ebook img

MEB İslam Ansiklopedisi 13 PDF

671 Pages·1979·54.7 MB·Turkish
by  MEB
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview MEB İslam Ansiklopedisi 13

• • İSLAM ANSİKLOPEDİSİ İSLÂM ÂLEMİ TARİH, COĞRAFYA, ETNOGRAFYA VE BİYOGRAFYA LÜGATİ MÎLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞININ KARARI ÜZERİNE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ EDEBİYAT FAKÜLTESİNDE (A. ADI VAR v. 1955, R. ARÂT v. 1964, A. ATEŞ, v. 1966, C. BAYSUN v. 1968) T, YAZICI, B. KÜTÜKOĞLU, ORHAN F. KÖPRÜLÜ, İ. KAFESOĞLU [v. 1984], S. BULUÇ [v. 1984], N. M. ÇETİN, NAZİF HOCA, A. S. FURAT, N. GÖYÜNÇ TARAFINDAN LEYDEN TABİ ESAS TUTULARAK TE’LÎF, TÂDİL, İKMÂL ve TERCÜME SÛRET1YLE NEŞREDİLMİŞTİR 1 3 . O İ L / T CUBAYD ALLAH — ZÜŞŞER BİRİNCİ BASILIŞ KÜLTÜR VE .TURİZM BAKANLIĞI MÎLLÎ EĞİTİM BASIMEVİ İSTANBUL 1986 u 'UBAYD ALLAH. [ Bk. übeydüllahJ mensuptur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemek­ cüBAYD-t ZÂKÂNl [Bk. ubeyd-î zâkânî.J tedir. Eserini 73° ( *330 ) Ma yazan IJamd Allah UBEDA. UBfiDA, Ubbada, Cenûb-i şarkî Is­ Mustavfî ( Târîfa-i Guzîda, s. 84S v.d.) ’nin, Ondan panya Ma küçük bir şehir olup, takriben 31.000 tanınmış bir şâir olarak bahsetmesine bakılarak, (1950 ) nüfûsu ile Jaen vilâyetinin idâri merkezidir. en geç 7°° (*3°° ) tarihînde doğduğu söylenebilir. Araplar tarafından muhafaza edilen Ubeda adı, Yine aynı müellifin ifâdesine göre, cUbayd-i Zâfeâni her ne kadar Iberik menşe’li görünüyorsa da, müs- 'nin ailesi aslen Arap olup, Hafâca [ b. bk. ] kabilesine liiman coğrafyacılar şehrin müessisi olarak, Emevî mensup idi. Tahsilini Şîrâz Ma tamamlayan eUbayd, hükümdârı cAbd al-Rahmân II. b. IJakam (206— Tarîh-i Guzîda *nîn ifâdesi doğru ise, bir ara vezir 238—822—852) ’i zikrederler; Ub&da’nm kuruluşunu (şâfûb) olmuştur. Ancak onun hangi emîr veya hü- oğlu ve halefi olan Muhammed tamamlamış ol­ kümdârın emrinde ve hangi tarihte çalıştığı hak­ malıdır. Ubâda bu devirden itibâren, Jaen idâri kında bilgi verilmediği gibi, diğer kaynakların hiç­ bölge (IÇüra) ’sinin bir parçası hâline geldi ve bâzan, birinde de bu hususla ilgili bir bilgiye rastlanmamak- Elvira vilâyetinin diğer bir mahalli olan Ubba- tadır. Eserlerinde;, bu husûsâ dâir herhangi bir kayda dat Taroâ Man ayırmak iç'm ona, Vbbadat al-cArab rastlanmaması, hükümdarların himâyesine sığın­ (Arapların Ubeda 'sı} adı da verildi (krş. îbn maya çalışması ve bunda başarı gösterememesi, onun “Îzârî, al-Bayân al-Muğrib, II, 178—284), Ub6da, bu vazifesini şüpheli bir duruma düşürmektedir. komşusu Bafoa (Arapça Bayyasa) gibi, garp müs- Abü îshâk (ölm. 747 = 1346) zamanında Şî­ lüman dünyasında safran zİrâati ile meşhur idi. râz Ma bulunan şâîr, önceleri ciddî şiirler yazmış, Orta-çağdaki tarihi karanlık olup, Jaen *a tâbi bir ancak bunların zamanın hükümdarlarının hoşuna idârî merkez olarak, dâima onun kaderini tâkib et­ gitmediğini anlayınca, işi güldürücü ve hicvedici miştir. Hıristiyan kuvvetleri, al-'İkâb Ma (Las navas şiirler yazmaya çevirmişti. Bir ara Celâyirlilerden de Tolosa) kazandıkları zaferden bir müddet sonra Sultan Uvays’in himâyesine giren cUbayd, Bag- 609 { 1212 / 12x3 ) Ma burayı ele geçirdi. dad ve TebrizMe bulunmuştur; ancak bu şehir­ Bibliyografya : Îdrîsî, Nuzhat al - lerde ne kadar kaldığı ve daha sonra tekrar Müştak ( nşr. Dozy - de Goeje, Deşer, de VAfri- memleketine dönüp dönmediği hakkında herhan­ qae et de l’Espagne), s. 203, trc, s. 249; AbuTFidâ’, gi bir bilgi yoktur. Isfahan ’ın 768 (1367) Me Takvim al-buldân ( nşr. Reinaud - de Sîane), Muzafferîler tarafından alınması için bir tebrik- s. 167, trc. s. 238; Yakut, Mtfcam al-buldân nâme yazmasi (Külliyât, s. 3), kendi el yazısı ile (nşr. Wüstenfeld), I, 78; îbn 'Abd al-Mun'im yazılmış bir kitabın 772 Me oğlu îshak *m eline al-Himyârî, al-Raoz al-mİ^fâr, s. V; al-l^alka- geçmesine ve bâzı tezkirelerin ifâdesine (Şâhid-i Şâ- şandî, Şubfa al-a^şa1, V, 229; al-Malkar!, Nafh dik, al-Dîn-i Kâşî) göre, 77* veya 772 tarih­ al~{tb (Analecies... ), II, 146; E. Ltİvy Pro- lerinde vefat etmiş olduğu söylenebilir. vençal, L'Espagne Mumlmane au siecle Eserleri: İyi bir tahsil gördüğü anlaşılan (Paris, 1932), s. I7P, 177. ve oldukça uzun bir ömür süren, yaşadığı devirdeki (E. LEVt PkOVENÇAI.) huzursuzluğu, haksızlıkları ve ikiyüzlülükleri rin­ UBEYD-Î ZÂKÂNİ-İ KAZVÎNl fiUBAYD-î dine bir edâ ile hicveden eUbayd-i Zâkânî, hu husû- ZÂKÂNÎ (1300— I37r), Ni?âm al-Din veya siyeti yanında aym zamanda iyi bir şâir ve âlim olarak Nacm al-Dîn lekabıyla ( KulUyât, önsöz, s.c) gözükür, ölümünden takriben 40 yıl önce, iyi bîr şâir ve daha çok hiciv ve fıkraları ile tanın­ benzersiz risaleler sahibi olarak tavsif edilmiştir (Hamd mış bir İran şâir ve edibi olup, I£az- Allah Mustavfî, ayn. esr., göst. yer.). 'Ubayd’in eserleri, vîn Me Zâkânî’ler ( Zâkâniyân ) adı verilen bîr aileye manzum ve mensur olmak üzere ikiye ayrılmaktadır: Islâm Ansiklopedisi F. 1 * 2 tJBEYD-İ ZÂKÂNÎ-Î KA2VÎNÎ - UBEYDULLAH. L Manzum eserleri: I. Divân, kaside, ga­ rİst-İk.üâbhâ-yi batfî-i Fârisî, II, I527 v.d,; III, 3247 zel, terci ve terkib-i bend, mesnevî, kıfc’alar ve rubâî- v.d.; A. Ateş, îstanbul kütüphanelerinde Farsça manzum lerdert ibâret bir eserdir. 2. 'Uşşafc-nâma, Muzaffe- eserler, İstanbul, 1968, s. 269—273; Süleymaniye kütüp, rîlerden Şâh Şayh Âbü îshâk (ölm. 747 = *346/ Lala İsmail, nr. 572 [Külliyât]; ayn. kütüp., Haml­ *347 ) adına 751 ( 1350) ’de yazılan ve cIrâkî ’nin eliye, nr, 1181 [Külliyât]; Süleymaniye kütüp., Reîsül- aynı adlı eserinden mülhem olan bu mesnevi, daima küttâb, nr. 993 /i—5 [ Afylâk al-aşröf, Rîşnâma, âşık olan gönlünden şikâyetle başlamakta, aşk, Tahrifat, Şad pand, fUköyat ]; Süleymaniye kütüp,, âşık ve maşukun durumlarım anlatmaktadır. 3. Ka- Düğümlü Baba, nr. 454 / 2—3, Tacnföt]; Süleymani­ şıda-i muş u gurba, oldukça uzunca bir kasideden ye kütüp. Hamidiye, nr. 1468/10; Süleymaniye, kü­ ibâret olan bu eserin mevzuunu, Kirman kedile­ tüp., Ayasofya, 4795/25 —26 [Sad-pand, Tacrlfat]). rinden bîrinin, yıllarca fareleri parçaladıktan sonra, 'Ubayd ’in Külliyât '1, 'Abbâs ikbâl tarafından Kulll- tövbe ve istiğfar edip, ibâdetle meşgul olması ve yât-i eUbayd-i Zâkânî, şâmil faşâyid u gazaliyât u fcı- bu görüntüsü ile fareleri kandırıp yemek istemesi, tacât u rubâcîyât ve uşşafc-nâma ( Tahran, X32r hş. ) bu sebeple aralarında, çıkan savaşta yenilip idâm adıyla neşredilmiştir, 'Ubayd-i Zâkânt ’nin latifeler!, edilmesi teşkil eder. Kaside, zamanının riyakâr­ daha Önce Ferthd adında biri tarafından LalâPif-i lığa dayanan ablâk ve âdabım tenkid etmek maksa­ cUbayd-İ Zâkânt adıyla İstanbul’da (1303b) ve Tah­ dıyla kaleme alınmıştır (krş. Z. Şafâ, Târîfa-i adabiyat ran (1333 ) ’da basılmıştır. dar İran, İH, 971 v.dd.). 4* Fâlnâma-i üuhüş u }a~ İran'ın içtimâi, iktisâdı ve idâri bakımdan en yur, evcil olmayan hayvanlarla kuşlardan biri ile bozuk olduğu bir devirde yetişmiş olan eUbayd-i tutulan falın neye delâlet ettiğini anlatan altmış Zâkânî, nesirde Sa'dî ’yî en başarılı bir şekilde rubaiyi ihtivâ eder. 5* Hazliya vu tazminat, mizah taklit edenlerden olup, zamanının birçok kusur­ şeldinde zamanın ahlâk ve sâır âdabı ile alay İçin larım güzel ve alaycı bir dille anlatan sanatkârlar­ yazdan şiirlerden ibârettir. dan biri idi, II. Mensur eserleri:!. Afylâk al-aşröf, dev­ 'Ubayd ’in, bilhassa mizah sâhasındaki kudreti rinin ileri gelen kişilerini tenkid etmek maksadıyla ve bu arada içinde yaşadığı cemiyetin kusurlarım 740 (1339) ’ta kaleme alınan bu eserde, önce hicvetmekteki mahâreti, Tanzimat devri müelliflerin­ hikmet, namus, şecaat, adalet, cömertlik, yumu­ ce de beğenilmiş ve başta Ebüzziya tarafından olmak şaklık (ifibn), vefa gibi kelimelerin o devirde üzere, sözlerinden seçmeler ( Müntehabât-ı Utâyif, İs­ menfaat icâbı almış oldukları kötü mânalara işaret tanbul,....) yapılmak süreriyle Türkçe ’ye çevrilmiştir. edilmiştir. 2. Şad Pand, hakîmâne yüz nasihattan Hâfız, muhtemelen Zâkânî'nin hicivci husûsi- ibâret olan bu küçük rısâle güzel bir dille yazılmış­ yetinin te’siri altında kalmıştır. Ancak Hâfız daha tır. 3. Riş-nâma (sakal kitabı), sakal ve sakalın verdiği çok yüksek tabaka ile meşgul olmuş, Zâkânî her eziyeti yeren küçük bir risâledir. 4. Fal-nâma-i burüc, tabaka ile ilgilenmiştir. Iran ’ın gerçek hiciv üstâdı gökteki burçlara göre fal bakmayı anlatan bu risâle odur; Zâkânî, Arapça’yı iyi bilir, ‘Uşşak-mma’si cIrâ- de, falcılar ve falcılıkla ilgilenenleri alaya almak Vî 'den mülhem ise de, bu eser daha çok dünye­ sûretîyle tenkid eden küçük bir eserdir, $. Risâla-i vîdir. Şiirleri diğer eserlerine nispetle az sayılır­ tacrîfât, dünya, idâre, ilim, me’murlar, zanaatkâr sa da dikkat çekicidir. ve başkaları İle İlgİH ıstılahların, o devirde al­ Hiciv sâhasında, Avrupalılarca İtalyanların P. mış oldukları kötü mânaları güldürücü bir dille Aretino (I492—1556 ) ’suna benzetilen cUbayd, şiir anlatan ve on bölümden ibâret küçük bir risâle sahasında Sa'dî ile Hâfız arasında köprü vazifesi olup, bu bölümlerinden dolayı ona Dah faşl adı görür. da verilmektedir. 6. Risala-i dilgaşâ, büyük kısmı Bibliyografya : İdame!Allah Mustavfî, Farsça, bîr kısmı da Arapça hikâyelerden ibâret Târî(ı-i Guzida ( nşr. E. Browne), Leyden-Lon- olup, yine devrinin ruhunu ve ahlâkını anlatmak don, 1910, s. 845; Davlatşâh, Tazklrat al-şusarâa için yazılmıştır. Bu eserden, 63’ü Farsça, 26'sı (Tahran, ts.), s. 322 v. d.; H. Ethd, Tarih-i a- da Arapça olan hikmetli sözler Muallim Naci ta­ dabîyât-i fârisî (trc. Rızâ-zâda Şafak), Tahran, rafından Ubaydiye (İstanbul, 1305 ) adı ile Türk­ *337 hş., s. 118 vd.; FFând-mîr, ffabîb al-sîyar, çe'ye tercüme edilmiştir. 7* Naüadİr al-amsül, (Tahran, 1333 hş.), III, 291; 'Abbâs îkbâl-i Arapça olarak kaleme alman bu eser darbımesel­ Aştiyânî, Tarıfr-i mufaşşal-i hân (Tahran, 1312 ler ile hikmetli şiir ve sözleri İhtİvâ etmektedir. hş.), s. 550 v.d.; E, Browne, Az Sacdî tâ Câmî 8. Maktübât-i fcalandarân, devrindeki kalender­ (trc. 'Alî Aşğar Bikmat), Tahran, 1327, s. 312- lerle alay etmek maksadıyla, iki kalenderin birbi­ 340; ZaBîh Allah Şafâ, Târifr adabîyât dar İran rine yazdığı iki mektuptan ibârettir. 9- Arapça ma­ (Tahran, 2535 şâhinşâhî), III, 963-984; CA. Hay- kama t kitapları tarzında Farsça olarak yazılan bu yâmpür, Farhang-i suhanüarân (Tebriz,), mad. eserin sâdece ismi bilinmektedir. 'Ubayd’in eser­ cUbayd-İ Zâkânî. lerinin bâzan külliyât, bâzan da münferid risâleler (Tahsin Yazici.) hâlinde el yazması nüshaları vardır (bk. Munzavi, Fih­ UBEYDULLAH. [Bk. m eh dİ.] UBEYDULLAH B. ZİYÂD. 3 UBEYDULLAH B. ZİYÂD. CUBAYD AL­ Küfe’ye gönderdi. Müslim, bir günde 12 bin LAH B, ZÎYÂD, Emevî h â n e d â n i v â - kişiden Husayn adına bi’at aldı ve bunu Husayn ’e İllerinden olup, Halîfe Mucâviya i.’nin meş­ bildirdi. Küfe 'deki bu gelişmelerden haberdâr olan hur Irak umûmî vâlisi Ziyâd b. Abîh’in oğludur. Yazîd, derhal “Ubayd Allah ’a bir mektup gönde­ Annesi Iranh prenses Marcâna idi; bu sebeple rerek Küfe vâ!iliğinin de kendisine verildiğini ve ona îbn Marcâna da denmektedir. Babası onun ne pahasına olursa olsun Müslim gailesini bertaraf yetişmesine büyük bir itinâ göstermiş ve yakın dos­ etmesini bildirdi. Yanında pek az kimseyle Kü­ tu Hârişa b. Badr ’i ona hoca olarak tâyin etmişti. fe 'ye gelen “Ubayd Allah, bu şehrin ileri gelenlerin­ “Ubayd Allah b. Ziyâd 53 (673; Halİfa b. Hay- den Hâni b. “Urva ’nin evinde saklanan Müslim ’in yaf. Tarif}, 206 ) veya 54 ( Tabarî, îf, 166) yılında yerini öğrendi. Hânı ’yî, onu teslim etmesi için sı­ Mu“âvtya tarafından İslâm devletinin askerî ba­ kıştırdı ise de, bir netice alamadı ve onu hapsetti. kımdan en hareketli eyâletlerinden birisi olan Ho­ Müslim, Hân! ’nin hapsedilmesini bahâne ederek rasan vâlüiğine getirilmiştir. Bu sırada onun 25 halkı isyâna teşvik etti. “Ubayd Allah, vâîilik sara­ yaşında olduğu bütün kaynaklarca ifâde edil­ yında muhâsara edildi. Ancak Küfe ileri gelenleri­ mektedir. eUbayd Allah, 54 (674) yılında Mâve- nin “Ubayd Allah 'm yanında yer almaları ve halkı, râünnehr ’e bir askerî sefer tertipledi ve Ceyhun ’u giriştikleri hareketin tehlikeli olduğunu söyliyerek geçerek bölgenin ticâret merkezlerinden Beykend ’i tehdit etmeleri üzerine daha önce Husayn’e bi’at zapt ve müteakiben Buhârâ üzerine yürüyerek etmiş olanlar Müslim ’i terk etmeğe başladılar. Ar­ şehri muhâsara etti. Buhârâ hâkimi ÎÇabac Hâtûn, tık “Ubayd Allah’a, yanında birkaç kişi kalan Müslim’i tek başına “Ubayd Allah *a karşı feoyamıyacağım yakalayıp idâm etmek kalmıştı (8/9 zilhicce 60=9 /10 anhyarak Mâverâünnehr’in diğer beylerinden yar­ eylül 680 [ Tabarl, II, 229 v.dd.; tbn al-Aşîr, IV, dım talebinde bulundu. Yardıma gelen kuvvetle­ 19 v.dd.; Halîfa b. Hayyâî, Tarif}, s. 22i ] ). rin cUbayd Allah tarafından mağlûb edilmesi üze­ Müslim ’den almış olduğu iyi haberlere inanarak, rine K4bac Hâtûn vergi vermek şartıyle “Ubayd son gelişmelerden bilgisi olmayan Husayn, Kü­ Allah ’dan sulh istemek mecburiyetinde kaldı. Hâ­ fe ’ye gitmeğe karar verdi, Husayn, Mekke ’den tûn ’un sulh teklifini kabul eden eUbayd Allah, Küfe ’ye doğru yola çıktığı sırada Müslim öldürül­ Buhârâ’dan 2.000 Türk okçu alarak geri döndü müştü. “Ubayd Allah b. Ziyâd, Husayn ’in Kü­ (Balâzuri, 410; J'abarî, II, 169 v.d.). Mâverâün- fe ’ye hareket ettiğini haber alınca şehirde gerekli nehr’e karşı yapmış olduğu bu başarılı seferinden tedbirleri aldığı gibi, 1.000 kişilik bir kuvveti de, sonra Basra valiliği de “Ubayd Allah’a verildi. onun Küfe ’ye yaklaşmasına mâni olmak maksadıyle 2.000 Türk okçu ile birlikte Basra’ya geldi ve onları vazifelendirmişti. Husayn 'in Kerbelâ’ya gelip konak­ Sikkat al-Buhârîya (Buhârâhlar caddesi) adı ve­ ladığı haberi Küfe ’ye ulaşınca “Ubayd Allah b. Ziyâd, rilen bir semte yerleştirdi (îbn al-Fakih, s. 19i). Deylem ’de çıkan bir isyânı bastırmağa me’mur et­ Hâricîlerin ve Alevîlerin sık sık isyan çıkarttıkları tiği “Omar b. Sa*d b. Abî Vağkâş’ı (krş. îbn Basra’da eUbayd Allah, 2.000 Buhârâlıyı muhafız Sa°d, Jabakm, V, 125; îbn al-AşIr, IV, 52 kuvveti olarak istihdam etmiştir, “Ubayd Allah ’ır v.d.) 4.000 kişilik bir kuvvetle Husayn üzerine gön­ Horasan vâliliği 56 (675 / 676) yılına kadar sür­ derdi. Yanında kâfi derecede adamı olmaması müştür. 58 ( 677 / 678 ) senesinde, başlarında Tav- sebebiyle gelen kuvvetlere karşı koyamıyacağım vâf b. G allak adlı birisinin bulunduğu Haricîler ve kendisini dâvet etmiş olan Küfe halkından da Basra ’da isyan ettî. Asîler üzerine gönderilen Bu­ bir yardım göremiyeceğİni anlıyan Husayn, geldiği hârâhlar bir netice elde edemeyince arkadan tak­ yere dönmek, Dimaşk ’a giderek bizzat Yazîd ’e viye kuvvetleri gönderildi. Hâricîler mağlûb ve teslim olmak veya bir hudut şehrine yerleşmek is­ Gallak katledildi. Bunu diğer Hâricî gruplarına tediğini ileri sürdü ise de, “Ubayd Allah bunların karşı girişilen mücâdeleler tâkıb ettî. “Ubayd Al­ hiç birisini kabul etmeyip kendisine teslim olma lah, Hâricîîere karşı babasından da sert davranmış şartını bildirdi (Tabarî, II, 3*5)• Neticede 10 mu­ ve bu sâyede Basra ’da sükûneti sağlamıştır, harrem 61 (10 teşrin L 681) cuma günü Mu“âviya vefat edip, oğlu Yazîd Dİmaşk ’ta ha­ cereyan eden çarpışmada Husayn şehit düştü, lîfe îlân edildiği zaman (60 ~ 680 ) Medîne ’de îslâm tarihinde büyük karışıklıklara ve iç mü­ Husayn b. Alî, “Abd Allah b. al-Zubayr, “Abd Allah câdelelere zemin hazırlamış olan Kerbelâ fâcîasm- b. “Omar ona bi’at etmediler. Husayn, Hlcâz valisi da hiç şüphesiz başrolü “Ubayd Allah oynamıştır. Vaiîd b. ‘Utba'den çekinerek gizlice Mekke ’ye Ancak bu şekilde cür’etkâr bir teşebbüste Yazîd ’in gitti. Küfe halkı Husayn’in Yazld’e bi’at etmedi­ kendisini destekliyeceğinden emin bulunuyordu. ğini öğrenince ona elçiler göndererek Küfe ’ye Nitekim Kerbelâ hâdisesinden sonra da Irak umûmî dâvet ettiler ve onu halîfe olarak tanıyacaklarını valiliğinde kalması bu busûsu te’yid etmektedir. bildirdiler. Bunun üzerine Husayn, Küfe balkının Kerbelâ fâciası Yazîd ’e karşı olan muhalefeti kendisine ne derece bağlı olduğunu yerinde tetkik daha da" sertleştirdi. Mekke ’de “Abd Allah b. al- ettirmek maksadıyle amcası-oğlu Müslim b. “Akil ’i Zubayr hâlâ bi’at etmemekte direniyordu. Medîne ’de 4 UBEYDÜLLAH B. ZÎYÂD - UBÜLtA. ise, halk Yazîd ’İn yerine “Abd Alîâh b. H&n?ala*y& Allah, Menbic yakınlarında bulunduğu sırada onun bi’at etmiş ve bu şehirde bulunan Ümeyye âilesı kumandanlarından Hu say n b. Numayr, Ra’s al-“Ayn mensuplarım tehdide başlamıştı. Bunun üzerine ’da Küfeli şi’îleri ağır bir’mağlûbiyete uğrattı (24 Yazîd, °Ubayd Allah b. Zİyâd ’a Hİcâz ’daki bu cemâzîyelevvel 65 = 6 kânun I. 685). “Ubayd karışıklıklara son vermesi için harekete geçmesini Allah, bundan sonra Kemen bir yıl müddetle îbn bildirdi; fakat “Ubayd Allah, hîusayn’in şehîd edil­ aî-Zubayr tarafım tutan Zufar b. Haris ve Kayslı- mesinden sonra Mekke ve Medine ’ye karşı askerî lar ile mücâdele etmek zorunda kaldı. Bu sırada harekâta giriştiği takdirde ebediyete kadar lânetle Marvân ölmüş ve yerine oğlu “Abdal-Malik geçmişti. anılacağını ileri sürerek, bu vazifeden affını istedi. Diğer taraftan Muhtar al-Şa^afl de Küfe ’de hâ­ Yazîd, onun bu mâzeretinî uygun görerek, Hicaz ’a kimiyetini kurmuş bulunuyordu. “Ubayd Allah, Müslim b. “Ukba al-Murri ’yî gönderdi (Tabari, Zufar gailesini bertaraf ettikten sonra Musul üze­ II, 408; îbn al-Aşîr, IV, m ). rine yürüdü. 10 zilhicce 66 ( 9 temmuz 686 ) tari­ Yazîd’in 14 rebîülevvel 64 (II teşrin II. 683) hinde Muhtar tarafından gönderilmiş olan kuvvet­ tarihinde vefatı üzerine “Ubayd Allah, Basra hal­ leri yendi. Muhtar bu yenilgi haberini alır almaz, kını mescidde toplıyarak Yazîd’in öldüğünü, mer­ Îbrâhîm b. al-Aştar kumandasında yeni bir kuvvet kezde karışıklıkların çıktığını, bu sebeple geçici gönderdi, îki ordu Musul dvârında aH^âzir suyu bir zaman için kendisine bi’at etmelerini istedi, kenarında karşılaştı. 10 muharrem 67 (6 ağustos Basralılar onun bu isteğini yerine getirdiler. “Ubayd 686) ’de yapılan çetin savaşta “Ubayd Allah mağ­ Allah, Küfe ye bir elçi göndererek bu şehir halkı­ lûp ve maktul düştü. nın da kendisine bi’at etmesini istedi. Fakat Kû- “Ubayd Allah b. Ziyâd, Basra valiliği sırasında feliler onu reddederek “AbdAUâh b. al-Zubayr’in bâzı imâr fâaliyetlerine girişmiş, saray ve mescidler halifeliğini kabûl ettiler. Bu sırada Dİmaşk ’ta yaptırmıştır. On ikİ yıl kadar devam eden siyâsî Mu'âviya İL, Mekke'de “Abd Allah b. al-Zubayr ve askerî hayatı sırasında katıldığı ve başrolü oy­ halîfe olarak halktan bi’at almışlardı. Ancak Mu“âvî- nadığı bâzı hâdiseler İslâm tarihinde derîn izler ya II. ’nin durumu daha nâzikti. Zîrâ, Suriye 'deki bırakmıştır. Kayslılar, İbn al-Zubayr’în halifeliğini tanımışlardı. Bibliyografya ; al-Tabarl, nşr, de Suriye’deki bu karışık vaziyet Irak’ta da te'sirini Goeje, bk. indeks; İbn al-Aşîr, al-Kâmîl, nşr. göstermiş ve daha önce “Ubayd Alîâh ’a bi’at etmiş Tornberg, Beyrut, 1965, bk, indeksi al-Yackübî, olan Basralılar da karşı tarafa geçmişlerdi. Bu du­ Tasrih, nşr. Houtsma, II, 28i, 288—291, 306— rumda Irak ’ta kalamayacağını anlıyan “Ubayd 309, 317, 321; Halife b. Hâyyât, Ta°rî{nşr. Allah, Dimaşk’a kaçmak mecbûriyetinde kaldı. Akram Zaki al-eOmarî, bk. indeks; al-Balâzurî, Suriye ’ye geldiği zaman, Mu'âviya II. ’nin ölümü Futüfa, nşr. de Goeje, bk. indeks; al-Mas*ödI, üzerine Ümeyye âilesinîn kalesi durumunda olan Murüc al-Zahab, nşr. Barbier de Meynard ve bu bölgenin büyük bir kısmının “Abd Alîâh b. aî- Pavet de Courteille, bk. indeks; ayn. mil., Kitâb Zubayr tarafına geçtiğini gördü. Kays kabîlesi reisi al-Tanblh. val-işmf, nşr. de Goeje, bk. indeks; ve îbn aî-Zubayr taraftarı Dahhâk b. I£ays, Dimaşk ’a İbn al-Faklh, Kitâb al-Buldan, nşr. de Goeje, hâkimdi. Ümeyye âilesini destekliyen Ürdün vâlisi bk. indeks; al-Mubarrad, al-Kömil, nşr. Wright, îbn Baljdal, Câbiya’da bulunuyordu. Ümeyye ailesi 378, 264, 329, 366, 430, 584 v.d., 592 v.d., 598 İbn al-Zubayr’e karşı kimin halîfe olacağı husû- v.d,, 610; Weıl, Geschichte der Chalifen, I, 291, sunda tereddütler içinde idi. Bu sırada clibayd 306 v.d., 309 v.d., 314, 3*8, 329 v.d., 343 v.d., Allah, Dİmaşk’a gelerek vaziyete müdâhale etmiş 346, 349 v.d., 360, 377, 38i; Wellhausen, Die ve Marvân b. al-Hakam ’i balîfe olmağa İkna ede­ religiös-polit. Oppositonsparteien im alten İslam bilmiştir. 3 zilkade 64 (22 haziran 684) tarihinde (Abh. G.W. Gött, Philol Hist. Ki N.F., 2), Marvân’a Câbiya’de bi’at edildi ve arkasından 25 v.dd., 61 v.dd.; ayn. mtî., Arap deoleti ve Marc Râhit ’de karargâh kurmuş olan Dahhâk sukutu, trc. Fikret Işıltan, bk. indeksî Lammens, b. î£ays’a karşı harekete geçildi. 64 yılı sonunda Le Califat de Yazîd lsr, 32 v.d., 124—130, 137— (temmuz / ağustos 684 ) başlıyan ve 20 gün kadar 178; Buhl, Die Krisis der Umajjadenherrschajt devam eden Marc Râhit savaşında “Ubayd Allah im Jahre 684, ZA, XXVII, 5°—64. sağ kanat kuvvetlerine kumanda ediyordu. Dahhâk (Hakki Dursun Yildiz.) mağlûb edilerek Suriye tekrar Ümeyye âüesine UBULLA. al-UBULLA, İslâmî Orta-çağ’da, Basra kazandırıldı, ’mnşarkında Dicle deltasının kanal böl­ Marvân b. aLHakam, Mısır ve Filistin’i ele ge­ gesinde büyük bir şehir idi. Burası, çirdikten sonra “Ubayd Allah b, Zİyâd ’ı, “Abd Alîâh Dicle kıyısının sağında ve Basra ’nm esas su yolu b. al-Zubayr ’in tarafım tutan Irak üzerine gön­ olup, cenûb-i şarkî istikâmetinde Dicle’ye, daha sonra derdi, Marvân ona zaptedeceği bölgelerin vâlİliği ve Abadan’a oradan da denize giden ve Nahr al-Ubuîîa üç gün müddetle Küfe ’yi yağmalamasına müsâade adı verilen büyük kanalın şimal tarafında bulun­ edeceği vaadinde bulundu (Tabari, II, 642 ). “Ubayd makta idi. Bu kanalın uzunluğu umumiyetle dört UBULLA - eÛC. 5 fersah veya 2 barld (al-Makdisî) olarak gösteril­ VII. (XIII.) asırdan sonra o havâimin umûmî miştir. al-Ubulla, Periplas Maris Eryihraeİ ( Geogr, çöküntüsü, hu mevkiin gittikçe ortadan kalkmasına Graeci Minores, I, 285)*ye göre sahilin yakınında bulu­ âmil oldu. İbn Battüta (II, 17 v.dd.) burasım bir nan 3An?.oyOy "’.EiArtOptOu ile birleştirilebilir ve al- köy olarak gösterir; Nazhaİ al-foıfab (ş. 38) ise, Mas'üdî ( Murüc, III, 364) ’de geçen bir hikâyede Nahr al-Ubulla ’yı tanımakla birlikte, doğrudan al-Ubulla, Dicle munsabmda yegâne liman İken Bas- doğruya bu mevkiden bahsetmez. O devirde bu ra’nm kuruluşundan Önceki bir devrenin hâtırası­ yer ortadan kalkmış olmalıdır. Muahhar kayıtlarda nı yaşatır. Sâsânîier zamanında Aşağı Babil ’in ancak eski coğrâfî mâlûmatın verilmesi ile iktîfâ İdâri taksimatı ve Sâsânı hükümdarlarının şehir edilmiştir (msl, Kâtİb Çelebi, Cihan-Nama, s. 453 ). te*sisleri hakkında mâlûmat veren eski Arap müel­ Bibliyografya : Rİtter, Erdkunİe, X, lifleri aİ-Ubulla’yı, Dicle~’nin karşı sahilinde aran­ 52, 177, 180; XI, 1025; Gy. Le Strange, The maları gereken eyâletler olarak, Dast-Maysan ( İbn Lands of the Eastern Caliphate, s. 44 v.dd. Hurdâzbih, BGA, VI 7) veya Bakman Ardâşîr (J. H. Kramers.) (Tabarî, jf, 687) ile birleştirmişlerdir; Eutychius cÜC. [Bk. ûc.J (Patrohgia Graeca, III. 9ll)de aynı şekilde al- üc. «oc veya cÂC b. cAnak (veya Ubuila ’nm Ardaşîr I. tarafından kurulduğunu iddia 'Anâk), Kitâb-ı mukaddes ’teki Ba- eder (bunun için krş. H. H, Schaeder, Isl, XIV, şan’ın dev cüsseli hükümdâtı cög 27 v.dd.), îbn Hurdâzbih, s, 7’de, Peygamber ’in ’un Arapça şekl olup, Kur ân ’da zikri geç­ muasırı olan birinin bir Arapça şiirinde al-Ubulla mez. Tabarî ( I, 500 v.d. ) de onun cüs­ adının geçtiğini kaydeder. İslâm fütûhat tarihine sesinin iriliğinden ve ölümünden bahseder; göre, bu şehir 12 (633) yılında eUtba b. GazvSn 10 arşın boyunda olan Mûsâ, 10 arşın tarafından silâh kuvvetiyle zaptedilmiştir, Bu fâtih, uzunluğundaki asâsıyla cÜc’un topuğuna vurmak şehri Halîfe Ömer ’e „al-Bahrayn, eUmân, Hind için on arşın sıçradı; devin devrilen cüssesi Nil ve ŞIn 'in îimanC olarak tanıtır (ai-Baîâzurl, s. üzerinde köprü vazifesini gördü. 34i), Bu fetih sâyesinde Araplar karşı sahili ( Dâst Şa'âîahI, daha teferruatlı bilgi verir: eÜc, 23.333 Maysan) ve Fırat havâlisi denilen bölgeyi ele ge­ arşın boyundadır. Suyu bulutlardan içer, denizin çirdiler. Basra ’nın gelişmesinden sonra al-Ubulla dibinde yürür, denizden balina çıkarır ve onu gü­ ehemmiyetini kaybetti ise de, bütün Abbâsî dev­ neşte kızartırdı. Nûh, onu gemisinden kovar, tufan rinde büyük bir şehir olarak kaldı. Şehir eski zaman­ onun ancak diz kapağına kadar gelir. 3000 sene lara nazaran, denizden biraz daha fazla bir mesâfede yaşar. Mûsâ 12 Haberciyi gönderdiği zaman, onları bulunmakla birlikte meddin te’sirlerı al-Ubulla başı üzerindeki odun demeti içine koyarak ezmek ’dan daha yukarı taraflarda görülmekte idi. IV.- VI. ister. Fakat, karısının tavsiyesi üzerine, gördükle­ (X.—XII.) asır müellifleri bu şehirden az veya çok rinin korkunçluğunu kendilerini gönderenlere an­ bahsederler: Civarı, övücü ifâdelerle tasvir edil­ latmak için onları geri yollar. eÜc, Benî îsrail kam­ miştir (krş, Yâfcût, I, 97); Nahr al-Ubulla’nm pım gördüğü zaman burayı bir darbeyle parçalayabil­ sâhilleri büyük bir bahçe hâlinde idi ( îbn Havkal, mek için, dağdan büyük bir kaya koparır. Bu esnâda BGA, 11, 160). Dicle, al-Ubulla civarında gemi­ Allah, Hudhûd ’u gönderir.. Kuşların deldikleri kaya cilik bakımından ehemmiyetli idi. Abbâsîlerîn ilk bir gerdanlık gibi eÜc’un üzerine düşer. Mûsâ, zamanlarında orada tehlikeli bir girdab Vardı; burası onu bir darbe ile yere yıkar. bir Abbâsî prensesi hesâbma doldurulan taşlarla aI-Kisâsî, hikâyeyi hârikulâde bir şekilde zengin­ ortadan kaldırıldı. Burada al-ldrlsî (nşr. Jaubert, leştirir: Âdem tarafından kovulan Kabil'in ve I, 364 ) ’nin tasvir ettiği bir deniz feneri inşâ edildi. kız kardeşi cAnâk (cAnâk boylece kadın ismi olur) *ın Makdisî (BGA, III, Il8)*ye göre al-Ubulla annesi tarafından cezalandırılan eÜc, annesini öl­ o zaman Basra’dan daha genişti; burası bez doku­ dürmek için İblis’in attığı taşı havada yakalar, macılığı ve Yaejkübî (BGA, VÎI 36o)’nin bil­ işte bu sebeple annesi ona mükâfaat olarak kuv­ dirdiğine göre de gemi inşâatı ile meşhurdu. Bu yeri vetlilik ve uzun ömürlülük bahş eder. C0c, denizde 443 (I05r) yılında riyâret etmiş bulunan Nâşir-i yürüdüğü zaman sular, onun ancak dizlerine çıkar, Hasrav (Safar-nâma, Berlin, I341» s. 133) de havâ- gezindiği zaman toprak titrer, ağladığı zaman göz­ İisinin hârikulâde güzelliğini canlı bir şekilde tasvir lerinden yaş nehirler gibi akar, bir yemekte iki fil eder; diğer taraftan al-Ubulla ’nm strateji bakı­ yer, senede iki defa uyur, Nemrud devrinde gök­ mından mühim bir nokta olmadığı anlaşılmaktadır. yüzünü zorla idâre etmeye kalkar. Nûh’un gemi­ Burası, 33* (942 ) senesinde olduğu gibi Basra ’daki sinde, onunla birlikte bulunur. Fir’avun ’u Tanrı’ya Barıdî kardeşlere karş. icrââtta bulunan eUmân ibâdete dâvet için Mûsâ tarafından, Fİr’avun’a Yuska vâlİsı tarafından işgâl edildi (krş. Miskavayh, nşr. gönderildiği zaman onun meclisinde IÜc da hazır Amedroz, II, 46); fakat o zaman vukua gelen hâdisele­ bulunuyordu. cÜc, Firavun ’un kızım almak için dev rin gösterdiği gibi al-Ubulla. bu şehir bakımından mü­ gibi kayalarla Benî îsrail kampım yok etmek ister, him bir müdâfaa unsuru olmaktan uzaktı. Anlaşılan fakat Mûsâ tarafından öldürülür. 6 ûc - Od. Bu efsânelerin kaynakları Kitâb-t mukaddes ’te ve bir Efganistan kabartma süste de rastlaşmaktadır. Aggada ’da bulunur. Kitâb-t Mukaddes, 'Ög’un cÜd*un, Şapür I. devrinde (241—272) tanın­ iriliğinden (Deuterön, III, n ) ve yok olmasından dığı ve bu hükümdar devrinde îcad edilmiş olduğu ( Nam. XXI, 33—35 ) bahseder. F. Joljanan, cÖg ’u (AbuTFidâ’, Historia anteislamica, s. 82) söylen­ tufandan kaçan bir firari olarak zikreder ( B. Nidda, mektedir. Bununla berâber, büyük bir ihtimalle 6la); çok defa Lût’un yakalanması haberini İb­ bu âletin barbal olduğu, verilen bilgilerin, âletin rahim ’e götüren kaçak olduğu söylenir {tekoîn, gelişmesi ve muhtemelen göbekteki tablanın deri XIV, 13). Uzun ömürlülüğe bu sâyede kavuşur yerine tahtadan yapılmış olması ile ilgili bulunduğu ( Tekum Rahba, XLII, 8). al~Kisâİ gibi Deut Rabba tahmin edilebilir. îranhlar, ördek (ba() ’in göğ­ (I, 25) da onu Fir’avun sarayına nakleder. B. sü (6ar)’ne benzediği için bu âlete barbal adını Berachöt, 54b eski Ibranice Targum Num. XXI, verdiler (al-ldvârizmi, Mafat İh al-*ulum, s. 238; 35 'te Mûsâ nm onu bîr sıçrayışta nasıl öldürdüğü krş. Lane, Lextcon). j. P. N. Land (Trans. IXth anlatılır. İslâmî efsânede, cÖg ’un kayasım kemiren Congress of Orientalists, 1891, s. 154 h Arap müel­ karıncalar veya kurt yerine Süleyman efsânesinde liflerin bahsettikleri Iran W unun, gerçekte iki tanınan Hudhûd görünür. telli tunbür olduğu kanâatinde idi. Ancak Sâsânî Bibliyografya : TabarI, nşr. de Goeje, san’atınm birçok nümûnesİ, İran *üd ’unun dört I» 500» 501 ('Âc okunuşu için bk. Barth ’m notu, telli olduğunu ( krş. Dalton, Treasures of the Oxas, s. 501); ga'âlabî, JŞTişaş al-anbiya" (Kahire, 1325), 2. tab't, s. 211), göstermektedir ve bu tel sayısı s. 151—153; al-Kisâ’î, Vitae Prophetarum (nşr. diğer kaynaklarla da te’yid olunmuştur (krş. J R A S , Eisenberg), s. 233—235; M. Grünbaum, Neue 1899, s. 59). îbn eAbd Rabbihî, c/£d al-Farid, III, Beitraege zar semitischen Sagetdymde (Leyden, 181 ’den VII. asrın sonunda Irak’ta iki telli bir 1893), s. 180—182. cöd’un bulunduğu bilinmektedir ve VIII—IX. (Bernhard Heller.) asra âit iki telli bir cüd (barbal) Tesmi günümüze UC. f Bk, ELBİSTAN.] kadar gelmiştir (Pezard, La ceramique archatcpıe UCDA. (Bk. ücde.J deVİslam, levha 67). Barbal, islâmiyetten önce, eÜD. [Bk. ûd.J Arap Gassânîler (Ağânî, XVI, IS) ve islâmın ilk ÜD. °UD, Atlas okyanusundan Basra körfezine zamanlarında da Suriyelilerde (ayn. esr., III, 84) kadar uzanan sâhadaki İslâm halkları arasında kul­ başlıca çalgı âleti idi. Grekçe (3dp fk-roe ga­ lanılan en mühim bir çalgı âleti (krş.TUNBÜR, liba şarktan alınmış (Acheiıaeus, Deip., IV, 14) KİTABA, KİŞARÂ). olup (Strabon, Geog., X, III, 17), onun yabancı Arap müellifler, barbal ile cüd arasında tefrik bir adı olduğuna işâret eder. yapmamakta iseler de, iki çalgı arasında esaslı bir islâmiyetten önceki Araplar, mizhar, firarı ve fark olmalıdır. Asıl cüd ’un iki parçadan ibaret bir muvattar adlarıyla tanınan çeşitli 'üd'lar kullanıyor­ gövde ile bir sapı bulunduğu halde, barbal ’m tek lardı. Bu âletler, galiba sâdece deri tabladan yapılmış parçadan yapılmış bir gövde ve sapı vardır. al-Mas- olmaları dışında barbal ’la aynı idiler. Mizhar, Arap eüdî (Murüc, VIII, 88), W un Lamak (Kitab-t lügatçilerin hepsi (ayrıca bk. al-Maseüdl, Murüc, mukaddes, Tekvin, IV. 'deki Lamech) tarafından VIII, 93; al-*îkd al-farlâ, III, 186) tarafından *üd'a îcad edildiğini söylemekte ise de, başka bİr yerde muâdil olarak gösterilmektedir. Bununla berâber XI. (VIII, 99)» bu âletin mucidi olarak umumiyetle asırdaki Glossartum Latİno-Arahicum ’da mazhar Grekierin kabul edildiğini ifâde etmektedir. Mucidi (s. 562) veya mizhar(s. 508) tympanum ile bir olarak Fİsagor, Eflatun, Euclİdes ve Batlamyus da tutulmuştur, fakat bugünkü mazhar bir zilli teftir. zikredilmektedir; bununla berâber, aî-Massüdî, Tan- Ancak, eski Arap lügatçilerinin bu aynîleştırmesİ bîh (BGA , VIII, 129) 'de, „Batlamyus, cüd'dan şüphelidir. VI. asır şâirlerinden îmrü5 al-Kay s bahsetmediğine göre, Grekierin eüd *u bilmedik­ (al-Şalâfıî, var. 13) ve 'Alkarna (Mufazzallyât, leri bedîhîdir", demektedir. Bu çalgının, gerçekten metin, s. 812) mizhar ’ı Öven şiirler söylemişlerdir. de eski bîr menşe'i var idi, Mısır ’da Goshen ’de Mizhar, Nazr b. al-kîâriş ( ölm. 624) *in cüd ’u bulunmuş ve XIX—XX. sülâlelere atfedilmiş olan Irak’tan Arabistan *a ithâl ettiği zamana kadar pişmiş tuğla üzerindeki şeklin, bir cüd ’u gösterip Kureyşîilerde makbul çalgı âleti idi. al-Harbî’ye göstermediği ( Petrie ve Duncan, Hyksos and Israelite göre, kiran da bir *üd olup (çalarken) göğse Cities, s. 38, levha XXXVII, B) belli değildir; bunun yerleştirildiği İçin böyle tesmiye olunmuş idi. Bu Miîâddan önce II. asırdan itibaren Hİnd *de şüphe âlet îmru* aH£ays (aî-Şalâfsİ, var. 15) tarafından götürmeyen nümûnelerİ bulunur (msl. Kalküte da zikredilmiştir. Labîd (ölm. 612 [b.'bk. ]) mu- ’deki Hİndû müzesindeki Bharhut heykeli). Daha Dakar’dan bahseder; bu âlet umumiyetle *üd yeni Hindû benzerleri İçin bk. ]. Am. O S„ olarak kabûl edilmiştir (Lane, Lex., I, 126). Yu­ I, 244, 253; Burgess, Buddkist stupas of Amaravaii karıda bahsedildiği gibi, VI. asnn sonuna doğru and Jaggayyapeta, şekil 7, Buna, Mag, Gen. Cunning- al-Nazr b. al-plsriş, tablası muhtemelen ağaç (eûd ham tarafından British Museum’a verilmiş olan = ödağacı) 'tan olma vasfını taşıyan cüd ’u Irak Od. 7 ’tan Mekke'ye getirdi (al-Mas'üdî, Murüc, III, Malezya gambus ’u için bk. Journal of Straits Branck 93 v.d.). al-Kalbl (ölm. 763), Medine ’de ilk of the RAS, 1904 [nr. 40], s. 13, şekil 5)* Tür­ cüd ’u çalanın Sâ’ib Haşir (ölm. 683) olduğunu kistan ’da kübüz adında, daha iptidaî büyük bir kaydetmektedir (Ağam, VII, 188). 684’e doğru çalgı âleti vardır (Fitrat, Özbek Kilössik Müsikasî, îbn Surayc [b. bk.], Iran tarzında yapılmış ( Ağam, Taşkent, ts., s. 43). Zalzal tarafından VIII. asırda î, 98; krş. Herzfeld, Die Mahrden Don Samana, ithâl edilmiş şekliyle asıl “öd’un, görünüşe göre, 1927’de çizilmiş eü<0 bîr °üd çalıyordu. Bu İran bugün kullanılan âlette olduğu gibi ayrı bir sapı var­ tipi “öd, Zalzal (ölm. 79i [ b. bk. ]) ’în »mükemmel dı; halbuki şimdiye kadar kullanılan barbat veya îran Qüd“ veya “ud şabbüt (Ağanı, V, 24)’u îcad ettiği “öd ’u, bir baştan öteki başa kadar derecelenmiş zamana kadar Araplar arasında aym İtibârı gör­ ve belki kabus gibi tamamıyle oyulmuş tek parçadan dü. Bununla berâber İran cûd ’u, yâni barbat, ibâret idi, ayn sapı yoktu. Zalzal ’m °0d al-şabbût asıl “öd ’un yanında kendi itibârını devam et­ ’u, şabbüt denilen balığa benzediği için böyle isim­ tirdi. Bowen ’ın, Life and Times of °All b. °Isa, lendirilmişti. Arap lügatçîleri tarafından verildiği şekli adlı eserinde kapak süsü olarak yapılmış, X. asır­ ile şabbüt ’un karın kısmı, Zalzal eüd 'unun gövdesinin, daki Elcezîre’ye âİt bir °öd resmi, çok iyi bir barbat armud biçiminden (krş. Engel, Mas. Iıistr. in the South olabilir; aym şey, XIII. asırdaki Cantİgas de Santa Kensington Museum, s. 248 karşısında balık biçimin­ Maria ’larda ( Riano, Noies on earîy Spanish Musİc, deki resim, İspanyolca machete,) çok, yıimurta bi­ şekil 45) çizilmiş olan cüd resmi şüphesiz olarak çiminde olduğu neticesine götürmektedir. °0d ah barbat (krş. cüd veya asıl “öd, şekil 44, b)\ şabbüt ’un bu şekli ile asırlar boyunca İslâm san’atındâ gösterdiği gibi, Londra ‘da Victoria and Albert mü­ devam ettiği görülürse de, barbat ’m dayandığı gövde zesindeki ( The Legacy of İslam, şekil 89 ) X—XI. şüphesiz halk arasında en çok yaygın olan tiptir asra âit Îspanya-Fas kutusu üzerinde çizilmiş cüd resmi ( Lachmann, Mustk des Orients, levha II). Meşhur için de aynı şey söylenebilir. Bu tipte tanınan diğer Endülüslü mûsıkîşinas Ziryâb (VIII-IX. asır) İki çalgı âleti pîpâ ve £a£üs ’tur, Pipâ, denildiğine ’m °ad ’u Bagdad 'da geliştirdiği ve şimdiye kadar göre, Çinlilerin Han sülâlesi devrinden beri kullan­ kullanılan ağaçtan mızrab yerine kuş kanadı tüyünden dıkları (Van Aalst, Chinese Musİc, Şanghay., 1884, yapılmış mızrabı Endülüs’e getirdiği (al-Makkarî, s. 64), balon şeklindeki kİtardır. Bu çalgı XIII. Ânalectes, II, 86 v.d.) iddia edilir. Aynı zamanda asırda Moğullar vasıtasıyla Mezopotamya ’ya gelmiş aî-Kindl ( ölm. 874 ) ve al-Fârâbî ( ölm. 950 ) ’nin, olup, îbn Gaybî (ölm. 1435) onun bir tavsifini bahsettikleri beşinci bir tel icadım da ona atfeder­ vermektedir. Moğul - îran mektebi resimleri ara­ ler, cÜd ’un tellerinin üzerindeki te’sîr (ta'şîr, sında bu çalgının resimleri de bulunur (Mar- krş. mÖoç ) hakkında tam bir açıklama için bk, Fâr- teau-Vever, Miniatures persanes..., 1913, şekil mer, The Influence of Music from Arabic sources, 212 ). al-Mutarrizî (ölm. 1216), Mtz°af [ b. bk, ] London, 1926. dediği bir çalgı âletinden bahs ve onu Yemen °Od' 'un muhtelif kısımlarının, bu devirdeki ad­ halkı tarafından îmâl edilmiş »bir çeşit $unbür" ları şöyle idi: rass (baş, helezon!); malaoi (ses olarak tavsif eder. Tâc at-°arüs müellifine göre, bu tonunu sağlayan kulak); anf (cıvata); İbrik veya çalgı bugün kabus adıyla tanınmaktadır ve Hİcâz’da etmk (sap); avtâr (teller); dasâtîn (tuşlar); muşt kabus, Umman 'da kabbüş, Hadramut 'ta kflnbüs, (ud köprüsü sapı); vach (tabla); cayn (ahenk Türkiye ’de kopuz olarak bilinen çok eski bir deliği); mİzrâb (mızrap), teller ve tuşlarla ilgili çalgı âletidir, al-Mas'üdî ’nin Murüc 'undaki Ya- isimler için bk. mad. MUilKî. Ebad ve diğer tefer­ ramika müzik âletinin veya ‘*hid ruat, al-Kindî (Berlin el-yazm., nr. 5530, var. şeklindeki adları şüphesiz *)y.y adının (l£opuz) 25), al-Fârâbî (d’Erlanger, La musique arâbe, I, yanlış istinsahlarıdır (Farmer, Studies in Oriental 163 ), lf}üön al-$afâ9 (Bombay tabı, 1, 98 ) ve Instruments, s. 59; Hisiory of Arabian Music, s. 6 ). aI-Hvârİzmî ( Mafâtih al-0ulum, s. 238) tarafından Evliyâ Çelebi ( XVII. asır) [yanlış olarak] küpüz ’un, verilmiştir. Şafî al-Dîn “Abd al-Mu’mİn ( ölm. 1293 ) Mehmed II. 'in Hersekoğîu Ahmed Paşa adında bir devrinde cüd ’un beş teli vardı (Carra de Vaux, veziri tarafından îcad edildiğini söyler. O, bunu Le traİte des rapports masicaüx, s. 52 ) ve bu durum Şaştâr 'dan daha küçük, üç telli ve oyuk bir âlet şarkta XVI. asra kadar devam etti. °üd Kamil adı olarak tavsif eder (Travets, s. I / xr, 235). Diğer verilen bu âlet, eski klasik dört telli °üd (cüd kadim) taraftan İbn Gaybî (ölm. 1435) küpüz râmVnm ’dan azıcık daha büyüktü. îran san’atmda cüd 'un beş çift telli olduğunu kaydeder. Artık Türkler tarafın­ çok büyük modelleri mubâfaza edilmiştir. Mûsi­ dan kullanılmayan bu âlet, kpbza, kpboz adıyla Polon­ kîye dâir Kanz al-tuhtaf (XIV. asır) adlı Farsça ya, Rusya ve Balkanlarda yaşamakta ise de, asıl eâd bir risâle ile bunun taklidinden ibâret olan Ahmed olup, barbat tipi değildir. Yeni Hıcâz kabâs ’u, deri bir -oğlu Şükrullah’ın risâlesi, “öd’un îmâli hakkında tabla ve altı telli bir kısımla uzatılmış, küçük karınlı çok teferruatlı bilgi vermektedir. c0d hakkında barbat içîn bk. Farmer, Studies..., s. 72 (hazramî çalgı XVI. asır tarihli bir Magrib risâlesi nüshası, dört âleti için bk. jLandberg, Arabka, ÎII, 15, 29, 113; telli bj‘r âletten bahşetmektedir. (Farmer, An o\d s Od. Moorish Luie Tutor, s. 4 )* Örta-çağ '«Tunun Yeni Dört çift teli olan bu âlet, Türkiye ’de çok tanınır. -çağ '«Tundan farkı (Farmer, Arabic musical MSS. in O, Evliya Çelebi (XVII. asır)’de bahsedilmeme- ihe Bodleian Library, kapakta), İkincisinde perdenin sİne rağmen, tıpkı ismi gibi İtalya'dan alınmış bulunmamasıdır; dört çift telli yeni Fas '«T u hakkında görünüyor. bk. Höst, Nachrichten von Marokps mi Fes (1787 ), Rüd, îranmenşe'lİ olup, bu kelime târ gibi, tel s. 261, levha XXXI ve yedi çift telli âlet için bk. mânasmdadır. Buda cüd âilesinden bir çalgı idi Lavignac, Encycl. de la musique, V, 2927. Ne Russel (krş. Advielîe, ayn. esr., s. 14). İbn Gaybî, bir ( Nat. kist, of Akppo, 2. tabı, 1794 ), ne de Niebuhr rüd faötî (Bodleiane kütüp. Marsh yazmaları, nr. {Reisebeschreibung von Arabien und anderen umli- 828 ) veya rüd §Snf ( krş. Bodleiane kütüp. Ouseîey, egenden Lândem, 1774—r77S) eüİ ’dan bahseder­ nr. 264, krş. Vullers Lexİcon ’daki Rüd Cama) *yi ler; ancak bu yedi çift telli âletin, Villotteau (Des- zikretmektedir. Rüİak ve rüda da zikredilmiştir. cription de YEgypte [1809—1826], I, 847 ve Lane, Evüyâ Çelebi, Şükrüllâh Bey adında biri tarafından Modem Egypiions [1836]) tarafından resmi çizil­ yeni îcad edilmiş bir rüda ’yı tavsif etmektedir. miş ve teferruatlı bir şekilde tavsifi verilmiştir. Bu âlet Çârtâr ile bir tutulmuştur, al-Makkarî Bugünkü Mısır cüd ’u beş çift tellidir ( Darviş Mu- ( Analedes, II, 143 v.d.), al-Şakundî (ölm. 1231) fcammed, Şafâ3 al-avkat; Kahire, 1910, s. 11; Mu- *den naklen Endülüs’teki rü{a ’yı kaydetmektedir. hammed Kâmil al-IHula'î, al-Müslkî al-şarfcî, Kahi­ Bu âlet, Latinlerin rata, rada, rote ’leri ile aynı ola­ re, 1904); bununla berâber, bâzan altı çift telli bilir. şahrüd veya şahrüd, Hakim b. Afıvâs al-Suğdî eüd da vardır ( Lavignac, ayn. esr., V, 2785 ). Suriye tarafından 912 ’de îcad edilmiştir (Mafafib ol­ ve Filistin* de XIX. asrın başında yedi çift telli bir culum, s, 237; krş. Kosegarthen, Lib. cani., s. 43 ve âlet kullanılıyordu ( Muşarha, Risâlat al-$thâbîya); Carra de Vaux, ayn. esr., s. 16). Bu âlet, Fârâbî ancak bugün bu âlet, yerini beş çift tellisine terk zamanında üç oktavlık bir tiz ile pes arasındaki etmiştir ( Dalman, Pâlastinischer Divan, M F O B, perdelerin mecmuuna sahipti (d’Erlanger, ayn. VI, levha III; ZDPV, L, levha 4). Türkiye, esr., s. 42 )• İbn GaybI, bu âletin on çift teli bulun­ beşi çift ve biri tek olan altı telli eüd *u tercih etmiş­ duğunu, alelâde cüd ’dan iki kat uzun olduğunu tir (Lavignac, ayn. esr., V, 3017; Fahrî Bey, Na­ kaydetmektedir. Tarab al-futüb ve {arab zür, ibn zarî ve ilmı tıd dersleri, İstanbul). fÜd numuneleri Gaybî tarafından tavsif edilmiştir. Bunlardan ilki­ birçok müzede (South Kensington, London, nr, nin altı çift teli vardı ( krş. ZD M G , XX, 492 ’deki 689/69; Bruxelles, nr. 164; New York, nr. 378) {arab rüb). Tarab adına Hindistan’da hâlâ bir bulunur. Avrupa, bu âleti ve adı ( al-cûd, Portekizce âlette rastlanmaktadır (Shahinda, ayn. esr., s. 79). alaud, İspanyolca latıd, Fransızca luth, Almanca Tarab muhtemelen -Avrupa’daki tiorba ’mn aslı laute, İngilizce Luie) ’m Araplara borçludur. idi ( Farmer, Historical Facts for ihe Arabian musical cÜd un diğer modelleri arasında İubfat al~cüd, Inflaence, s. 144). Avzân da aynı şekilde Ibn Gaybî kuvîtra, lavta, rai, şahrüd, {arab, al-faiüb, {arab tarafından tavsif edilmiştir. Bu, Mısır Türk Mem- zür, Avzân, ruböb, muğnî, şidirgü ve rüh afzâ vardır. lükleri devletinde kullanılan yaygın bir musikî âle­ Tubfat al-cüd, Ibn GaybI tarafından, normalin yan­ tidir (al-Makrîzî, Hist. des Sult. Mamtouks, I/ı, sından daha küçük cüssede bîr cüd olarak tavsif 136). Ibn Gaybî’nin bunu üç telli '«Tlar arasında edilmiştir. Kuvîtra veya Kuvîşra ’nm karın kısmı sıraladığına ve Türk saz şâirlerinin ağaçtan bir daha küçük ve daha az derindir; bu kısmın sapı, mızrab ile çaldıklarını söylediğine göre, bu, gerçek­ kendisine yanlamasına tutturulmuştur; halbuki eüd ten Quatrem£re’in düşündüğü gibi bir davul değildir. 'da bu sap kaim zaviye teşkil edecek şekilde tesbit Rubâb (cüd) ’ın, rabâb (yedi telli keman, viyola) edilmiştir. Bu âlet, bütün Fas’ta revaçta olup, dört ’dan ayırdedilmesİ gerekir. Ruböb, kabarık bir gövde çift teli vardır ( Salvador-Daniel, La musiyae arabe, ve ortasından eğik bir karın kısmı ile donatılmış olup, 1879, s. 81 ; Christianovritsch, Esqui$se historique Iran ve Şark Türklerinin çalgısıdır. XII. asır Iran de la musique arabe, s. 30, resim 4 ). Bu ad, X. asır­ rubâb (yanlış olarak rabâb şeklinde basılmıştır)’ı için dan itibâren müslüman Ispanya ’da kullanılan kl~ bk. The Legacy of İslam, Arnold ve GuıIIaume, tara veya kjlşâra *nın (halk dilinde) bir küçültme şekil 90 Farsça Kanz al-tuhaf (XIV. asır) şeklidir ( krş. ah clkd al-farld). Makkarî ( Analec- adlı eserde uzun boylu tavsif edilmiştir. Üst tes, II, I44)*de zikri geçen, al-Şakundî (olm. tablanın arka kısmı deriden olup, üç çift tel takıl­ 1231) sİ, hiç şüphesiz ojîu" ’dir (krş. Dozy, mıştır. Ibn Gaybî, bâzan buna dört veya beş çift Suppl. Dici. Arabes ve Fagnan, Add. aux Dict. telin takıldığını da ifâde etmektedir. Bu çalgının Arabes). XI. (Seybold, Gloss. Lat. -Arabicum) Iran ’da modası geçmiştir. Bununla berâber o, Tür­ ve XIII. (Schiaparelli, Voc. in Arabico) asırlarda kistan ’da eski itibârım devam ettirmektedir. Ancak kfiiysâr ve kaysara kelimeleri, Latince cİthara (ka~ orada, üç basit ve bir düzine âbenk teli ile tecbiz vîira nümûneleri için bk. Bruxelles, nr. 292—295; edilmiştir ( Fitrat, ayn. esr., s. 42 )• Bu çalgı Hind ’e New York, nr. 401; Paris, nr. 852 ) kelimesi ile aynı (Day, ayn. esr., s. 128) ve Çin’e (Lavignac, ayn. tutulmuştur. Lav\a, kuvîtra *ya benzer bir âlet idi. esr., I, 179) götürülmüştür. Muğnî veya müğnî, Safî OD - UGANDA. 9 al-Dîn cAbd aI-Muam»n (ölm. 1294) tarafından E$quİsse historique de la musique arabe (Cologne, îcad edilmiştir. Bu bîr çeşit iri cüd olup, tavsifi, 1863); Delpbin ve Guin, Notes sur la poesie et Kanz al-tubaf (XIV. asır)’ta, İbn GaybI’de la musique arabes dans le Maghrib algerİen ( Paris, ve Evliyâ Çelebi ’de bulunmaktadır. Resmi ve diğer 188Ğ); Sacbsse, Palâstinensische Musikinsln/r ayrıntılar İçin bk. Farmer, Studies in Orienlal musi­ menle (ZDPV, L ), Leipzig, 1927; Advielle, cal Instruments, s. 14 v.d. ve karşı sabife İbn Gaybî La musîque chez les Persans en 1885 (Paris, 1885); 'deki yazılış şeklî ile şidirgü (krş. Sachs, Lexihpn Ankermann, Dıe afrikanischen Musikinstnmenie, ’da şidür gür kelimesi) tablasının yarısı deri ile kaplı Leipzig, ts.; Bonannî, Gabineiio armonica ( Roma, olup, uzatılmış bİr âlettir. Dört teli olup, denildiğine 1722); Bü 'Ali, Kaşf a/-/CıVıa% Cezayir, I9°4* göre bilhassa Çin’de kullanılmakta idi. Rüb afzamn El yazması eserler: al-Kindi, altı çift ipek ve madenî tel takılmış yarım küre şek­ British Museum ’dakı yazma, Or. 2361, var. linde bir karın kısmı vardı. İran san'atında, yarım 165; Berlin yazmaları, nr. 5503, var, 318, 5530, küre şeklinde gövdeli birçok âlet bulunmaktadır var, 25; İbn Sînâ,al-Şifû1, Indİa Office yazmaları, (Pantheon, 1929, s. 173; Mmchener Jahrbuch der nr, 1811, var. 173; al-Nacût, Bodleian yazması, bildenden Kunst, 19u, l, I51)- Marsh, nr. 521, var. 168b; İbn Zayla, Britisb Bibliyografya : Matbu eserler: Museum yazmaları, Or. 2361, var. 235: Şafî al- Farmer, Studies in Orİental musical Instruments Dîn, Kîtâb al-adoâr, British Museum yazmaları, (London, 1931); ayn. mil., History of Arabian ■ Or. 136, var. 18; al-Şirâzî, Durrat al-iac, British Music ( London, 1929); ayn. mil., An old Moorİsh Museum yazmaları, Add. 7^94; al-Amulî, Nafa'is Luie Tutor (London, I932); Sachs, Reallexik°n al-funun, Britisb Museum yazmaları, Add. 16827, der Musikinstrumente (Berlin, 1913); Lach- var. 44° î Bar cilm-i müşlkû John Ryland kütüp, mann, Musik des Orients ( Breslau, 1928); Land, nr. 346 (Farsça), var. 73: $arh Mavlânâ Mubâ- Recherches sur l'hisloire de la gamme arabe ( Actes rakşüht Britisb Museum, Or. 2361; British Museum, du VRma Congres Intern. Orient., 1883) Leiden, Or. 9649 (musikî âletleri hakkında); Kanz al- 1883,* ayn. mil., Remarks on the earliest Deoe- tuhaf, British Museum, Or. 2361, var. 261b; lopment of Arabic music (Trans. IX.ih. Congr. İbn Gaybî, Cami0 al-all}ân, Bodleian kütüp., Orient,, 1892), London, 1893; Kosegarten, Alii Marsh, nr. 826, var. 76b (ayrıca bk. aynı kütüp., Ispahanensis Liber cantilenarum magnus... ( Greifs- Mufataşar al-alfaan ve Makâşid al-alhân); al- wald, 1840—1843); d’Erlanger, La masique Curcânî, Mcdgalld al-aulüm, British Museum, Or. arabe, I, al-Fârabî (Paris, 1930); Carra de Vaux, 3143, var. 27b; al-Haytaml, Kaff al-raeâc, Berlin Le traite des rapports musicaux.... par Safi ed-Dîn yazm., nr. 5517- eAbd al-Mumm (Paris, 1891); Ronzevalle, Un Zikri geçen mûsikî âletlerinin traite de musique arabe moderne (M F O B , VI), koleksiyonları: South Kensington, Lon­ Beyrut, 1913; E. Smith, A treatise on Arab don: Engel, Descriptive Caialogue of the musical Music (JAm.OS, I), Boston, 1847; Hvârizmî, Instruments İn the South Kensington Museum, Mafâtîht al-culüm, nşr. Van Vloten, Leiden, 1895; London, 1874: New York: Catalogae of the Crosby İhvan al-Şafâ0, Rasa’û (Bombay, 1887'—1889); Brown Colleciîon of musical Instruments, New Dte Abhandlungen d. Ichvoân es-Şafâ3... (nşr. Diete- York, 1904—1905; Brüksel:Mahillon, Caialogue.,.. rici), Leipzig, 188Ğ.; Darvîş Mu^ammed, Şöfa* du Musee Instmmental du Conservatoİre Royal al-avkat (Kahire, 1910); CAİİ Na^î Hân Vazîrî, de Mmique, Gent, ts.; Paris: Chouquet, Le Musee TâHîmât mûsiki: Dastûr târ (Berlin, ts.); La du Conservatoİre National de Musique. Catalogae Borde, Essai sur la musiqm ancienne et modeme deşer., Paris, 1884, V. Pıllaut’nun Supplement'lan (Paris, 1780); Descriptİon de l'&gypte, etat moderne ile, Paris, 1894, 1899, 1903, (Paris, 1809—1826): Kiesewetter, Die Musik (H. G. Farmer.) der Araber (Leipzig, 1842); Soriano-Fuertes, UFRÂNÎ. [Bk. vefrâm,] Mûsica Ârabe-Espanola... (Barcelona, 1853); UGANDA, Şarkî Afrika’da Ekvator böl­ F6tis, Histoire generale de la musique, Paris, 1869 gesinde, Victoria gölünün şimâline doğru —1876, II (son İki müelliften ihtiyatla fayda­ uzanan bir ülke olup, adını îngİliz Milletler lanıl malıdır ); Helmholtz, ön the Sensations of Topluluğuna bağlı Buganda Bantu krallığından Tone..., trc. A. J. EIlis, 3- tab., London, 1895: almıştır. Uganda’nın Svahii dilindeki adı „Bagandalar Rıbera, La mûsica de las cantigas.. (Madrid, ülkesi” mânasında olup (u ön eki ,,-in ül­ 1922); Uspensky, Klassicheskaya Muzykfl Uz- kesi” nİn aynı mânada Bağanda ’daki bü kelimesiyle bekpü (Soüieisky Uzbekistan), Taşkent, 1927; yer değiştirmesinden gelmiştir), başlangıçta, 1862 ’de Uspensky ve Belaiyev, Turkmenskaya Muzyka j. H, Speke tarafından keşfedilen Mutesa krallığı (Moskova, 1928); Fitrat, Uzbîk Kilâssik Musi­ için kullanılırken, Buganda ’da İngiliz nüfuzunun kisi (Taşkent, 1927); Salvador-Danîel, La mu- tedricen genişlemesiyle müstemlekenin bütününü siyue arabe (Cezayir, 1879); Chrİıtİanowitsch, ifâde eder olmuştur.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.