CLIVE CUSSLER KISKAÇ TÜRKÇESİ: Esat Ören Kitabın Orijinal Adı: DRAGON GİRİŞ DENNINGS'İN ZEBANİLERİ 6 Ağustos, 1945 Shemya Adası, Alaska Şeytan sol elinde bir bomba tutmuş, sağında çatalı, hin hin sırıtıyordu. Kaslarıyla yarım ay biçimindeki gözleri o denli abartılmış olmasa daha korkutucu görünebilirdi. Bu çizgilerle cehennem hakanından beklenen o şeytanca ifade gitmiş, olsa olsa, miskin bir cine benzemişti. Ama yine de üstünde geleneksel kırmızı giysisi, kurallara uygun boynuzları ve uzun, çatallı kuyruğu yerli yerindeydi. Tuhaflığı, pençe gibi ayaklarının tırnaklarıyla kavradığı, üzerinde 24 K yazılı altın külçeydi. B 29 bombardıman uçağının gövdesinde çember içine alınmış bu resmin altında ve üstünde siyah harflerle Dennings'in Zebanileri yazılıydı. Adını komutanı ve personelinden alan uçak Bering Denizi'nden güneye doğru, Aleutian Adaları'na kadar bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında, yapayalnız bir hayalet gibi yatıyordu. Portatif lambalar uçağın açık karnını aydınlatırken, yer personelinin gölgelerini de pırıldayan alüminyum gövdesine yansıtıyordu. Karanlığın içinde birbiri ardına patlayan şimşekler bu sahneyi daha da ürpertici yapmaktaydı. Binbaşı Charles Dennings, elleri deri uçuş ceketinin ceplerinde, sağ iniş takımlarının çift lastiklerinden birine yaslanmış, çevresindeki faaliyeti izlemekteydi. Bütün bu alan silahlı jandarmalar ve K9 nöbetçileri tarafından korunurken, küçük bir kamera ekibi de olayı kaydetmekteydi. Vinç tombul bombayı büyük bir dikkatle B29'un genişletilmiş bomba bölümüne yerleştirirken Dennings'in içinde kıpır kıpır bir huzursuzluk vardı. Bomba çok büyük olduğu için özel olarak açılan bir çukurdan uçağa çekilmesi gerekmişti. Avrupa'da iki yıl içinde 40’ın üstünde başarılı uçuş yapmış en iyi pilotlardan biri olan Dennings ömründe böylesine müthiş bir şey görmemişti. Bir ucunda, nedense iliştirilmiş yüzgeçleri olan, aşırı şişirilmiş bir futbol topuna benziyordu. Yuvarlak balistik kaplaması açık griye boyanmış, ortasından tutturan mandallarıysa muazzam bir fermuar gibiydi. Yaklaşık üç bin mil taşıyacağı bu şey Dennings'i düpedüz korkutuyordu. Havaalanında bombayı monte eden Los Alamos'lu uzmanlar Dennings ve personeline önceki gün bir brifing vermişlerdi. Trinity'deki deneme patlamasının filmlerini izleyen bu gençler bütün bir kenti yok edebilecek tek bir silahın gücünü görünce şaşkınlıktan donakalmışlardı. Dennings bomba bölmesinin kapakları kapanana dek orada bir yarım saat daha öylece kaldı. Atom bombası yüklenmiş ve güvenliği sağlanmıştı; uçak yakıt almış, kalkışa hazırdı. Dennings uçağını çok seviyordu. Havadayken o kocaman, karmaşık makineyle tek vücut oluyorlardı. Kendisi beyinken, uçağı da gövde oluyor, tam tanımını yapamayacağı bir birleşme gerçekleşiyordu. Oysa şimdi, yerde durum bambaşkaydı. Projektörlerin ışığı ve buz gibi yağan yağmurun altında gümüş bir hayalet gibi parıldayan sevgili uçağını kendi tabutu gibi görüyordu. Bu tatsız düşünceyi kafasından kovup hızlı adımlarla personeline son brifingin verileceği kulübeye yürüdü. İçeri girip şen, yuvarlak yüzlü, pos bıyıklı bomba subayı Yüzbaşı Irv Stanton'un yanına oturdu. Stanton'un öbür yanında, ayaklarını uzatarak oturmuş Yüzbaşı Mort Stromp vardı. Dennings'in ikinci pilotu olan bu adam ağırkanlılığıyla tanınan, rahatına düşkün bir güneyliydi. Hemen arkasında seyrüsefer Teğmen Joseph Arnold ile uçuş sırasında bombayı kontrol edecek olan silah subayı Deniz Binbaşı Hank Byrnes oturuyordu. Brifingin bu bölümünde bir istihbarat subayı hedeflerin hava fotoğraflarını gösteren bir pano açtı. İlk hedef Osaka'nın sanayi kesimiydi; eğer yoğun bulutla karşılaşılırsa yedek hedef, tarihi bir kent olan Kyoto'ydu. Hedef bölgede bomba subayının vereceği yönde uçuş tavsiye edilirken, Stanton da telaşsızca not tutmaktaydı. Meteoroloji uzmanı bir subay hava durumunu gösteren haritalar üstünde hedeflerin üzerinin parçalı bulutlu ve hafif pruva rüzgârlı olabileceğini açıklayıp, Kuzey Japonya üzerinde türbülans olasılığı için Dennings'i uyardı. İşi sağlama almak amacıyla bir saat önce kalkan iki B29 önden gidip, uçuş rotasındaki hava durumunu ve hedefler üzerindeki bulut örtüsünü gözle görüp rapor edeceklerdi. Polarılmış kaynakçı gözlükleri personele dağıtılırken Dennings kürsüye çıktı. Sizlere maç öncesi moral traşı atacak değilim, derken adamlarının yüzünde rahatlamış gülümsemeleri fark etti. Bir yıllık eğitimi bir ay gibi kısa bir zamana sıkıştırdık, ama bu görevin üstesinden gelebileceğinizi biliyorum. Haddim olmayarak şunu söylemek isterim ki, sizler Hava Kuvvetleri'nin en iyi uçuş ekibisiniz. Eğer üstümüze düşeni yapabilirsek pekâlâ bu savaşı sona erdirebiliriz. Sözlerini bitirince başıyla bir işaret verdi ve üs papazı başarılı ve güvenli bir uçuş için kısa bir dua okudu. Ekip kulübeden çıkıp bekleyen uçağa doğru yürürken, Manhattan bomba projesi başkanı Orgeneral Leslie Groves un özel yardımcısı Orgeneral Harold Morrison, Dennings'in yanına geldi. Morrison bir an Dennings'in yüzüne baktı. Pilotun göz kenarlarında yorgunluk okunuyordu, ama yine de görevinin önemiyle gözlerinin içi pırıl pırıldı. Orgeneral elini uzattı. İyi şanslar, Binbaşım. Sağ olun, efendim. Başaracağız. Bundan hiç kuşkum yok, dedi Morrison güvenli görünmeye çalışarak. Dennings'den bir karşılık gelecek diye bekledi, ama pilot susmuştu. Bir anlık tuhaf bir sessizlikten sonra Dennings sordu. Neden biz, Orgeneralim? Morrison belli belirsiz gülümsedi. Ekipten çıkmak mı istiyorsun? Hayır, adamlarımla birlikte bu görevi yerine getireceğiz. Ama neden bizi seçtiniz? diye yineledi Dennings. Bağışlayın efendim, fakat bir atom bombasıyla Pasifik'i aşmak, bunu Japonya'nın ortasına bıraktıktan sonra deposunda birkaç damla yakıtla Okinawa'ya iniş yapmak için bütün Hava Kuvvetlerinde güvenebileceğiniz tek uçuş ekibi olduğumuza inanamıyorum. Sana anlatılanlarla yetinmen daha iyi olur. Böylece yakalanıp işkence görürsek büyük sırrı açıklayamayız, değil mi? Orgeneralin gözleri ciddileşti. Sen de, adamların da hesabı biliyorsunuz. Her birinize öldürücü dozda siyanür kapsülü verildi. Eğer düşman sınırları içinde uçağınız düşer ve sağ kalırsanız, ağzınızı iyice açıp, yutun, diye talimatı ezberden söyledi Dennings. Peki, neden bombayı denize bırakmıyoruz? Hiç olmazsa bizim gemiler tarafından kurtarılma şansımız olur. Morrison hayır anlamında başını salladı. Silahın düşman eline geçme olasılığı, ne denli az da olsa, söz konusu edilemez. Anlıyorum, diye mırıldandı Dennings. O halde öbür seçeneğimiz, eğer Japon toprakları üstünde avcı uçakları tarafından vurulacak olursak, bombayı israf etmektense, uçağı hedefe yöneltip patlatmak. Morrison pilotun yüzüne baktı. Bu bir kamikaze saldırısı değil ki. Senin ve adamlarının yaşam güvenliğini sağlamak için akla gelen her türlü önlem alınmıştır. Güven bana, evlat. 'Ana Soluğu'nu Osaka'ya bırakmanız hiç zor olmayacak. Dennings az kalsın ona inanacak, bir an için Morrison'un bu güven verici sözlerine kanacaktı, fakat adamın gözlerinde ve sesinde gizlemeye çalıştığı endişeyi sezmekte gecikmedi. Ana Soluğu... diye yineledi Dennings, sanki büyük bir dehşetten söz eder gibi. Hangi çarpık ruhlu bombaya böyle bir şifre adı bulmuş ki? Morrison n'apalım anlamında omuz silkti. Yanılmıyorsam, Devlet Başkanı. Yirmi yedi dakika sonra Dennings pilot koltuğuna oturmuş, cam sileceklerinin giderek artan yağmurla savaşma bakıyordu. Görüş uzaklığı 200 metreyi ancak bulmaktaydı. Her iki ayağı da frenlere basmış durumda, motoru 2200 rpm'ye çıkardı. Uçuş mühendisi Çavuş Robert Mosely dört numaralı dış motorun 50 devir yavaş döndüğünü bildirdi. Dennings bu raporu dikkate almamaya karar verdi. Bu hafif devir düşüklüğü, belli ki rutubetli havadandı. Motorları rölantiye aldı. Dennings'in sağındaki ikinci pilot koltuğunda Mort Stromp kontrol kulesinin kalkış izni üzerine flaplan indirdi. Bel taretlerindeki iki görevli flapların kapanışını rapor etti. Dennings interkoma uzanıp düğmesini açtı. Pekâlâ, çocuklar, işte kalkıyoruz. Gaz kolunu yavaşça iterek motorları yine çalıştırdı, bu arada oluşan muazzam torku dengelemek için sol motorlara sağdakilerden fazla güç verdi. Sonra da frenleri boşalttı. Depoları 7000 galon yakıtla dolu, ön bomba bölmesinde 6 tonluk bir bomba, on iki kişilik mürettebatıyla Dennings'in Zebanileri 68 tonluk ağırlığıyla ilerlemeye başladı. Yaklaşık 8.5 tonluk fazla yükü vardı. 3.350 inçküp hacmindeki Wright Cyclone motorlar toplam 8.800 beygir gücüyle 5.5 metre uzunluğundaki pervaneleri çevirirken egzozlardan fışkıran mavi alevlerle dev bombardıman uçağı karanlığın içinde kükremekteydi. Uçak yürek sıkıştıran bir yavaşlıkla hız almaya başladı. Volkanik kayalardan yapılan uzun pist 25 metrelik bir yükseklikle denizin üzerinde son bulmaktaydı. O anda patlayan bir şimşek pist boyunca sıralanmış ambulansları ve itfaiye araçlarını ürkünç bir mavi ışığa boyadı. Hız 80 mile varınca dümen kontroluna tam sahip olan Dennings sağdaki motorlara da tam güç verdi. Zebanileri mutlaka havalandırma kararlılığıyla lövyeye sımsıkı yapıştı. Pilotların önünde, uçağın en burun tarafında bomba subayı Stanton, altındaki pistin giderek tükenişine endişeyle bakıyordu. Her zaman uykulu gibi görünen Stromp bile koltuğunda dimdik oturmuş, siyah pistin denize dönüşeceği renk değişikliğini görebilmek için boşu boşuna karanlığı zorluyordu. Pistin dörtte üçü bittiği halde uçak hâlâ yere yapışmış gibi gidiyordu. Zaman göz açıp kapayana kadar geçiyor, herkes kendini büyük bir boşluğun içine uçar gibi hissediyordu. Derken, birden pist sonuna park edilen ciplerin farları yağmur perdesi içinden çıkıverdi. Aman Tanrım! dedi Stromp. Kaldır şunu! Dennings bir üç saniye daha bekledikten sonra lövyeyi yavaşça göğsüne doğru çekti. B29'un tekerlekleri boşta kaldı. Havada daha on metre gitmemişti ki, alttaki pist kayboldu ve uçak ürperti veren suların üstünde debelenmeye başladı. Morrison radar kulübesinin dışında dört adamıyla birlikte yağmur altında dikilmişti. Uçağın kalkışını gözleriyle görmekten çok aklında yaşamaktaydı. Dennings'in frenleri boşaltmasından kısa bir an sonra uçak karanlıkta görünmez olmuştu. Elleriyle kulaklarını kabartıp motorun giderek uzaktan gelen sesini dinledi. Ses zayıftı. Ancak çok usta bir uçak mühendisi ve makinisti bir değerlendirme yapabilirdi ki, Morrison her iki niteliğe de sahipti. Motorlardan birinde bir arıza vardı. 18 silindirinden biri ya da birkaçı devamlı ateşleme yapmıyordu. Morrison korku içinde uçağın kalkamayacağını gösteren bir işaret dinledi. Eğer Dennings'in Zebanileri kalkış sırasında düşecek olursa adada canlı olan her şey birkaç saniye içinde kömür olurdu. Derken, açık duran kapıdan radar operatörünün sesi duyuldu. Havalandılar.
Description: