÇESĐ………..4 2.2. EPĐDEMĐYOLOJĐ………………………………………………4 2.3. DĐABETES MELLĐTUSUN SINIFLANDIRILMASI VE ETY….5 2.4. DĐABETES MELLĐTUS’UN TANISI…………………………..11 2.5. DĐABETES MELLĐTUS’UN KOMPLĐKASYONLARI………...14 2.6. TĐP 2 DĐABETĐN MEDĐKAL TEDAVĐSĐ……………………….33 2.7. GLĐKOLĐZE HEMOGLOBĐN (HbA1c)……………………….44 2.8. TROMBOSĐTLER……………………………………………. 47 3. GEREÇ ve YÖNTEMLER………………………………………….….53 4. BULGULAR………………………………………………………….….54 5.TARTIŞMA ve SONUÇ…….…………………………………………..62 6. ÖZET………..………………………………………………….……......65 7. KAYNAKLAR…………………………………………………………….66 1.GĐRĐŞ VE AMAÇ Diabetes Mellitus (DM) tüm dünyada en sık rastlanan endokrin hastalıktır. DM endojen insülinin mutlak ve göreceli eksikliği veya periferik etkisizliği sonucu ortaya çıkan kronik hiperglisemi, karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında bozukluk, kapiller membran değişiklikleri ve hızlanmış arteriosklerozis ile seyreden bir sendromdur. Đnsülin ve oral antidiabetik ilaçların keşfiyle diabetli hastaların yaşam süreleri belirgin olarak uzamıştır. Bu sebeple diabetli yaşam süresinin artmasına bağlı gelişen, kronik komplikasyonların görülme sıklığı artmıştır. Bu komplikasyonlar diabetik hastaların en önemli mortalite ve morbitide nedenidir(1). Tip 2 diabetes mellitus tüm diabet vakalarının %80-90’ını oluşturur (2). Ülkemizdeki DM insidansı %1.6, prevalansı ise %3,5-5 arasındadır (3). Diabetin kronik komplikasyonları diabetin yaptığı çok çeşitli etkilerin bir sonucudur. Kan şeker düzeyinin seyri, lipid metabolizmasındaki değişiklikler, trombosit bozukluğu ve daha birçok faktörün bu komplikasyonların oluşumunda rolü olduğu düşünülmektedir. Diabetin kronik komplikasyonları mikro ve makrovasküler olarak ikiye ayrılır. Diabetin makrovasküler komplikasyonlarının gelişimi diabet süresi ile kesinlikle paralellik göstermesine rağmen mikrovasküler komplikasyonlar için bu paralellik çok anlamlı değildir (4). Diabetin mikrovasküler komplikasyonları nefropati, nöropati, retinopati, makrovasküler komplikasyonları ise serebrovasküler hastalıklar, iskemik kalp hastalıkları (ĐKH) ve periferik arter hastalığıdır (5) Dolaşımdaki trombositler boyut, yoğunluk ve reaktivite açısından heterojendir. Artmış trombosit reaktivitesi kanama zamanının kısalmasına ve trombosit hacminin artmasına neden olmaktadır. Trombosit boyut değişikliği, trombosit yıkım hızı arttığında, trombosit üretiminin artışı ile birlikte olan megakaryosit ploidi artışıyla olmaktadır (8). Büyük trombositler metabolik ve enzimatik olarak daha aktiftir ve artmış trombotik potansiyel içerir (6,7,9). Bu trombositler yüksek düzeyde P-selektin ve glikoprotein IIIa gibi prokoagülatör yüzey proteinleri salgılar (7). Bazı çalışmalarda koroner arter hastalıkları ve MI’de ortalama trombosit hacmi (OTH)’nin arttığı gösterilmiştir (7,10,11). AMI sonrası yapılan kemik iliği biyopsilerinde megakaryositlerin ortalama stoplazma hacminin arttığı saptanmıştır (12). 