ebook img

Sefername - Nasır-ı Husrev PDF

221 Pages·2012·1.37 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Sefername - Nasır-ı Husrev

NÂSIR-I HUSREV SEFERNAME İKİNCİ BASILIŞ Bu eseri Abdülvehap TARZİ dilimize çevirmiştir. İSTANBUL 1967 - MİLLİ EĞİTİM BASIMEVİ Bu tercümenin her türlü basım ve yayım hakları Millî Eğitim Bakanlığına aittir. Bakanlığın müsaadesi alınmadıkça bu tercümenin, metni tamamen, kısmen veya değiştirilerek alınamaz. ÖNSÖZ Nâsır-ı Husrev, İran edebiyatının, XI'inci yüzyıl da yetiştirdiği en yüksek şahsiyetlerden biridir. Hakim ve şair olup aklî ve naklî bilgilere tamamıyla vâkıf olduğu gibi Îsmailî mezhebine girip bu mezhepte, Mı sır Fatimî halifesinin, Horasan ülkesinde, "Hüccet" sıfatıyla en büyük vekili ve daîsidir, aynı zamanda edebiyat âlemine manzum, mensur, cidden değerli eserler bırakmış ve bu suretle her bakımdan büyük bir şöhret kazanmıştır. Doğu şair ve ediplerinin çoğunun hayatlarını na sıl bilemiyorsak, bildiğimiz şeyler de nasıl nâkıs ve ha yalî efsanelerle yoğrulmuş muhayyel ve bulanıksa, Nâsır-ı Husrev hakkındaki bildiğimiz de aynıdır. Bazı tezkerelerle tarihlerde, bu şair hakkında verilen malû mat, içinde doğrusu da bulunan asılsız masallardan ibarettir. Hatta bazı tarihî şahsiyetlerin hayatı bile ona izafe edilmiştir. Doğu yazarlarının bir kısmı, onu büyük, dindar, arif bir zat olarak över, bir kısmı ise mülhit, dinsiz, ahrete imansız bir şahsiyet olarak gös terir ve kâfir sayar. Bazıları, tenasühe inandığını, ba zıları da Îsnâ- aşerî, yahut seb'î olduğunu söylerler. Nâsır-ı Husrev hakkında doğu ve batı bilginlerinin görüşlerini, verdikleri malumatı hulâsa edersek yu karıdaki sözlerimizi daha iyi açıklamış oluruz. Nâsır-ı Husrev hakkında malumat veren en eski yazarlardan biri, Zekeriyyâ-ibn-i Muhammed-el-Kazvinî'dir. 674 (1276)'te telif ettiği "Âsâr-el-bilâd"da, Yemgan mad‐ desinde Nâsır’ı Belh padişahı olarak gösterir ve Belh halkının, onun aleyhine isyan ettiğini, Yemgan'da yaptırdığı sağlam ve güzel bir kaleye sığındığını, orada gayet güzel bahçeler, köşkler ve hamamlar bulundu ğunu, hepsini de [1] sihirle yapmış olduğunu ilâve eder. Hamdullâh-ı Müstevfi (750 - 1349)'de "Tarih-i Gü zide" de kudretli bir şair ve din adamı olduğunu söyler. Devletşah, XV'inci yüzyıl sonlarında yazdığı şuerâ tezkeresinde Nâsır-ı Husrev'in bazı şiirlerini almış, onu Mahmud-ı Gasnevi'nin çağdaşı ve Ebû-Ali Sina'nın dostu göstermiştir. Fakat Nâsır'ın hayatına ait riva yetlerin hepsini, halk arasına yayılmış olan masallar dan ibaret saymadadır. Şahsen, Bedahşan emîri Şah Sultan Mahmud'a, Nâsır-ı Husrev hakkında bilgi edin mek için müracaat ettiğini, fakat bu Bey de bunların masallardan, rivayetlerden başka bir şey olmadığını bildirir. Cami, "Baharistan"da, Nâsır'ın şiirlerinden nu muneler vermede ve onu tabii ve edebî bilgilere sahip saymada, fakat inançlarının dinsizce olduğunu söyle mededir. Rıza-kulî Han da "Mecma-ul-fusahâ"da divanın dan bazı şiirler almakta, hayatı hakkında verdiği ma lumata, başkalarının sözlerinden gayrı bir şey ilâve edememektedir. Nâsır-ı Husrev hakkında verilen efsanevi maluma tın en etraflısı Takıyyeddin Kâşî'nin "Hulâsat-ül-eş'âr ve Zübdet-ül- efkâr" adlı tezkeresindedir. Takıyyeddin, Nâsır'ın, ömrünün sonlarında kendi hayatına dair yaz dığı Arapça "Risâlet-ün- nedâme fi zâd-il-kıyâme" adlı kitabını tamamıyla Farsça‘ya nakletmiş ve tezkere sinde bunu bize sunmuştur ki bu eserden Tebriz bas ması divanın önsözünde de etraflıca bahsedilmektedir. Biz, burada bu şüpheli biyografiden bazı parçalar almayı lüzumlu bulduk: "Bu risale, âciz kul Ebu-l-Muîn Nâsır-ı Husrev-i Alevî'nin, ettiği hataların affını dilemek ve Allah kapı sından, Allah'ın rahmetine sığınarak günahlarının ba ğışlanmasını niyaz etmek için yazdığı risaledir. Ben, sağımı, solumu fark eder etmez çeşitli bilgileri öğrenmeye heves ettim. Dokuz yaşında Kur'an'ı ezber ettim, Allah'ın, peygamberine lütfettiği sırlara eriştim. Sonra beş yıl, lügat, sarf, nahiv, aruz, şiir ve iştikakla, hesaba, kitaba ait risalelerle uğraştım. On dört ya şında Basra, Yeni Yunan, Hind, Eski Yunan ve Bâbillîler mekteplerinin çeşitli üstatlarına uyup astronomi, astroloji, Remil, Uklîdîs ve Mecastî gibi riyaziye bil gilerine çalıştım. On dörtten on yediye dek Hadîs, Tef sir ve Fıkıh bilgilerine çalıştım, Kur'an'ın çeşitli oku nuşları, ayetlerin nâsîh ve mensûh oluşu bilgilerini tahsil ettim. Camî-ul-Kebîr'le İmâm Muhammed- ibn-i Hasan-el-Şeybânî'nin Hanefî mezhebine göre yazdığı Siyer-i Kebîr'ini öğrendim. Atam Aliyy-ibn-i Mûsa-r- Rızâ'nın telif ettiği "Şâmil"i ezberledim. Bu suretle atamla Şeybânî'nin arasında az fark buldum. İnşa ve tarihe ait birçok kitaplar okudum, bazen hocayla, ba zen kendi kendime dokuz yüz tane Kur'an tefsiri mü talâa ettim. Otuz iki yaşında Tevrat, Zebur ve İncil'in yazılmış olduğu dilleri belledim. Semrakis, Hımureys ve Betleymus Asgar gibi üstatlardan altı yıl bu ki‐ tapları okudum. Bundan sonra çeşitli mezhepleri in celedim. Büyük Mantık'la Camasb'ın ilâhî ve tabiî bilgilere ait hikemiyât'ını, tıbba ait Kaanun'u' riyazi, iktisadî ve siyasî bilgileri, Allah'ın, Emîr-ül-mü'minin Aliyy-ibn-i Ebû Talib'e Hayber kalesinin kapısını kopardığı sırada bellettiği "Sad-ender-sad" dört köşe vefk yapma usulünü öğrenmekle meşgul oldum. Kırk dört yaşımdan sonra altı yıl sihir, cefr gibi gizli bilg ilerle ve rasyonalistlerin öne, sona ait serdettikleri nazariyelerle uğraştım. Ba'lebek'li Luka'nın, İsa aleyhisselâmın sözlerini toplamasından meydana gelen İncil'ini okuyup sırlarını anladım, bütün tabiat perd elerini yırttım. Kaza ve keder, beni Mısır'a attı, orada vezirlik rütbesine ulaştım, yüce bir mevkie sahip oldum." Nâsır-ı Husrev, "Rısâlet-ün-nedâme" de hayatı nı anlatmaya devam eder. Halife El-Mustansır billâh'ın oğlu ve halifenin hocalığına tayin edilmiş, fakat halife, Nizâr'a gazeb edince kardeşi Musta'lî billâh'ı veliaht yapmış, Nâsır da azledilmiş, Mısır'dan kaçma ya mecbur olmuş, Bağdat'a gitmiştir. Bağdat'ta halife Ka'im billâh, Nâsır-ı kabul eder, vezir yapar. Halife tarafından Gıylan'a, Îsmailî mezhebinin reisine elçilik‐ le gider. Kardeşi Ebû-Said de kendisiyle beraberdir. İsmailî dâîsi, onu güzel karşılar, şöhreti etrafa yayı lan Nâsır-ı Husrev olup olmadığını sorarlar. Önce in kâr eder. İsmailî dâisi, metafiziğe ait "İksîr-ül-a'zam" adlı bir eser getirir, bazı yerlerini sorar. O da izah eder. Esasen eski müritlerinden bazıları da Nâsır'ı tanırlar. İsmailîlerin reisi, fevkalâde memnun olur, Nâsır'ı kucaklar ve halifenin istemesine rağmen geri göndermez. Nâsır, Gıylan'dayken Kur'an'a, Batınî ina‐ nışlarına uygun bir tefsir yazar. Vezir tayin edilirse de kendisini tamamıyla sihir ve cinleri teshir bilgile rine verdiğinden vezirliği kardeşine bırakır. Ne suret le olursa olsun Gıylan'dan çıkmak istediğinden ruhlar vasıtasıyla dâî'ye bir hastalık musallat eder. Doktor lar çaresini bulamazlar. Bu hastalığın ilâcı olan bir otu getirmek için Şam'a gideceğini söyler. Bilginlerin itirazına rağmen dâî'den izin alır. Üç yüz muhafızla yola çıkar. Yirmi fersah yol aşıp Kûhistan'a gelir. Kar deşinin reyiyle sihir yapar, mirrîh'in tesiriyle muha fızların hepsi çıldırır, birbirlerini öldürürler. Nâsır, bu suretle kurtulup Horasan'a, Nişabur şehrine gelir. Nişabur'da kimse onu tanımaz. Bir mescide konaklar. Metafiziği iyice bilen bir talebesi de yanındadır. Şe hirde hangi mescitten geçerse kendisini tekfir etmek te olduklarını, adını lânetle andıklarını görür. Bir gün yolda kendisini ve kardeşini tanıyan bir Mısırlıya rastlar. Kendisine musahhar olan cinler vasıtasıyla bin miskal altın elde eder, kendisini söylememek şartıyla o adama verir. Kardeşiyle bir kunduracı dükkânına gider. Kundurasını dikmek üzere kunduracıya verir. Tam bu sırada bir gürültü duyar. Kunduracı da işini bırakıp gider, az bir müddet sonra çuvaldızının ucun da bir parça et takılı olarak gelir. Nâsır, ne olduğunu sorar. Kunduracı, Nâsır-ı Husrev'in müritlerinden bi ri gelmiş, bilginlerle bahse girişmiş, âlimler onun kâ fir olduğunu söylemişler, halk da herifi paramparça etmiş. Ben de kutluluk için bir parça alıp geldim, der. Nâsır, derhal, aman der, kunduramı ver, gideyim. Nâ sır-ı Husrev'in şiirlerinin okunduğu şehirde durmak caiz değildir. Bu suretle Nişabur'dan çıkıp Bedehşan'a sığınır. Bedehşan emiri onu iyi karşılar, kendisine ve zir yapar. Fakat az bir zaman sonra, Kur'an'a yazmış olduğu tefsir duyulur, takibata uğrar. Sünnî olan ka dı Nasrullah, bu tefsirdeki bazı inançlar yüzünden mü‐ ellifinin katli lâzım geldiğini söyler. Nâsır, Bedehşan'dan kaçar, Yemgan şehrine yakın bir mağaraya kar deşiyle sığınır, güya bu mağarada yirmi beş yıl iba detle ömür geçirir. Halk, onun yirmi beş günde bir ke re yemek yediğine, bazıları da yemek kokusuyla yaşa dığına inanırlar. Ömrünün sonlarına doğru bir hatif, ölüm gününü kendisine haber verir. Nâsır da güya bu haberi aldık tan sonra bu hal tercümesini yazmış. Kardeşini yanı na çağırıp rebiyülevvel ayında cuma günü güneş, esed burcuna, ay da akrep burcuna girince Allah emri zu hur edecek deyip yazdıklarını, ölümünden sonra Müs lümanlara bildirmesini söylemiş, Allah'ın hak ve âdil olduğuna, peygamberlere ve Muhammed peygam bere Cebrail vasıtasıyla vahiy gönderildiğine, kıyamet te bedenlerin haşredileceğine, Sırat köprüsünden ge‐ çeceğimize, kabir azabına, Muhammed Peygamber'in, peygamberlerin en büyüğü olduğuna, peygamberin sa habesi içinde en ileri ve en yiğit erin, ceddi Ali oldu ğuna dair kardeşine telkinlerde bulunmuş, nasıl gömülmesi icap ettiğini söylemiş, ölümünü emire ve âlim lere bildirmesini vasiyet etmiş. Eski Yunan bilgileriy le sihre ait yazmış olduğu kitapları yakmasını emret miş. Vasiyetinin sonlarında Kaanun- ı a'zam adlı kita bının, amcasının oğlu Mansur'a, "Zâd-ül- Müsâfirîn"in, İsa-ibn-i Esed-el-AIevi'ye, fıkha ait "Düstûr-ül- a'zam" adlı risalesinin, Bedahşan kadısı Nasrullah'a, şiir mec‐ muasının, Geyv-i Yemgâni'nin oğluna vermesini, di ğer kitaplarının, kardeşinin reyine bırakılmasını, onun, ne isterse yapmasını ilâve etmiş. İşte Nâsır'ın uydurma biyografisinin hulâsası. Ha cı Lutf-ı Ali Beg de bunu "Âteş-kede"sine etraflıca kaydetmiştir. Burada "Kabul" mecmuasında gördüğü müz ve yukarıdaki izahata müteallik bir makaleyi de zikredeceğiz. (1939, No. 101). Bedahşan'lı olan makale sahibi, Nâsır-ı Husrev'in [2] kardeşi Sultan Seyyid'in ana tarafından ceddi olduğunu da söylüyor ve yirmi iki yıl önce aşağı yukarı iki yüz elli sayfalık bir kitap gördü ğünü, kitabın, edasına bakılırsa Nâsır'ı Husrev'e aidi yeti malum olduğunu bildirip diyor ki: Kitap iki kısımdan mürekkepti. İlk kısmında Nâ sır-ı Husrev’in, padişahların esaretine düştüğü ve kur tuluş tarzları anlatılmakta, "Zâd-ül-kıyame" adlı ikin ci kısmında kıyamet ve haşir, neşrin vukuu, bizzat Seyyid Nasır tarafından Kur'an'a ve felsefî delillere dayanılarak ispat edilmektedir. Bu kitap, el yazısıdır ve Farsçadır. Fakat yazısının ve kâğıdının şekli ve hali, kitabın pek eski olduğunu gösteriyordu. Uzun zamanlar bu kitap, Seyyid Nâsır'ın kabrinin bulundu ğu köylülerdeydi. Hükümet memurları okumak için alırlardı. 1306 -1307 yıllarında Curm hakimi Abdulvedud Han, bu kitabı okumak için aldı, geri vermedi. Makale sahibi, Nâsır-ı Husrev'in Yemgan mağa rasına kaçışı, orada yirmi beş yıl ömür sürüşü, ölürken "Kaamûs-ı a'zam" adlı kitabının (tezkerelerde İksîr-î a'zam) Kadı Nasrullah'a verilmesini vasiyet etmesi gi bi bu kitaptan naklettiği şeyler, yukarıda zikrettiği miz uydurma biyografiye tamamıyla uymaktadır. Her halde makale sahibinin gördüğü bu kitap, aynı kitap tır. Nâsır'ın defnine ait hikâye de tamamıyla efsane vîdir ve bu masal, bugüne kadar oralılar tarafından söylenmektedir. Nâsır, kardeşine, beni gömüp mağara dan çıkarken şu şişeyi mağaranın kapısına vurup kır, fakat geriye dönüp bakma demiş ve ona bir şişe ver miş. Kardeşi, bu vasiyeti yerine getirmiş, fakat acı sından bir kere daha kardeşinin mezarını görmek is temiş, dönüp bakınca bir de ne görsün! Şişedeki su akmış mağaranın kapısındaki kayayı da eritip mağa ranın geçidini tamamıyla kapatmış. Bu suretle mağa ra, dağın tepesinden yirmi beş arşın aşağıya geçmiş, kayanın ortasında iki kişinin sığabileceği bir oyuk hu sule gelmiş. İşte Nâsır'ın mezarı burasıymış. Dağın üstünde bulunan mezar, bazı tarihî rivayet lere hiç uymamaktadır. Fakat bugüne kadar, o me zar, Nâsır'ın mezarı olarak tanınmış ve aşağı yukarı, bundan 280 yıl önce de Mîr Muhterem Bey Yemğânî tarafından tamir ettirilmiştir. İyi bir suretle muhafa za edilmektedir. Nâsır'ın kardeşi, Ebû-Saîd, Hanâbâd'la Feyz-âbâd arasında Meşhed-i Kışm adlı köyde medfundur. Bugüne kadar da evlâdı, o araziye sahiptir. Bugün İsmailî mezhebinin dinî ve dünyevî reisi Ağa Han'dır. İsmailîler, Afganistan'ın kuzey tarafın da, bilhassa Bedahşan ve Şiğnân havalisinde pek çok tur. * * *

Description:
Tuğrul Bey zamanında Büyük Selçuklu'nun kalbi İran-Azebaycan'dan Anadolu, Suriye, Mısır ve Kutlu Beldeler Mekke-Medine'ye bir yolculuğa hazır mısınız?İsmaililerin önde gelen teorisyenlerinden şair ve devlet adamı Nasır'ın 6 yıl süren zorlu yolcuğunda Fransız edisyonundan Abdü
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.