AHMET BATMAN SABAH UYKUM Sabah uykusu kadar sevebileceği biri lazım insana. Sen gibi, senin gibi, biraz da sana benzeyen. Belki bir kitabın aynı sayfasında ağlamışızdır. İşte bu haberimiz olmadığı halde dünyanın en güzel karşılaşması olabilir. Belki bu kitabın içinde seni anlayacak biri vardır. Belki de bütün sayfalar sana açılıyordun Başlangıç Soğuk Kahve kitabını yazarken, "Hayatta her şeyin bir başlangıcı vardır" demiştim ve bugün Sabah Uykum için bir başlangıç yazıyorum. Hayat yeni başlangıçlara gebe bir yer. Ölene kadar hep yeni başlangıçlar yapacağız ve bu başlangıçlar için cebimizin yeni umutlarla dolu olması gerekiyor. Umutlu olmak, beynimizin olumlu tarafını kullanmaktır ve umut çoğu zaman insanın her şeyidir. Yazmak hep yaşamaktır, bir an bile durmadan başka hayatlarda yaşamak. Uyurken bile hayatların içine karışmak, cümlelerinizin başka ellerde dolaşması ve insanlara yeni ufuklar açmasıdır. Ben hep bu yüzden yazdım. İnsan sonsuza dek konuşamaz, mutlaka yorulur, uyur ve zamanla konuştuklarının hepsi kaybolur. Yazmak, uyuyan bir insanın konuşmasıdır. Sonsuza dek yazamayacak bile olsa yazdıklarıyla yaşamasıdır. Her an başka ellerde, başka düşüncelerde hayat bulmasıdır. Ben bir gün senden ayrıldığımda, bu hayata güzel bir şeyler bırakmış olarak gideceğim. Soğuk Kahve kitabını kahvelerini soğutman ve kahveni soğutacak insanı hayatına katman için yazdım. Sıra Sabah Uykum kitabında, bu kitabı ise elinde olan insanı sabah uykun kadar sevmen için yazdım. Belki onu bir ömür sabah uykum diyerek seversin. Belki ona "Nasılsın sabah uykum" yazan bir mesaj atarsın. Soğuk Kahve kitabı gibi bu kitap da her şeyin bir başlangıcı olabilir. Umarım yazılarda kendinle yüzleşir ve kendine ait hisler, düşünceler bulursun. Belki de çoktan bulmuşsundur o hisleri ve cümlelerini koymuşsundur cebine. Aslında her yazı bir cümledir ve sen kendi cümleni mutlaka cebine koy. Her ne olursa olsun kendine iyi bak. Tekrar tekrar okuyabilmen dileğiyle... Sabahlar Sana Benzer Çok uzundu yol, koştum durmadım. Aldırmadım yağmura... İyi değildim belki ayıpladı herkes beni. Ayıp mıydı sevmek diye düşünmedim, o an senden başka hiçbir şeyi düşünmedim. Aklımda seni kaybetmek vardı. Bir insanın sabah uykusu kadar sevdiği birini kaybetmesi. İşte alışılabilir bir şey değil bu. Senin bir daha olmayacağını söylediler, inanmadım. İnanmak en zoru işte. Ben hiç kaybetmemişim bu hayatta ve bunu bugün seninle öğrendim. Sensizlikle öğrendim. Her sabah attığım "Günaydın sabah uykum bugün nasılsın?" mesajlarının bir yeri yok artık. Son attığım mesajda iletilmedi zaten. Bundan daha büyük bir çaresizlik biliyor musun sen? Telefonunu kapatmışlar haberin bile yok. Gittiğin yerleri bilmiyorsun oysa sen bilmediğin bir sokağa bile girsen korkardın. Şimdi sahi ne yaparım ben sensiz. Kime atarım o mesajları? Adını söylemediğim günlerde kime sığınırım, kimin kokusunu çekerim içime? Arkanda ne çok soru bıraktın. Beni ne çok sensiz bıraktın. Biliyorum zor kabullenmek sensizliği, biliyorum yoksun artık ve bu her şeyin üzerinde bir yokluk. Dönüşü olmayan, gidişine sular dökmek istemediğim bir yokluk. Bende çok fazla cümlen kaldı. Sana söylesem ne güzel olurdu dediğim yüzlerce yazı var. Okumadım hiçbirini sana, hiç haberin olmadı belki de ne kadar sevildiğinden. Ben seni çok harfli sevdim, bütün harfleri senin yüzünden sevdim. İnsan izin vermek istemiyor gidişlere. Çok kere söyledim «seni bırakmayacağım» diye. Belki günlerce gecelerce bağırdım. Hiç şarkı dinlemedim, bir şeyler seni hatırlatsın istemedim. Ben ne öğrendim biliyor musun? İnsan hiç unutmadığı birini hatırlayamazmış. Ben bugünde seni hatırlamadım. Senin benim benliğimde hatırlanmak gibi bir lüksün yok. Unutamıyorum. Elini tutsam hiç bırakmasam faydası olur muydu? Ne yapayım ben? Ne yapayım sen söyle. Ben bittim ama ben bittim. Belki başka bir zaman yine karşılaşırız. En azından ben öyle inanmak istiyorum. Bence karşılaşmamız gereken çok fazla konu var. Seninle ne şekilde olursa olsun yeniden karşılaşmak isterim. Toprağın altı üstü fark etmez. Ben seni her şekilde yeniden severim. "Nasılsın sabah uykum?" Bugün nasılsın? Islandın mı toprağın yine? Sen duş almayı seversin ben de severdim. Toprak seni aldığı için mi böyle güzel? Senin kokun mu yoksa yeryüzüne yayılan? Ne çok soru soruyorum değil mi? İşte insan birini sabah uykusu kadar sevmeyi versin. Sevince böyle oluyor demek ki çok sevince böyle unutamıyor böyle içinde taşıyor. Ben yolculukları sadece seninleyken severdim. Sensiz bir yolculuğun tadı yok. Oysa tren gemi ya da otobüs fark etmezdi. Yanımda olsan yine gezerdik. Cam kenarı hep senin olurdu ama sen camdan dışarıyı izlemezdin, başını cama değil bana dayardın. Ben artık yeni yolculuklara çıkmıyorum. Çıkasım yok ki. Gidesim yok senin olmadığın yerlere... Papatyalar bıraktım yanma geçen gün. Papatyalar sana benzer, narin ve soylu çiçeklerdir onlar. Öyle elden ele dolaşmazlar. Herkesleşmezler. Herkes sevdiğine gül verirken biz seninle papatyaları sevdik. Belki de biz papatyadan insanlardık. Başka çiçekle yapamıyorduk. Papatyalar diyorum koparmadan kokmazlar iyi bilirsin sen. İşte ben sen seviyorsun diye hiç papatya koparmadım. Yanına bıraktıklarım bir saksının içinde duruyorlar. Varsın kokmasınlar, onlar hep seni izliyorlar. Ben gidiyorum şimdi ve her gün "nasılsın sabah uykum" mesajını önce kim atacak yarışını yaptığımı suyumu özlüyorum. Sen benim suyumsun, öyle berrak öyle temiz en güzel huyumsun. Sen benim sabah uykumsun, uykumdan çalanım, yanıma yar olanımsın. Ben seni bir adamın en saf haliyle sevdim. Elmacık kemiklerini ayrı, gülüşlerini, saçlarını ayrı sevdim. Ben gidemiyorum şimdi. Ben hiç gidemem ki senden, ben sana kalmaya geldim, seni yanıma almaya geldim. Sana belki hiç okuyamayacağın ama hep benden duyacağın yeni yazılar yazdım. Hoşlandığın kadına papatyalar vermelisin hatta vermesen de olur şu topraklarda bir yerlerde senin için yaşayan papatyalar var" desen yeter. İşte o papatyalar nasıl yerinde güzelse sende benim yanımda öyle güzelsin. Bizi koparmasınlar. Bugün Beni Kendinde Kaybet