1 Şekline ve yapısına bakılmaksızın her türlü protein karbonhidrat bağlanması için glikasyon terimi kullanılır (13). Glikozile proteinler, glukoz ile proteinler üzerindeki amino asitler arasında yavaş gelişen, enzimatik olmayan reaksiyon sonucu oluşurlar (14). Oluşum mekanizması en iyi bilinen ve insan eritrositlerinde en bol bulunan minör komponent HbAlc'dir. HbA1c, iki beta zincirinin her birindeki N-terminal valine bağlanmış glukoz kalıntısı taşıyan HbA molekülünü tanımlar. Eritrosit içinde glukoz ve Hb arasında nonenzimatik reaksiyon ile oluşur. Proteinlerin ne ölçüde nonenzimatik glikozilleneceğini belirleyen başlıca iki faktör vardır. Bunlar proteinin bulunduğu ortamın glikoz konsantrasyonu ve proteinin yarı ömrüdür. Glukoz konsantrasyonu artıkça nonenzimatik glikozillenme artar (14). Tip 2 Diabet koroner arter hastalığı için risk faktörüdür, yapılan çalışmalarda ortalama trombosit hacminin koroner arter hastalığında arttığı saptanmıştır. Bizde Yaptığımız çalışmada Tip 2 Diabetes Mellituslu hastalarda HbA1c ile ortalama trombosit hacmi arasındaki ilişkiyi araştırdık. 2 2.GENEL BĐLGĐLER 2.1. DĐABETES MELLĐTUSUN TANIMI ve TARĐHÇESĐ : Diabetes eski Yunanca’da “sifon” anlamına gelir ve aşırı idrar yapımını anlatır. Mellitus ise yine Yunanca’da “bal” anlamına gelen “mel” kelimesinden geliştirilmiştir (15). Diabetes mellitus kanda glikoz seviyesinin artması ve glikozüri ile karakterize kronik bir hastalıktır. Sebebi endojen insülinin mutlak veya göreceli eksikliği veya periferik etkisizliğidir. Bunun sonucu olarak kronik hiperglisemi, karbonhidrat, yağ ve protein metabolizması bozuklukları, kapiller membran değişiklikleri ve hızlanmış arteriosklerozis oluşur. Bu hastalarda en özgün klinik semptomlar polidipsi, polifaji ve poliüridir. Bazı hastalarda izah edilemeyen kilo kaybı, bazılarında da kronik komplikasyonlara bağlı göz, merkezi sinir sistemi, kardiyovasküler sistem veya ürogenital sistemle ilgili yakınmalar ön planda olabilir (16, 17, 18, 19). Diabetes mellitus poliüri, polifaji, polidipsi gibi kardinal belirtileri, zayıflama, çevre organlarda trofik bozukluklar ve infeksiyonlar ile bir araya getiren bir hastalık olduğundan eski hekimlerinde gözünden kaçmamıştır. Mısır uygarlığında, milattan önce 1500 yılına ait Ebers papirüsünde diabetten söz edilmektedir. Eski Hint uygarlığında, “Charak samhira” adlı tıp kitabında, milattan önce 600 yılında diabetin yeri üriner hastalıklar arasındadır. M.Ö. 400 yılında eski hint hekimleri, bu hastaların idrarlarına karınca ve sineklerin üşüştüğünü görerek idrarın tatlı olduğundan şüphelenmişler ve bu hastalığa tatlı idrar anlamına gelen “madhumeh” adını vermişlerdir. Milattan 150 yıl önce, Kapadokya’da Areteus, ilk defa “diabetes” adını kullanmıştır (20,21). Milattan önce 9. yüzyılda islam hekimi Razi ve 10-11. yüzyıl islam hekimi Đbn-i Sina, bu hastaların idrarının tatlı olduğundan ve susuzluk hissinden söz etmişlerdir. 18. yüzyılda William Cullen “Diabetes” kelimesinin yanına, tatlı veya ballı, anlamına gelen “Mellitus”u ekledi. 1815’de Chevreul idrardaki bu şekerin “glikoz” olduğunu açıkladı. 19. yüzyılda Claude-Bernard glikozun karaciğerde glikojen olarak depolandığını tespit etti. 1869’da Paul Langerhans pankreastaki adacık hücrelerini tanımladı. 19. yüzyılın son kısmında Kussmaul komanın klinik belirtilerini tanımlamış ve “asidoz” terimini yerleştirmiştir. 1889’da Oskar Minkowski deneyleri ile diabetes mellitustan sorumlu organın pankreas olduğunu kanıtladı. 1921 yılında Banting ve Best insülini keşfettiler. 1936’da Kimmelstiel ve Wilson’un “interkapiller 3 glomerulosklerozu” tarif etmeleriyle albüminüri, hipertansiyon ve retinopatiyi bir araya getiren “diabetik nefropati” tablosu tanınmış oldu. 1955’de diabet tedavisinde oral antidiabetik ilaçlar kullanıma girdi (tolbutamid). 1973’de Danimarka’da Nova ve Leo firmaları saflaştırılmış ve antikor oluşturmayan insülin tiplerini geliştirdiler. Günümüzde “Recombinant DNA” teknolojisi ile tamamen sentez ürünü olan insan insülini üretilmiştir (17, 21, 22). Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization-WHO) bozulmuş glikoz toleransı ve Diabetes mellitus tanı kriterlerini 1980 yılında tanımlamıştır. American Diabet Cemiyeti (American Diabetes Association-ADA) 1997’de bu kriterleri yeniden gözden geçirmiş ve yeni diabetes mellitus tanı kriterlerini yayınlamıştır (22). 2.2. EPĐDEMĐYOLOJĐ : Diabetes mellitus, bütün toplumlarda ve ırklarda görülen bir hastalıktır. Dünyanın bazı yörelerinde görülme sıklığı daha azdır. Grönland ve Alaska eskimolarında DM prevalansı çok düşüktür ve saptanan olguların çoğu NIDDM’dur. Buna karşılık Amerika’da yaşayan Pime Kızılderilileri’nde prevalans % 55’in üstündedir ve dünya üzerindeki en yüksek diabet prevalansı bu ırktadır (23). Ülkemizde 1999 yılında tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü destekli Türkiye Diabet Epidemiyoloji Projesinde ( TURDEP) % 7,2 oranında diabet saptanmıştır. Tüm diabetlilerin % 80’den fazlası Tip 2 diabet olup ülkemizde Tip 2 diabet sıklığı % 2,5-6 civarındadır. Dünyada endüstrileşmekte olan tüm ülkelerde Tip 2 diabet sıklığı gitgide artmaktadır (24). Tip 1 diabet doğumdan sonraki ilk 6 ayda son derece nadir görülür. Đnsidensi dokuzuncu aydan sonra giderek artar ve 12-24 yaşlarında en yüksek düzeye erişir. Bu tepe değerden sonra yaş ilerledikçe insidans azalır. 30 yaş üzerinde yeni olgu çok azdır. Tip 2 diabette ise yaş ilerledikçe insidans artmaktadır. Kadınlarda Tip 2 diabet prevalansı 65 yaşına kadar erkeklerden daha yüksek bulunur, 65 yaş üzerinde fark ortadan kalkar. Ülkemizde yapılan diabet taramalarında Tip 2 diabetli hastalarda bilinen diabetliler/bilinmeyen diabetliler oranının 1/3 dolayında olduğu görülmüştür. Taramalar ile Tip 2 diabet preklinik dönemde saptanırsa hastalığın komplikasyonları ve erken ölüm riski büyük ölçüde azaltılabilir. 4 2.3. DĐABETES MELLĐTUSUN SINIFLANDIRILMASI VE ETYOPATOJENEZ: Tablo 2.1: DM ve Đlgili Glukoz Đntoleransı Kategorilerinin Sınıflandırılması: Klinik Sınıflar: A) Diabetes Mellitus Tip 1 Diabetes Mellitus Tip 2 Diabetes Mellitus - Non - obez - Obez - MODY (Maturity onset diabetes of the young) Malnutrisyonla ilgili Diabetes Mellitus Bazı sendromlar ve diğer durumlarla ilgili Diabetes Mellitus - Pankreas hastalıkları - Hormonal bozukluklarla ilgili hastalıklar - Đlaçlara ve diğer kimyasal maddelere bağlı durumlar - Đnsülin yapısında veya insülin reseptörünün yapısındaki bozukluklar - Bazı genetik sendromlar - Diğer nedenler B) Bozulmuş Glukoz Toleransı Non-obez Obez Bazı durumlar ve sendromlarla ilgili C) Gestasyonel Diabetes Mellitus Đstatistiksel Olarak Risk Altında Olan Popülasyon : Bunlar; glukoz toleransı normal olmasına karşın, ilerki senelerde diabet gelişme olasılığı yüksek olan insanlardır. A) Daha önce glikoz intoleransı saptanmış olup normale dönenler B) Potansiyel glikoz tolerans anomalisi olanlar 5 Tablo 1’deki sınıflandırma Dünya Sağlık Örgütünün 1985’de yayınladığı sınıflamadır. Bu sınıflandırmada klinik grup başlığı altındaki diabetes mellitus, bozulmuş glikoz toleransı ve gestasyonel diabetin her üçünde de aşikar hiperglisemi olup tedavi uygulanması gerekmektedir. Đstatistiksel olarak risk altında bulunan popülasyonda ise hiperglisemi yoktur. Bunlar gestasyonel DM da olduğu gibi, yaşamlarının bir döneminde glikoz intoleransı gelişmiş ve sonra tamamen normale dönmüş bireyler olabilir (Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) normalleşmiştir). Bundan başka Tip 1 DM’a yatkın HLA antijenlerine sahip olup henüz hiperglisemi saptanmamış olmasına rağmen, dolaşımlarında islet hücresi veya insüline karşı otoantikor bulunanlar olabilir veya Tip 2 DM’li bir hastanın monozigot ikizi olabilir. Bu bireyler istatistiksel olarak büyük olasılıkla DM geliştirecekler arasındadırlar. Đstatistiksel olarak risk altında bulunan bu gruba giren bireylerin erken tanı açısından periyodik kontrollerden geçirilmeleri gerekir. Đstatistiksel olarak risk altında olan popülasyon şöyle özetlenebilir. Tip 1 için : Tip 1 diyabetlinin kardeşi ya da çocuğu olmak, Tip 1 diyabetlinin HLA idantik kardeşi olmak Tip 1 diyabetlinin tek yumurta ikizi olmak Adacık antikorları pozitif olmak Tip 2 için : Tip 2 diyabetlinin tek yumurta ikizi olmak Tip 2 diyabetlinin birinci derece akrabaları 4 kg’ın üzerinde bebek doğuranlar Amerikan Diabet Birliğinin (American Diabetes Association- ADA) 1997 yılının Haziran ayındaki toplantısında yeni bir diabetes mellitus sınıflaması da yapılmıştır. ADA DĐABET SINIFLANDIRMASI 1.Tip 1 Diabetes Mellitus a) Klasik tip b) Đdiopatik tip 2. Tip 2 Diabetes Mellitus 3. Diğer özel tipler - Beta hücresinin genetik hastalıkları - Đnsülin etkisinin genetik defektleri - Pankreas hastalıkları - Endokrinopatiler 6

Description:
Aile Hekimliği Koordinatörlüğü. Doç. Dr. Mustafa devreye girmesiyle oluşan trombin, trombositler için güçlü bir aktivatördür (94). Aterogenezin her
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.