ebook img

İsmail Hami Danişmend-İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt 1 PDF

2076 Pages·2016·22.37 MB·Turkish
by  
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview İsmail Hami Danişmend-İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt 1

İsmail Hami Dânişmend -İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt 1 İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Ve Müellifi hakkında Şahısların, bilhassa ansiklipedilere geçen ve haklarında eserler yazılan kişilerin hayat hikâyeleri gibi bazen eserlerin de bir hayat hikâyesi meydana geliyor ve bir biyografisi teşekkül ediyor. Bu gibi hikâyeler ve biyografiler -ister şahısların, ister eserlerin olsun- zamanını, çevresini, toplumun hâlini, telâkkilerini, zihniyetini de, dar bir sahada da olsa, fakat iyice aydınlatmağa yarıyor. Biz burada, dünyamızdan bir çehre olarak artık silinmiş olan fakat eserleriyle yaşamak bahtiyarlığına erenlerden İsmail Hâmi Dânişmend ’in ikinci baskısını yaptığımız (İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi) nin de bir hikâyesi, 25 yıllık bir biyografisi ve (Çileli kitaplar) arasında bir yeri vardır. Bu eserin hazırlanıp neşredilmesine müellifi ile 7 Aralık 1944 de bir anlaşma imzalanarak karar verilmişti. Fakat Hâmi Bey eserin son cildini teşkil eden 4. cildin 470 inci sahifesinde «bu dört cildin telifi 1943 senesi 14 Ağustos Cumartesi gününden 1952 senesi 20 Nisan Pazar gününe kadar 8 sene, 8 ay, 8 gün sürdü» diyor. Bu kayda göre bizimle vardığı anlaşmadan bir yıldan fazla bir zaman evvel bu eser üzerindeki çalışmalarına başlamıştır, ki bu devre daha evvel Tasvir Yayınları ile yaptığı anlaşma devresine aittir. Fakat o zaman meydana getirilmek istenilen; kısa tarihlerin dizisinden, izahsız ve cep kitabı boyu tek cildten ibaret bir eserdi ve tatbikatta mesafe katedilememişti. Biz, İsmail Hâmi Beyle müşterek dostlarımız olan Abdülkadir Karamürsel ve Sadettin Arel’in himmet ve delâletiyle bir araya gelip konuyu hep birlikte ele alınca, ciddî bir müracaat eseri olarak her Türk’ün, her münevverin başvuracağı bir esaslı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, izahlı olarak, ve işin gerektirdiği seviyede ve ölçüde meydana getirilmesine karar verdik. Fakat bu kararın tatbik mevkiine konulması ve başarılması son derece güç bir işti. Bunu, İsmail Hâmi Dânişmend ’in sırtına olduğu gibi yüklememiz ise gerçekten bir insafsızlık, onun da bu teküfi kabûl etmesi gerçekten bir cesaretti. O sırada elinde bulunan ve bir yıldan fazla emek harcıyarak meydana getirdiği, bir kısmı dizili kolonlar haline getirilmiş olan müsveddeleri, kararlaştırdığımız plân muvacehesinde fazla bir değer ifâde etmiyordu. İşe yeniden başlamak icabetti. Eserin birinci cild esas metni sahifeleri basılıp henüz tamamlanmış ve sıra endekslere gelmişdi ki, o cildi içine alan zamanın Sadrıâzamlarını, Şeyhülislâmlarını, Kaptan-ı Deryâlarını ve diğer Devlet erkânını biyografileriyle birlikte esere ilâve edilmesi fikrini ortaya attım. Kronolojide sık sık adları geçen bu erkânı okuyucunun tanıyabilmesi için elinde toplu bir müracaat kitabı bulunmadığından bu erkân cetvellerini esere ilâve etmek faydalı olmaktan da ileri yâni bir zaruretti. Müellif de bu zarureti kabul etti. İsmail Hâmi, kendi çetin karakterine uygun çetinlikte bir dev işle esasen karşı karşıya idi, yeni kararımızdan sonra âdeta bir savaşa girdi. Onun bu savaşı dördüncü cildin ana metinlerinin ikmâline kadar (Nisan 1952); son kısımların ikmâli de 13.IX.1954 tarihine kadar sürdü. Bu hesaba göre İsmail Hâmi bu eser için 8 sene, 8 ay, 8 gün değil, iki yıl şukadar ayın ilâvesiyle (tamam onbir yıl) çalışmıştır. Kendisi 1892 doğumlu olduğuna göre işe 51 yaşında başlamış, 62 yaşında ikmâl etmiştir ki, bu eseri, hayatının olgun çağının mahsûlü olmuştur. Eserlerinin listesi tetkik edilince görülür ki, bu onbir yıl içinde İsmail Hâmi Dânişmend başka esaslı bir eser vermemiş, sadece Türkiye Yayınevi’nin tarih serilerinin hazırlanmasında, transkripsiyonların tashihinde ve nezaretinde emeği geçmiştir. İkinci Dünya Harbini takip eden ve Türkçülerin mahbeslerinden kurtuluşuyla birlikte kol kol başlıyan Türk tarih ve edebiyatı çalışmaları 10 yıldan fazla sürmüştür. Burada hemen teessürle kaydedeyim, ki hazırlanmış olan yüz kadar eser, bir kaçı müstesna, transkripsiyonları yapılmış fakat basılmamış olarak durmaktadır. Bunun sebeplerini burada araştıracak değiliz. Burada, o eserler arasında sadece (İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi) söz konusu olduğuna göre, bu büyük eserin 4. cildi tamamlanıp satışa çıktığı zaman başından geçen bir (olay) ı, hayat hikâyesini tamamlayabilmek için, kaydedeceğiz. Yeni Yayınlar dergisinin sahibi bibliyografya uzmanı Mercanlıgil bir Ankara gazetesinde (1955 yılının çileli kitapları) umumî başlığı altmda yazdığı makalelerin ilkini (Yakılan Kitap) diye bu Kronoloji’ye hasretmişti. Muharrir, yazısında 22 Temmuz 1955 tarihli gazetelerde çıkan yazılardan başlıyarak bir ay kadar Basında sürüp gelen münâkaşaları kronolojik bir sıra üzerinden pasajlar vererek belirttikten sonra ; «ileride, konuyu ele alacak tarihçi, bu kitap vesilesiyle beliren bir çok meselelerde, fikir hayatımızı derinlemesine tetkik için ip uçları bulacaktır. Onu yanıltmamak vazifemizdir.» «Eser, Osmanlı Tarihini 1924 yılına kadar işlediği halde Atatürk’ün adını hiç anmıyordu. Meziyetleri de vardı. Osmanlı Tarihinin en mühim olaylarını sıra ile veren bir kaynaktı. Bilhassa Eski Türk harflerini bilmeyen ve Osmanlı Tarihinin seyrini bir kül hâlinde takip etmek isteyenler için yegâne müracaat kitabı olacaktı.» «15 gün kadar kitabı masamın üzerinde beklettikten sonra nihayet radyoda İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi’nin son cildini teşkil eden 4. cildin çıktığını kitap saatinde haber verdim. Bir hafta sonra basında ilk yazı Akis dergisinde çıktı, bu da benim bir yazımdı. Onbeş gün sonra Türk Sesi gazetesinde Nahit Sırrı Örik’in bir yazısı çıktı. Bu yazıda eserin bir iki zühulüne işaret edildikten sonra methediliyordu. Dördüncü yazı Behçet Kemal Çağlar tarafından yazılmıştır.» Mercanlıgil böylece devam ederek hem genişleyen alâkayı ve hem şiddetini arttıran tepkiyi anlatıyor. Bütün bu yazılar ve neticede 4. cildin ve sadece kapağının bir kutu içinde bir kısım öğrenciler tarafından yakılması olayı ile sonuçlamyor. O zaman bu bir kısım öğrenci gerçekten kitabın sadece dış örtü kabını yakmışlar ve her nedense kitabı son dakikada yakmağa elleri, gönülleri varmamıştır. Bununla beraber olay bir (kitabı yakma olayı) olarak söylenip ve böylece bizim toplum ve kültür hayatımıza kaydolunmuştur. O günden sonra konu şekil değiştirmiş ve (kitap yakma-fikre karşı yumruk) gibi başlıklar altında epeyce bir zaman devam etmiş bunlara Amerikadan dahi katılanlar olmuştur. 15 Kasım 1955 tarihli Forum dergisinde Kaliforniya’dan gönderilmiş, Sami Nabi Özerdim imzasını taşıyan bir makale yayınlandı. Makalenin başlığı «kitap yakanlara katılmayınız» idi. Bu söz Eisenhower’in 14 Haziran 1953 de bir Kollejde yaptığı mühim bir konuşmanın başhğından alınmıştı. Konuya şöyle giriliyordu: «İsmail Hâmi Dânişmend ’in izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi adlı eserinin 4. cildi, dedikodulara sebep oldu. Bunu gazetelerden öğrendik. Dânişmend , Kronolojisini 1924’e kadar yâni hilâfetin kaldırılmasına kadar getiriyor. Fakat 1919-1923 yılları arasında Ankara Hükümetinin yaptıklarından söz açmıyor. Kronolojinin yalnız Osmanlı Devletine ait olan olayları içine aldığını, Türkiye Cumhuriyetini (bu arada Kurtuluş Savaşını başaran T.B.M.M. Hükümeti) çağına ait olayların ise ayrı bir kitapta sıralanmasının gerektiğini açıklıyor. Kitapta Atatürk adı geçmiyor.» «Kitabın bu eksikliği yazarın Atatürk’e olan sevgisizliğine verildi.» «Eserde taraf tuttuğunu, lüzumsuz tenkitlere saptığını söyleyenler de var. İşin bu yönü doğrudan doğruya kendisine ait.» «Gelelim kitabın törenle yakılmasına. Bu garip ceza kimin aklının eseri acaba?. Elbette önce bir kişi teklif etmiş, yüzlerce kişi de kabul etmiştir. Kitabı yakmakla ne elde edildi?. Hiç... Sadece, bir gösteri yapıldı. Ne yazık ki öğrenim çağındaki gençlerin gösteriye düşkünlüğü pek fazla, lüzumundan fazla. Ama bu onların suçu mu? Acaba bizde o yaşta böyle bir törene seve seve koşmıyacak mıydık?. Birdenbire parlıyacağımıza, kitabı incelemek, tarihle uğraşan öğrenci arkadaşlarımızı harekete getirmek, öğreticilerimize koşmak aklımıza gelecek mi idi?. Kimbilir?.» «Eski çağlarda veya yeni çağların hürriyetsiz rejimlerinde bol bol kitap yakılmış, yeni kuşaklar bu törenlerde bilhassa harekete getirilmiştir. Fakat, bütün bu olaylar sadece ayıplanmış, kötü sansürcülük örnekleri olarak kaydedilmiştir.». «Kitaba saygı gösteren, onun içindeki fikirlere de saygı göstermesini öğrenir. Bir kitabın aykırı görülen fikirlerini karşılamanın en iyi yolu başka bir kitap veya yazı yazmaktır.» «Halbuki kitap çıktıktan aylarca sonra bir tenkit yazısı üzerine bir fırtına kopuyor. Arkasından bir yangın; sonra mesele kapanıyor. îşin kalan tarafı gelecek nesillerin tarafsız tetkik ve tenkitlerine bırakılmıştır. Bugün için bundan fazlasını yapacak kudrette değildik. Terakki ve tekâmülde ulaştığımız yer. Bundan fazlasını görmemize müsait değildi.» Muhterem okuyucu; mesele aslında son derece basit ve tabiî idi. Osmanlı olarak başlayan bir kronoloji Osmanlı olarak bitirilmek istenilmişti. Bu görüş ve istek kitabm sonunda bir çerçeve içinde açıklanmış bulunuyordu. Dünyamızın dağdağasından çoktan uzaklaşmış ve vatan topraklarına uzanıp ebedî uykusuna dalmış bulunmaktadır. Fakat muhakkak, ki az veya çok vazife yapmış olmanın huzuru ile... Bugün bize düşen, her zaman olduğu gibi, bildiğimiz gerçekleri olduğu gibi söylemektir. İsmail Hâmi Dânişmend sadece (Osmanlı Tarihi Kronolojisi) ni telif edecek değildi. Bir seri halinde Türk ve İslâm Kronolojileri meydana getirilecekti. Bu husus mukavelesinde de tafsilâtlı olarak konulmuştu. Kronolojinin 4. cildinden hayli evvel çıkan (50 Yıllık Türk Musikisi) kitabımızın benim imzam ile çıkan önsözünün bir yerinde aynen şöyle deniliyordu: «Türkiye Yayınevi, 1944 de başlayan (Canlı Tarihler) çalışmalarına ve yayınına devam ederken, buna muvazi olarak, XX. yüzyılın ilk 50 yılına ait diğer bir seri kitabın hazırlığına geçti. Başta 50 yılın geniş ve izahlı bir kronolojisi olmak üzere...» Açıkça görülüyor ki, «XX. yüzyılın Türkiye Kronolojisi» ayrıca çıkacaktır ve bu, 1901 Ocak 1 den başlıyacaktır. Bu defa Osmanlı Tarihi arka plânda kalacak yüzyılın başından memleketi Mütarekeye kadar getiren olaylar ve âmilleri, ve Mütarekeden 1922 Zaferine kadar olan Kurtuluş Savaşı, önderleri Başkumandanları ile birlikte bütün ayrıntılariyle gösterilecek ve o suretle de, izahlı olarak, devam edecektir. İsmail Hâmi daha evvelki devirlere ait kronolojileri hazırlarken XX. yüzyıl ile de ben meşgul olacaktım. Nitekim hayli zaman meşgul de olmuştum; araya uzun yıllar girdikten sonra hâlen yeni bir gayretle bu işi tekrar ele almış bulunuyorum İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi’nin, maddî olduğu kadar manevî bakımdan da haklarını korumak tamamen bana bırakılmıştır. Merhum müellifi bunu bir mukavele ile de tevsik etmek istemiş, bu da yapılmıştır. Eserin hayat hikâyesi için şimdilik bu özet ile yetiniyorum. Bu yeni baskı ile eserin hayatı devamlılık kazandığına göre ileride daha geniş izahatı, yenileriyle birlikte vermeyi ümit ederim. Kaybettiğimiz değerli müellif İsmail Hâmi Dânişmend 'in hayat hikâyesi İsmail Hâmi Dânişmend 1892 de (H. 1308), Merzifon’da doğmuştur. Babası Ahmet gazi soyundan ve Cebel-i Garbî mutasarrıflarından Emir Mehmet Kâmil Bey ile Melek Hanımın oğludur. Tahsilini özel olarak yapmış, Şam îdadisinin son sınıfına imtihanla girip bu îdadide lise tahsilini tamamlamıştır. İstanbul’a gehp Mülkiye (Siyasal Bilgiler Yüksek Okulu) na girmiş ve Temmuz 1912 de bu yüksek okulu (iyi) derece ile bitirmiştir. Paris’te «College de France» a girmişse de pek az kalabilmiş İstanbul’a dönüp Eylül 1912 de Hariciye Nezaretinde tahrirat-ı hariciye kaleminde üçüncü kâtip olarak çalışmağa başlamıştır. İsmail Hâmi, mizacı ve yetişme şekli ve özellikleri bakımmdan iyi bir memur olmaktan ziyade bir ilim adamı ve yazar olmaya elverişli olduğundan öğretmenliği tercih etti. Aralık 1912 de (Maliye Yüksek Okulu) nda Yakın çağ öğretmenliği ile işe başladı. Bir yıl sonra 14 Aralık 1913 de Darülfünûn Edebiyat Şubesi (Fakültesi) Dinler Tarihi Müderris Muavinliğine; 14 Mart 1914 de Mülkiye Mektebine yani iki yıl evvel mezûn olduğu okulun (Siyasî ve Medenî Tarih) muallim muavinliğine getirildi. 30 Kasım 1914 de Bağdat Hukuk Mektebi Müdürlüğüne nakledildi. Bu görevde Birinci Dünya Savaşında Bağdat’ın kaybına kadar kaldı. İstanbul’a döndükten sonra kendisine I. Damat Ferit Hükümeti tarafından bir vazife verilmedi. Memleket Gazetesi İsmail Hâmi Nisan 1919 da (Memleket Gazetesi) ni çıkardı ve bu gazetenin Başyazarlığını yaparak çok ateşli ve milliyetçi tandanslı yazılariyle mütarekenin karanlık günlerinde İstanbul’da bir ümit ışığı oldu. Bu ışık da dört ay sonra, Temmuz 1919 da gazetesi kapatılmak suretiyle söndürüldü. (Memleket Gazetesi) nin gizli olarak Ağustosta basılıp, milliyetçi gençler eliyle dağıtılan son sayısı cidden fevkalâde bir nüsha, bir millî beyanname değerinde idi. Bu fevkalâde nüshanın -Kadıköy ve havalisinde dağıtma vazifesi bu satırları yazana verilmiş olduğundan- o karanlık işgâl günlerinde nasıl bir tesir yaptığını, her tanesinin kaç el dolaştığını bugün dahi aynı heyecanla hatırlamaktayım. Sıvas Kongresinde İsmail Hâmi’yi İstanbul’da, Hükümet, geniş ölçüde araştırmağa koyulmuştu, fakat ele geçiremiyecekti; çünkü o Anadolunun bağrında, cedlerinin yurdunda, doğduğu Merzifon’a doğru çoktan yola çıkmıştı. Nitekim az sonra İsmail Hâmi Dânişmend ’i Sıvas Kongresinde, İstanbul temsilcisi olarak görüyoruz. Neşredilmiş olan Sıvas Kongresi tutanaklarına ve bir iki hatırat kitabına göre İsmail Hâmi Sıvas Kongresinin 38 üyesi arasında 8. olarak ve «İstanbul delegesi, Mülkiyeli, gazeteci» diye gösterilmiştir. Kongrenin açıldığı 4 Eylül 1919 Perşembe günü yapılan Başkanlık Dîvanı seçiminde de Başkanlık Dîvanı Kâtipliğine seçilmiştir. İsmail Hâmi, kongre süresince Genel Sekreterlik ve «Kongre İstihbarat Şubesi Şefliği» görevlerini de ifa etmiştir. Bu görevlerinin yanısıra sonradan (Hâkimiyet-i Millîye) ve (Ulus) adlarını alacak olan ve ilk defa kongre sırasında Sıvas’ta (İrade-i Millîye) adı ile kurulan gazetenin ilk günlerinde başyazarlığını yapmıştır. Büyük zaferden sonra resmî vazifelerden ve politikadan çekilerek kendini tamamen yazı hayatına verdi. İsmail Hâmi Dânişmend ’in Nesli Sadece İsmail Hâmi Dânişmend için değil, her hangi bir şahsiyeti tanıyabilmemiz, tanıtabilmemiz için filân yılda şu okullarda okudu, mezûn oldu demek fazla bir şey ifâde etmez. Kişinin bilhassa Yüksek Öğrenimi nasıl bir muhitte yaptığı ve arkadaşlarının kimler olduğu da bilinirse şahsiyeti bir derece daha aydınlanır. Bu görüşledir, ki İsmail Hâmi’nin smıf arkadaşlariyle bir evvelki ve bir sonraki sınıflardan okul arkadaşları olarak bazi isimler vermeği faydalı görüyorum. Kendi sınıfından (1912 mezûnları): Feyzullah Sacit Ülkü; idareci ve şair; Münir Mazhar Kamsoy: Öğretmen, bankacı ve bestekâr; Hasan Yaman: Maarifci, gazeteci. Milletvekili, idareci; İhsan Hâmid Tigrel: Türk Parlâmentosunun tamnmış siması, idareci; Burhan Cahit Morkaya: Gazeteci, Romancı, Milletvekili; Abdullah Akşin: Diplomat, Büyükelçi, eser sahibi; Hasan Basri Bostar: Hariciyeci, Elçi, eserleri var; diğer pek çok İdareci ve Maliyeci. Bir evvelki (1911) mezûnları sınıfından; Habib Edip Törehan: İş adamı, tüccar (Yeni İstanbul) gazete ve matbaası ve Başyazarı, 9 parça eser sahibi; Namık Zeki Aral; Bankacı, Maliyeci, İktisatçı, yazar, değerli eserler sahibi; M. Ekrem Yalçınkaya; İdareci, Tarihî eserler sahibi: Ahmet Hâlit Yaşaroğlu; Maarifci, yazar, nâşir, 1918 de ilk Muallimler Cemiyeti’nin kurucularından; Zeynel Âbidin Özmen; İdareci, Milletvekili, Millî Eğitim Bakanı; İsmail Hikmet Ertaylan; Maarifci, yazar, Edebiyat Fakültesi Ordinaryüs Profesörü, pek çok eser sahibi; Mehmet Nazmi Topcuoğlu: Ziraatçi, İdareci, Milletvekili, Ticaret Bakanı. Bir sonraki sınıftan : İbrahim Rükneddin Nasuhioğlu: İdareci, Milletvekili, İçişleri ve Adalet Bakanı, eser sahibi; Hâşim Râfet Hakarar: İktisat Profesörü, değerli eserler sahibi; Hasan Reşit Tankut: İdare Amirlikleri, Milletvekillikleri, Dilci, Profesör, eserler sahibi; M. Avni Doğan; İdareci, Siyaset adamı, Milletvekili, eserler sahibi; Enis Behiç Koryürek; İdareci, şair; Hıfzı Tevfik Güvensoy; Maarifci, yazar, değerli eserler sahibi; M. Fazlı Güleç; Valilikler, Milletvekilliği; Hasan Hüsnü Çakır; İdareci, Valilikler, Milletvekili, İktisat ve Millî Savunma Bakanı. Osmanlı Türkiye’sinin son felâketli yılları içinde Mülkiye Mektebinin sadece üç yıllık ve bir avuç mezûnu içinden bu derece çeşit sahalarda başarılar göstermiş gençler çıkmıştır. Yalnız Mülkiye, yalnız o üç sınıf genç mi?. Yüzyılımızın başında yetişen adetleri az, fakat memleket sevgileri yüksek olan gençleri bugünün gençlerine topluca tanıtmak her halde pek faydalı olacaktır. İsmail Hâmi Dânişmend ’in hayatını, eserinin başına kısaca yazarken neslinden ve sınıf, okul arkadaşlarından bir küçük örnek vermeği fırsat bildim. İsmail Hâmi Dânişmend de onlardan biri ve belki biraz da fazla atılganı idi. Bu yüzden felâketlere marûz kaldı, hayatı boyunca sıkıntı çekti. İsmail Hâmi aile bakımından da çeşitli talihsizliklere uğradı, bir evlâda da sahip olamadı. Kendisine her bakımdan müzahir olan, hassas, şair, kültürlü bir kadın olan refikası Nazan’ı çok genç ve çok vakitsiz kaybetti. Nazan Dânişmend tarihimizde (Eğinli) ve İngiltere’de tahsil ettiği için (İngiliz) lâkabiyle anılan Sait Paşa’nın torunudur. İsmail Hâmi’nin son zevcesi de bir tarihçi olan İcIâl Hanımdır. İsmail Hâmi Dânişmend Fransızca, Arapça ve Farsçaya çok kuvvetle vakıftı; okuyup faydalanacak kadar da Almanca, Lâtince ve Sümerce bilirdi. İsmail Hâmi Dânişmend 12 Nisan 1967 Çarşamba gecesi saat 23.10 da kalb yetersizliğinden, tedavi edilmekte olduğu hastahanede vefat etti. 15 Nisan Cumartesi günü de Şişli Camiinde kılınan namazdan sonra Zincirlikuyu’da Nazan’ın yanında toprağa verildi. Allah gufranına nâil eylesin. Tahsin DEMİRAY İSMAİL HÂMÎ DÂNİŞMEND Türkiye Basın Ailesi yine kıymetli A’zâsından birini daha kaybetti. Türk ilim hayatının, bu telâfi edilmez kıymeti, İsmâil Hâmî Dânişmend’dir. Bir böbrek rahatsızlığı ile hastaneye kaldırılmış ve yine o böbrek rahatsızlığı ile hayata gözlerini kapamıştır. İsmail Hâmî Dânişmend, kuvvetli tarihçi ve Türkçü idi. Tarihî bahislerde fikirleri bir «hakem» kararı gibi telâkki edilirdi. Türkçülüğü yalnız ilmî değil, nesebî idi de. İsmâil Hâmî, Anadolu’da Dânişmend’ler adında Devlet kuran Türkmen prenslerinin sülâlesinden «Melik Dânişmend»in torunlarındandır. Bu zat, Horasan Selçuk’larından, Alparslan’ın kumandanlarındandı. Malazgirt Meydan Muharebesi’nde mühim bir kuvvete kumanda etmiş ve Bizans İmparatorunun esir düştüğü o zaferde büyük yararlık göstermişti. Dânişmend ismi, hem büyük bir kahraman, hem de âlim ma’nâsına gelir. Melik Dânişmend, Bizanslılara karşı büyük muvaffakiyetler kazandı ve Sıvas’ı merkez yaparak «Dânişmendîler» namı altında kuvvetli bir devlet kurmuştur. Melik Dânişmend, bir kal’a muhâsarasında şehid oldu. Yerine oğlu Melik Gazî Mehmed Gümüştekin geçmiş; ondan sonra da oğlu «Yağıbasan» lâkabı ile tanınmış Ebû Muzaffer, Sıvas’ta hüküm sürmüştür. Sıvas Dânişmend’leri, ancak yüz sene saltanat sürebildiler; ondan sonra Devlet inkırâz buldu; yalnız Dânişmend’lerin Malatya Şu’besi daha bir müddet, hükümran olmuştur. İsmâil Hâmî, Ecdâdı Dânişmend’îlerden olduğunu ilmi, irfânı medenî cesareti ile ve tam eski Türk’lüğe yakışan misafirperverliği ile de bir «Prens» olduğunu ispat etmiştir. Rahmetli, her Cumartesi akşamı, evinde misafir kabul ederdi. Memleketin kalburüstü şahsiyetleri, Osmanlı Hânedânı’ndan ba’zı prensler, şâirler, edîbler, muharrirler toplanırdık. Müsâfir adedi ne kadar çok olursa İsmâil Hâmî o kadar memnun olurdu. Refîkası İclâl Hanım, nefîs yemekler hazırlar ve herkesi ayrı ayrı nasıl ağırlıyacağını bilemezdi. Zâten İsmâil Hâmî’nin kabul salonu târihî bir «müze» halinde idi. Bu değerli ilim adamının vefâtı ile münâkaşalar yapılan «İsmâil Hâmî Dânişmend’in Encümen-i Dâniş’i» de kapanmış oldu. Allah o’na rahmet etsin... Rahmetli, fikir zenginliği kadar şiir alanında da çok kuvvetli bir yeteneğe sâhibdi. Küçük yaşından beri şiirle uğraşmış, ba’zan «İsmâil Hâmî», ba’zan «Muhtî», ba’zan de «Râbia Hâtûn» mahlasları ile şiirler yazmışdır. ULUNAY İsmail Hami Dânişmend'in basılmış eserleri 1 — Türklerle Hind Avrupalıların Menşe’ Birliği 1. C.: İstanbul, Devlet Basımevi; 1935; 374 sf. 2. C.: İstanbul, Devlet Basımevi; 1936; 255 sf. 2 — Türkçe-Osmanlıca-Fransızca Sözlük İstanbul, 1935; 262 sf. 3 — Fransızca-Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu (Reşat Nuri, Ali Sühâ, Nurullah Ataç ile birlikde.) 1. C.: İstanbul, Kanaat Kitabevi; 1935; 808 sf. 2. C.: İstanbul, Kanaat Kitabevi; 1935; 809-1600 sf. 3. C.; İstanbul, Kanaat Kitabevi; 1935; 1601-2192+10 sf. 4 — Osmanlıca-Türkçe-Fransızca Sözlük İstanbul; 1936; 528 sf. 5 — Fransızca Kıyâsı ve Gayr-ı Kıyâsî Fiiller (A. Sühâ ile) İstanbul; 1936; 276 sf. 6 — Târih ve Coğrafyaya âit Değişik İsimler Lügatı İstanbul; 1937; 286 sf. 7 — Seyyid (Corneille’den tercüme) İstanbul; 1938; 85 sf. 8 — Nikomed (Corneille’den tercüme) İstanbul; 1938; 88 sf. 9 — Destan ve Dîvân Edebiyatında İstanbul Sevgisi İstanbul, Cumhuriyet Matbaası; 1941; 25 sf. 10 — Ali Suâvî’nin Türkçülüğü İstanbul, Vakit Basımevi; 1942; 32 sf.; 1 planş. 11 — Cimri (Moliere’den tercüme) Ankara, Maârif Basımevi; 1943; 15 + 132 sf. 12 — Hastalık Hastası (Moliere’den tercüme) Ankara, Maârif Basımevi; 1943; 117 sf. 14 — Türk Tarih Kurumuna Açık Mektup (Türk kahramanlarına ermenilik isnâdı münâsebetiyle) İstanbul, Yeni Matbaa; 1945; 67 sf. 15 — İzâhlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi 1. C.: İstanbul Türkiye Yayınevi; 1947; 14 + 534 sf. 2. C.: İstanbul Türkiye Yayınevi; 1948; 565 sf. 3. C.: İstanbul Türkiye Yayınevi; 1950; 2 + 770 + 2 sf. 4. C.: İstanbul Türkiye Yayınevi; 1955; 893 sf. 16 — İstanbul Fethinin İnsanî ve Medenî Kıymeti İstanbul, Halk Basımevi; 1953; 51 sf. 17 — Baltacının Prut Zaferi İstanbul, İstanbul Mat.; 1955; 15 sf.; 1 planş. 18 — Türkiyât ve İslâmiyât Tedkikleri Külliyâtı 1. C.; 1-3. Fasikül; İstanbul, Hüsn-i Tabiat Matbaası; 1956; 96sf. 19 — Türk Irkı Niçin Müslimau Olmuştur? İstanbul, Okat Yayınevi; 1959; 219 sf. 20 — Garb Menba’larına göre Garb Medeniyeti’nin Menba’ı olan İslâm Medeniyeti İstanbul, Bâb-ı Âlî Yayınevi; 1961; 90+2 sf. 21 — Garb Menba’larına Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlâkı İstanbul, İstanbul Kitabevi; 1961; 200 sf. 22 — Sadrazam Tevfik Paşa’nın Dosyasındaki Resmî ve Husûsî Vesikalara Göre 31 Mart Vak’ası İstanbul, İstanbul Kitabevi; 1961; 274 + 1 sf. 23 — Râbia Hâtûn Şiirleri (Kendisinin telif şiirleri) İstanbul, Bâb-ı âlî Yayınevi; 1961; 43 sf. 24 — İzâhlı İslâm Târihi Kronolojisi 1. C.: İstanbul, Bâb-ı âli Yayınevi; 1962; 312 + 2 sf. 25 — Garb Menba’larına Göre Eski Türk Demokrasisi İstanbul, Sucuoğlu Mat.; 1964; 183 + 1 sf. 26 — Türk Mes’eleleri İstanbul, Fâtih Mat.; 1966; 240 sf. 27 — Târihî Mes’eleler ve Menkabeler Lûgati İstanbul, 1966; 376 sf. 28 — Garb Menba’larına Göre Garb Âleminin Kur’ân-ı Kerîm Hayranlığı İstanbul, Kanaat Kitabevi; 1967; 148 sf. 29 — Sümer-Türk Dil Birliği (iki cildi) İstanbul; 1967; 1. C.: 423; 2. C.: 428=951 sf. 30 — Fâtihin Hayâtı ve Fetih Takvimi (1. Kısım) İstanbul, Fâtih Mat.; 1967; 254 sf. 31 — Târih ve Efsâneye Göre Arablar’ın İstanbul Seferleri (tercüme) İstanbul, Fâtih Mat.; 1967; 112 sf. Bu eserde tâkip edilen usul Büyük bir seri hâlinde izahlı kronolojilerini hazırlamakta olduğumuz Türk, İslâm, Osmanlı ve Dünya tarihleri külliyâtından ilkönce bu Osmanlı tarihi kronolojisini neşre başlamamızın sebebi, kendi devletimizin en uzun ve en mühim tarih devrine karşı diğerlerinden fazla duyulması pek tabiî ve millî bir alâka hissinden ibarettir. İstanbul’un fethine kadar Osmanlı tarihi zaptedilmemiş ve eğer zaptedilmişse bile elde mühim bir şey kalmamış olduğu için, Osman Gazi’nin doğumundan itibaren iki asırlık uzun bir devir âdetâ baştanbaşa karanlıklar içindedir. Bu ilk devrin bir çok vukuâtı bizce büsbütün meçhul olduğu gibi, az çok mâlûm olanların da gerek seneleri, gerek rivâyet şekilleri itibariyle müellifler arasında büyük farklar vardır. Tabiî bu vaziyet, eserlerini İstanbul’un fethinden sonra yazan ilk Osmanlı müverrihlerinin umumiyetle menkulâta istinâd etmelerinden mütevellit pek tabiî bir netice demektir. Bizans, Arap vesair ecnebi menbâlarının çok defa birbirine uymıyan izahları da bu karanlık devri tamamiyle aydınlatabilecek kuvvette değildir. Bilhassa dâhilî vukuâtımız ecnebi menbâlarma pek az aksetmiştir. Böyle bir vaziyette Osmanlı tarihinin kronolojisini tertib etmek için vak’aları henüz münâkaşalı bir vaziyette bulunan ilk devri, bilhassa kronoloji bakımından, baştanbaşa şüpheli ve ihtilâflı bir devre olarak ele almak lâzımdır. Bu ilk karanlığın Osman ve Orhan Gazi’lerden sonra pek hafif bir nisbette aydınlanmıya başladığı muhakkak olmakla beraber, o nisbî aydınlık da kronolojiden ziyâde vukuâtı biraz tenvir edecek mâhiyettedir: İşte bundan dolayı Fatih devrinin sonlarına kadar hemen her vak’a için muhtelif millî ve ecnebi menbâlarda muhtelif sene rivayetlerine tesadüf edilmekte ve bilhassa ay ve gün tarihleri büsbütün karanlık kalmaktadır. Hattâ İkinci Bâyezid devrinin kronolojisinde bile bir çok ihtilâflı noktalar vardır. Bu eserde Osman Gazi’nin itibarî doğum tarihi olan 1258=656 senesinden İkinci Bâyezid’in 1512=918 tarihindeki sukutuna kadar geçen 254 senelik devrin «İhtilâflı seneler» devri diye ayrılması işte bundan dolayıdır. Tabiî böyle bir eser hiç bir yeni tez müdâfaasiyle alâkadar olamıyacağı için burada hiç bir şahsî fikir tâkib edilmemiş, indî nazariyyeler serdinden büyük bir dikkatle ictinâb edilmiş ve yalnız vukuâtın tarih sırasıyla tesbitine çalışılmıştır: Hattâ her hangi bir vaziyetin tenviri veyahut her hangi bir şahsiyyetin hakikî mâhiyyeti iyice belirtilmesi lâzımgeldikçe muhtelif müverrihlerin icâbında aynen iktibas ettiğimiz mütâlâaları kendi mülâhazalarımıza tercih edilmiştir. Azamet devrimizin en muhteşem timsalleri olan Fatih, Yavuz ve Kanunî gibi en büyük imparatorların veyahut şahsî menfaatlerini devletin emniyet ve selâmetinden bile üstün tutmuş bir takım devşirme vezirlerin şahsiyyetlerini ansiklopedik izâhâtımız içinde tavzihe çalışırken verdiğimiz mâlûmatta bile muhtelif menbâların mukayesesinden ve hâdisâtın neticelerini mümkün olduğu kadar objektif olarak tesbite çalışmaktan başka bir şey yapılmamıştır. Eğer bu eserin küçük bir değeri varsa, o da işte bu hususiyetindedir. Bu kronolojide Osmanlı tarihinin ancak mühim vak’aları tâkib olunmuştur. Tarihin umumî cereyaniyle alâkadar olmıyan hâdiseler ve meselâ Osmanlı vakayi’nâmelerini dolduran teferrüâta ait meseleler pek tabiî olarak ihmal edilmiştir: O gibi teferrüâtı da ihmal etmiyecek bir eserin böyle dört ciltten ibaret değil, hiç ohnazsa sekiz on ciltten mürekkep büyük bir seri teşkil etmesi lâzımgelir. Bir de bu eserde ancak Osmanlı tarihini doğrudan doğruya alâkadar eden vak’alar bulunabilir: Dolayısıyla alâkadar edebilecek ecnebi vukuâtına temas edilmiş değildir. Meselâ Bizans imparatorluğunun dahilî vakayiinden bâzılan netice itibariyle Osmanlı devletini alâkadar etmiştir: Doğrudan doğruya Bizans tarihine ait olan bu gibi vukuât alınmamış, yalnız bunların Osmanlı tarihine giren neticeleri esas ittihâz edilmiştir. Hattâ Anadolu Türk beyliklerini alâkadar eden vakayi’de bile ayni prensip tâkib edilmiş ve o gibi vak’alar Osmanlı devrine ait olan bu ük dört ciltle beraber bir Kronoloji külliyâtı teşkil etmek üzere aynca hazırlamakta olduğumuz Türk, İslâm ve Dünya tarihi kronolojilerine bırakılmıştır. Bu eserde tarihleri tesbit edilen vak’alar yalnız zikredilip geçilmekle iktifâ edilmiş değildir: Okuyucuların hâfızalarına yardım olarak her mühim vak’anın en esaslı noktalan ansiklopedik mâlûmat şeklinde hulâsa edilmiş ve yukarda da söylediğimiz gibi bu hulâsalarda şahsî telâkkilerden mümkün olduğu kadar ictinâb edilerek vukuâtın her hangi bir yeni tez müdâfaası külfetlerinden âzâde bir çıplaklıkla sıralanıp gitmesine bilhassa ehemmiyet verilmiştir. Osmanlı tarihinin büyük muharebelerinde ordularla donanmaların karşılıklı vaziyetleri ve harekât sâhaları hakkında icab eden askeri ve coğrafî izâhât ihmal edilmemiş olmakla beraber, her vak’anın bütün teferrüâtı gözden geçirilmiş değildir: Her halde bu eserin umumî ve mufassal bir Osmanlı tarihi olmadığı ve nihayet izahlı bir Osmanlı imparatorluğu kronolojisinden ibaret olduğu unutulmamalıdır. Takriben dokuz asırlık Türkiye tarihinin altı asrı Osmanlı devriyle geçmiştir: Osmanlı tarihi demek Türkiye tarihinin üçte ikisi ve ayni zamanda garbî Asya, şarkî Avrupa ve şimalî Afrika milletlerinden bir çoğunun bir kaç asırlık tarihi demektir. Bu kadar uzun ve karışık bir devrin izahlı kronolojisini yukarda arzettiğimiz esaslara riâyet etmek şartiyle bir tek cilde sığdırmak imkânsız olacağı için, dört cilde ayırmak suretiyle her cilde o cilt vukuâtının ehemmiyetiyle mütenâsip sene adedi tahsis etmek mecburiyeti hâsıl olmuştur. Meselâ birinci cilt Osman Gazi’nin en kuvvetli rivayete nazaran doğum tarihi sayılan M. 1258=H. 656 senesinden İkinci Bâyezid’in sukutuna tesadüf eden M. 1512=H. 918 tarihine kadar 254 senelik uzun bir devre aittir; Fakat bu ilk devirde Osman Gazi’nin 1258=656 tarihine müsâdif sayılan doğumundan Ertuğrul Gazi’nin en kuvvetli rivayete nazaran 1281=680 tarihine tesadüf eden ölümüne kadar geçmiş yirmi üç senelik fâsıla Osmanlı tarihinden evvelki zamanlara ait olmak itibariyle meskût geçildikten başka, Ertuğrul Bey’in ölümünden itibaren tarih sahnesine çıkan Osman Gazi’ye ait vukuât seneleri arasında da uzunca fâsılalar bulunduğu ve hattâ bu gibi fâsılalara daha sonraları da tesadüf edilmekte olduğu için, bu birinci cilt hakikatte ancak iki asırlık vukuâat ihtivâ ediyor demektir.

Description:
İsmail Hami Dânişmend -İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt 1 .. doğruya Bizans tarihine ait olan bu gibi vukuât alınmamış, yalnız bunların. Osmanlı
See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.