Hayat belli bir düzen üzerine kurulu, sırası gelen gider, sırası gelen sarılır ve bütün vedalar soğuk olur. Ağustos ayındaki ayrılık ile mart ayındaki ayrılık birbirinden farksızdır. Üşümen gerektiğinde üşürsün, mevsimler matematik dersindeki sıfır sayısı kadar etkisiz kalır. İnsan binlerce hayattan geçer ama birinde kaybolur. İşte o gün başka bir hayata karışamaz. Birinde kaybolmak böyle bir şey ve her insanın çıkmaz bir sokağa ihtiyacı var. Kalbinin yolları bulamadığı sokaklara... Bazen bir çıkış yolu ararsın ama amacın o hayattan sıyrılmak değildir. Onu tekrar bulmaktır çünkü heyecanını kaybeden bir benliğe elektrik çarpması bile halay çektiremez. Bazı insanlar çok halay başı, ellerinde mendiller, heyecanları doğuştan... "Gel" dediğinde tüm kalbini açmalısın ona, "Git" dediğinde acaba "Kal" der mi diye düşünmemeli bile... Her gelişin bir gidişi var ve insan ihtiyacı olan her şeyi kullanmalı. Gözyaşı varsa dökmeli, zaten dökmeyeceksek neden var? İyi hissediyorsan bırak kendini gökyüzünden aşağı, bırak kimse tutmasın. Bugün beni kendinde kaybedebileceğin kadar çok sev, bugün hiç gitmeyecekmiş gibi gel karış bana, bugün ellerimi ellerine ör çünkü sen gelmezsen bana hep dün. Sayende güngörmez, el örmez oldum. Ellerin başkasına benim kadar yakışmaz, bilirim. Ona bir mektup yazdım. Gitmek isteyeni ve gideni hiçbir söz geri getirmez, bilirim ama umut hep hayatın İçinde... İnsan bir şeyler yapmak, bir yolunu bulmak, gideni döndürmek istiyor ve mümkün olmadığını bile bile yola çıkıyor. Uzaklarda o ama aramızdaki mesafe bir telefon kadar, bir mesaj kadar, bir mektup kadar. Aradığımda açmıyor, mesajlarıma cevap vermiyor. Okuyor mu yoksa okumuyor mu, onu dahi bilmiyorum. Kalıcı bir şeyler olsun istedim, düşününce ben onu bir mesajlık sevmedim. Uzun uzun sevdim çok uzun şeyler yazmalıydım. Anlamalıydı, dönmese bile farkına varmalıydı. Sayfalarca yazdım, belki bir mektup zarfına sığmayacak kadar çoktu yazdıklarım... Okumaz diye düşündüm ve yedinci sayfayı yazarken bütün mektubu çöpe attım. Neden yazıyordum ki ben bu mektubu? Bu kadar uzun uzun yazmanın temeli neydi? Hangi acı, bir adama yedi sayfa mektup yazdırır ki? Yazdıran şey acı değildi, anladım. Peki neydi? Yeni bir kâğıt aldım elime ve ön yüzüne "Belki her şey bu kâğıdın arkasındadır" yazdım. O gün o mektubu gönderdim. Hayat böyle işte, belki her şey bu sayfanın arkasındadır. Şarkılar Aşkın Anahtarıdır Olmadı, açar bir Zeki Müren şarkısı dinleriz. Sonra gözlerin doğar gecelerime, sonra bulamazsın benim gibi seveni, sonra sen kimseyi sevemezsin... Unutamam seni derken Paşamız sorarım kendime unutamadım mı diye. İnsan ezberlediklerini kolay unutamıyor. Çarpım tablosundan farkın yok, kolaysa sen unut iki kere ikinin dört ettiğini... Sonra susmaz Paşamız, devam eder okumaya ve der ki: "Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın, sesini duyan olur, sana göz koyan olur... Düşmanımdır seni kim, bulursa cana yakın, annen bile okşasa benim bağrım kan olur." Ben içmem bilirsin ve karışık meyve suyuyla bulurum kafayı ya, seni bulamam. İçimden bir cümle geçiririm, şarkılar değişir ve susmaz Paşamız, okur da okur ve der ki: "Sorma utanırım, sorma söyleyemem, sorma nöbetlerdeyim başım duman..." Olur mu, Paşa'nın dediği gibi buluşur muyuz rüyalarda... Aşk gülümüz solsa bile, gözümüz yaş dolsa bile, zaman geçmiş olsa bile rüyalarda buluşuruz. Son bir defa göreyim, uğruna can vereyim, kollarında öleyim başka bir şey istemem diyor üstat. Sormazlar mı adama daha ne isteyeceksin diye? Şarkılarda sormazlar Paşam, sen istersin, onlar bilmez ve sen seversin ama onun ruhu bile duymaz. Kimi benim gibi sever gönülden, kimi senin gibi el olur gider... Bana cümleler bırak, okudukça sen olayım. Ona bir mektup yazdım. Gitmek isteyeni ve gideni hiçbir söz geri getirmez, bilirim ama umut hep hayatın içinde... İnsan bir şeyler yapmak, bir yolunu bulmak, gideni döndürmek istiyor ve mümkün olmadığını bile bile yola çıkıyor. Uzaklarda o ama aramızdaki mesafe bir telefon kadar, bir mesaj kadar, bir mektup kadar. Aradığımda açmıyor, mesajlarıma cevap vermiyor. Okuyor mu yoksa okumuyor mu, onu dahi bilmiyorum. Kalıcı bir şeyler olsun istedim, düşününce ben onu bir mesajlık sevmedim. Uzun uzun sevdim çok uzun şeyler yazmalıydım. Anlamalıydı, dönmese bile farkına varmalıydı. Sayfalarca yazdım, belki bir mektup zarfına sığmayacak kadar çoktu yazdıklarım... Okumaz diye düşündüm ve yedinci sayfayı yazarken bütün mektubu çöpe attım. Neden yazıyordum ki ben bu mektubu? Bu kadar uzun uzun yazmanın temeli neydi? Hangi acı, bir adama yedi sayfa mektup yazdırır ki? Yazdıran şey acı değildi, anladım. Peki neydi? Yeni bir kâğıt aldım elime ve ön yüzüne "Belki her şey bu kâğıdın arkasındadır" yazdım. O gün o mektubu gönderdim. Hayat böyle işte, belki her şey bu sayfanın arkasındadır. Belki Her Şey Bir Mektup Kadar Ona bir mektup yazdım. Gitmek isteyeni ve gideni hiçbir söz geri getirmez, bilirim ama umut hep hayatın içinde... İnsan bir şeyler yapmak, bir yolunu bulmak, gideni döndürmek istiyor ve mümkün olmadığını bile bile yola çıkıyor. Uzaklarda o ama aramızdaki mesafe bir telefon kadar, bir mesaj kadar, bir mektup kadar. Aradığımda açmıyor, mesajlarıma cevap vermiyor. Okuyor mu yoksa okumuyor mu, onu dahi bilmiyorum. Kalıcı bir şeyler olsun istedim, düşününce ben onu bir mesajlık sevmedim. Uzun uzun sevdim çok uzun şeyler yazmalıydım. Anlamalıydı, dönmese bile farkına varmalıydı. Sayfalarca yazdım, belki bir mektup zarfına sığmayacak kadar çoktu yazdıklarım... Okumaz diye düşündüm ve yedinci sayfayı yazarken bütün mektubu çöpe attım. Neden yazıyordum ki ben bu mektubu? Bu kadar uzun uzun yazmanın temeli neydi? Hangi acı, bir adama yedi sayfa mektup yazdırır ki? Yazdıran şey acı değildi, anladım. Peki neydi? Yeni bir kâğıt aldım elime ve ön yüzüne "Belki her şey bu kâğıdın arkasındadır" yazdım. O gün o mektubu gönderdim. Hayat böyle işte, belki her şey bu sayfanın arkasındadır. İlkokul 1. sınıfın ikinci günü "Seni seviyorum" dedim kızın birine... Yedi yaşında bir Özlediğim kadarsın.
Description: