CALVIN HIRĐSTĐYAN DĐNĐNĐN TEMELLERĐ Derleyen: JOHN T. McNEILL Auburn Union Đlahiyat Fakültesi Kilise Tarihi Emekli Profesörü New York 610 Đ DÖRDÜNCÜ K TAP TANRI’NIN BĐZĐ MESĐH’ĐN TOPLULUĞUNA DAVET ETTĐĞĐ VE BU TOPLULUKTA TUTTUĞU DIŞSAL ARAÇLAR YA DA AMAÇLAR ĐÇĐNDEKĐLER I. Bölüm Tanrı’ya Bağlı Olan Herkesin Anası Olan, Birliğini Korumamız Gereken Gerçek Kilise 613 II. Bölüm Sahte ve Gerçek Kilisenin Karşılaştırılması 633 III. Bölüm Kilisedeki Đlahiyatçılar ve Hizmetliler, Seçilmeleri Ve Görevleri 641 IV. Bölüm Eski Kilisenin Durumu ve Papalıktan Önce Geçerli Olan Yönetim Şekli 651 V. Bölüm Papalığın Zorbalığı Eski Yönetim Biçimini Tamamıyla Yıktı 662 VI. Bölüm Roma’daki Papanın Başpiskoposluğu 674 VII. Bölüm Kilisenin Özgürlüğünün Kısıtlandığı ve Bütün Sınırların Kaldırıldığı Bu Zirveye Oturuncaya Kadar Roma Papalığının Kökeni ve Gelişimi 684 VIII. Bölüm Đmanla Đlişkili Maddelere Göre, Kilisenin Yetkisi; Papalığın Dizginlenemeyen Aşırı Serbestliğinin, Kilisenin Öğretisindeki Bütün Saflığı Bozmaya Nasıl Yönlendirdiği 706 IX. Bölüm Konsiller ve Yetkileri 717 X. Bölüm Destekçileriyle Birlikte Papanın Canlara Çok Vahşice Zorbalık Ve Kasaplık Yaparak Yasa Koyma Yetkisi 727 XI. Bölüm Kilisenin Yargılama Yetkisi ve Papalıkta Görüldüğü Üzere Bunun Kötüye Kullanılması 748 XII. Bölüm Kilise Disiplini: Suçlamalarda ve Kiliseden Uzaklaştırmada Başlıca Kullanılışı 760 XIII. Bölüm Antlar; Düşünmeden Ant Đçen Herkes Başını Nasıl Derde Sokmuştur 777 611 XIV. Bölüm Sakramentler 792 XV. Bölüm Vaftiz 810 XVI. Bölüm Bebek Vaftizi Mesih’in Kurumuna ve Đşaretin Doğasına Çok Uygundur 823 612 DÖRDÜNCÜ KĐTAP Tanrı’nın Bizi Mesih’in Topluluğuna Davet Ettiği ve Bu Toplulukta Tuttuğu Dışsal Araçlar ya da Amaçlar 1. BÖLÜM TANRI’YA BAĞLI OLAN HERKESĐN ANASI OLAN, BĐRLĐĞĐNĐ KORUMAMIZ GEREKEN GERÇEK KĐLĐSE1 (Kutsal Katolik Kilisesi, anamız, 1-4) 1. Kilisenin gerekliliği Daha önceki kitapta açıklandığı üzere, Müjde’ye imanla Mesih’i ediniriz. O’nun getirdiği kurtuluşun ve sonsuza kadar kutsanmışlığın paydaşları oluruz. Yine de cahilliğimizde ve uyuşukluğumuzda (ben, buna yapısal değişkenliği de ekliyorum), içimizde iman oluşturmak, bu imanı artırmak ve amacına ulaştırmak için dış yardımlara ihtiyacımız vardır. Güçsüzlüğümüz karşısında Tanrı, sağlayabilmek amacıyla bu yardımları eklemiştir. Müjde’nin vaazının başarılı olması için, bu hazineyi kiliseye bırakmıştır. “Önderler ve öğretmenler” [Ef. 4:11] atamıştır. Sözünü onların ağızlarından öğretmiştir; onları yetkiyle donatmıştır; sonuçta kutsal iman anlaşmasını yapabilmek ve doğru bir düzen kurabilmek için hiçbir şeyi atlamamıştır. Her şeyden önce, sakramentler oluşturmuştur. Bu sakramentleri yaşayan bizler, bunların imanı besleyen ve güçlendiren çok yararlı yardımlar olduğunu hissederiz. Bedenimizin cezaevine kapatılmış olan bizler, henüz meleklerin konumuna erişmedik. Bu nedenle Tanrı, olağanüstü sağlayışında kendini bizim düzeyimize uyarlayarak, O’na yaklaşmamız hala çok uzak bile olsa, bize bir yol emretmiştir. Böylece eğitim programımız artık kiliseyi, kilise yönetimini, kilisenin düzenini ve gücünü, sonra da sakramentleri ve son olarak da sivil düzeni tartışmamızı gerektirmektedir.2 1 Calvin’in Institutes’ta kilise öğretişine ayırdığı yer, onun için bunun ne kadar çok önemli olduğunun kanıtıdır. Yine de bu yüzyıla gelinceye kadar onun teolojisinin bu bölümü yorumcuların dikkatini pek az çekmiştir. Aşağıdaki başlıklar listesi, onun kiliseyi ele alışına ilginin giderek arttığını göstermeye yarar: Th. Werdermann, “Calvins Lehre von der Kirche in ihrer geschichtlichen Entwicklung”, Calvinstudien, s. 236-338; Doumergue, Calvin V; L. Goumaz, La Doctrine du salut, s. 312-336; A. Lecerf, “La Doctrine de l’Église dans Calvin”, Revue de théologie et de phlisophie religieuses IX (1929), 256-270; P. Barth, “Calvins Verständnis der Kirche”, Zwischen den Zeiten VIII. 216-233; P. Imbart de la Tour, Les Origines de la Réforme IV. 98-115; H. R. Piercy, The Meaning of the Church in the Thought of Calvin; R. C. Petry, “Calvin’s Conception of the ‘Communio Sanctrum’”, Church History V (1936), 227-238; P. T. Fuhrmann, God-centered Religion, böl. vi; J. T. McNeill, “The Church in Sixteenth Century Reformed Theology”, Journal of Religion XXII (1942), 251- 269; W. Niesel, The Theology of Calvin, böl. 13; LCC XXIII. 361-406 (Commentaries’ten seçkiler); W. Mueller, Church and State in Luther and Calvin, s. 77-125; G. MacGregor, Corpus Christi: The Nature of the Church According to the Reformed Tradition. 2 IV. Kitap’ta bu cümlenin ana hatları verilir. Kilise tümüyle yeryüzündeki koşullarda seçilmişlerin toplandığı ve onlara hizmet verilen tanrısal bir kurum olarak ele alınır. Bu koşullarda onlar, bir önceki cümlede belirtildiği üzere “ergastulo carnis… inclusi”, “bedenin 613 Aynı zamanda da Tanrı’ya bağlı okurları bu bozulmuşluklardan geri döndürmeliyiz. Şeytan, Tanrı’nın kurtuluşumuz için belirlediği her şeyi papalıkta kirletmiştir. O zaman kiliseyle başlayacağız. Tanrı, çocuklarının kilisenin sinesinde bir araya gelmesinden hoşnut olur. Onlar birer bebek ve çocuk oldukları sürece, sadece O’nun yardımı ve hizmetiyle beslenebilsinler diye değil, olgunlaşıncaya ve sonunda iman amacına ulaşıncaya kadar kilisenin anne şefkati onlara yol göstersin diye bunu ister. “Tanrı’nın birleştirdiğini ayırmak yasaya uygun değildir” [Mar. 10:9]*. Böylece kilise, O’nun Babası olduğu kişilerin, Annesi de olabilir.3 Bu sadece yasa altında böyle değildir. Pavlus’un, yeni ve göksel Yeruşalim’in çocukları olduğunu bize öğretirken tanıklık ettiği gibi, Mesih’in gelişinden sonra da böyledir [Gal. 4: 26]. 2. Kiliseyle iman arasındaki ilişki nedir? Đmanda “kiliseye inanıyoruz” diye açıkladığımız madde sadece (şu andaki konumuz) görünen kiliseden değil, Tanrı’nın bütün seçtiklerinden söz eder. Bu sayıya ölüler de dâhildir. “Đnanma” kelimesi kullanılır, çünkü Tanrı’nın çocuklarıyla tanrısızlar, Onun sürüsüyle vahşi hayvanlar arasında çoğunlukla başka bir ayırım yapılamaz. Birçok kişinin araya “-de” takısını koymasının iyi bir nedeni yoktur. Bunun çok alışıldık olduğunu ve antik dönemden destek aldığını kabul ediyorum, çünkü Ecclesiastical History’de [Kilise Tarihi] belirtildiği üzere, Đznik Đnanç Açıklaması’nda bu takı eklenir4. Aynı zamanda yine de kilise babalarının yazılarında, ilk zamanlarda insanların “kilisede inanıyorum” değil, “kiliseye inanıyorum” dediğinin tartışma kabul etmez şekilde kabul edildiğine dikkat etmeliyiz. Augustinus ve On the Exposition of the Creed (Đman Açıklaması Üzerine) adlı tezinde Cyprianus adını taşıyan o eski yazar (her kimse) böyle der.5 Ayrıca takı eklemenin onu yanlış bir ifade haline getireceğini de açıkça belirtirler. Çok iyi akıl yürüterek bu görüşü doğrularlar. Tanrı’da inandığımıza tanıklık ediyoruz, çünkü güvenilir olduğu için zihnimiz Onda dinlenir ve güvenimiz Ona dayanır. “Kilisede” demek, “günahların bağışlanmasında” ya da “bedenin dirilmesinde” demek kadar yanlıştır. Sonuçta, kelimeleri tartışmak istememe rağmen, anlamayı gereksiz yere güçleştiren konuşma şekillerini değiştirmektense konuyu açıklamaya daha çok uyan doğru ifadeyi kullanmayı tercih ederim. Ama şeytan, Mesih’in lütfunu ortadan kaldırmak için her taşı atsa da, Tanrı’nın düşmanları aynı vahşi taşkınlıkla öfkelenseler de, bizim amacımız bunun yok edilemeyeceğini bilmektir; Mesih’in kanı da anlamsızlaştırılamaz, hatta bundan iyilik gelebilse bile. Bu cezaevine kapatılmıştır”. Krş. Peter Martyr Vermigli, Loci communes, 1576 basımı, “Simplex expositio” 35, s. 484 * Mar. 10:9 “Tanrı’nın birleştirdiğini insan ayırmasın” 2003³; “Allah’ın birleştirdiğini insan ayırmasın” 1995 (çev. n.) 3 “Anneniz olarak kiliseniz yoksa Babanız olarak Tanrı’nız da olamaz” Cyprian, On the Unity of the Catholic Church vi (CSEL 3. 1. 214; çev. LCC V. 127 vd); Augustine, Psalms, Mez. 88. ii. 14 (MPL 37. 1140; çev. LF Psalms IV. 269 vd); Against the Writings of Petilianus III. ix. 10 (MPL 43.353); Sözde Augustine, On the Creed (De Symbolo) iv. 13 (MPL 40. 668). Daha önceki benzerlikler için bk. J. H. Plumpe, Mater Ecclesiae, böl. iii. 4 Đznik-Đstanbul Đman Açıklaması, Eusebius’un Ecclesiastical Hystory’sinde değil ama είς ekinin bulunduğu Acts of the Counsil of Chalcedon’da böyle yazılır. Krş. Schaff, Creeds I. 22; II. 45-51, 58.“In ecclesiam” şekli Cassiodorus’un Tripartite History’sinde ortaya çıkar III. 6 (MPL 69. 951). Latinceye kadar inen bu anlamın farkını, hiçbir bulaşıcılık kapmamış bir dil olan Đngilizce açıklamak gerçekten olanaksızdır. 5 Augustine, On Faith and the Creed x. 21 (MPL 40. 193; çev. NPNF III. 331); Sözde Augustine, On the Creed, yk. bk. dn 3 aş.; Sözde Cyprian (yani Rufinus), On the Exposition of the Apostles’ Creed xxxvi (MPL 21. 373; çev. NPNF 2 ser. III. 557; ACW XX 71). 614 durumda hem Tanrı’nın gizli seçimini, hem de Onun içsel çağrısını düşünmeliyiz. Sadece O, “Kendine ait olanları bilir” [2Ti. 2:19] ve Pavlus’un söylediği gibi, lanetlilerden ayrılabilsinler diye taşıdıkları işaretin dışında, onları mührünün altında toplar [Ef. 1:13]. Ama büyük bir kalabalığın içinde az sayıda alçak gizlendiği ve birkaç buğday tanesi saman yığınının altında kaldığı için, kilisesini tanımayı sadece Tanrı’ya bırakmalıyız. Kilisenin temeli O’nun gizli seçimidir. Aslında gerçekten aşılandığımıza inandığımız kilisenin birliğini göz önünde tutmazsak, seçilmişler kalabalığını zihnimizde ve düşüncemizde anlamamız yeterli değildir. Başımız olan Mesih’in altında birleşmezsek gelecekteki miras umudumuz kalmaz. Kiliseye “katolik” ya da “evrensel” denir, çünkü Mesih bölünmezse [Krş. 1Ko. 1:13] – ki, bu olamaz- iki ya da üç kilise olamaz! Ama bütün seçilmişler Mesih’te öyle birleşirler ki [Krş. Ef. 1:22_23], tek bir Başa bağlı oldukları gibi, bedenin kolları ve bacakları olarak da [1Ko. 10:17; 12:12, 27] birbiriyle birleşip kenetlenerek [Krş. Ef. 4:16] tek bir bedende büyürler. Gerçekten de bir olurlar, çünkü bir imanda, bir umutta, bir sevgide ve Tanrı’nın aynı Ruh’unda birlikte yaşarlar. Onlar sadece sonsuz yaşamın aynı mirasına sahip olmak için değil, tek bir Tanrı’ya, tek bir Mesih’e katılmak için çağrılırlar [Krş. Ef. 5:30]. Her yanda karşımıza çıkan melankolik yalnızlık kilisenin hiçbir parçasının kalmadığını bağırsa da, Mesih’in ölümünün semereli olduğunu, Tanrı’nın mucizeleriyle kilisesini gizli yerlerde koruduğunu bilelim.6 Bu nedenle Tanrı, Đlyas’a “Baal’ın önünde diz çökmemiş yedi bin kişiyi kendime ayırdım” [1Kr. 19:18]* der. 3. “Kutsalların birliği” Đman açıklamasındaki bu madde bir ölçüde dışarıdaki kiliseyle de ilgilidir. Her birimiz Tanrı’nın bütün çocuklarıyla kardeşçe bir uyumu koruyalım. Kısaca Tanrı, tek bir sürü olarak davranalım diye, kiliseye hak ettiği yetkiyi verir. “Kutsalların birliği” bu nedenle eklenir. Eskilerin genellikle atlamalarına7 rağmen bu madde küçümsenmemelidir, çünkü kilisenin ne olduğunu çok iyi ifade eder. Tanrı ne bağışta bulunursa bulunsun kutsalların birbirleriyle paylaşmaları gerektiği ilkesine dayanarak, sanki biri, onlara Mesih’in topluluğunda bir araya gelmelerini söyler. Yine de bu, lütufların farklılığını önlemez. Ruh’un armağanlarının farklı dağıtıldığını biliriz. Bu, her bireye özel malvarlığı edinme hakkı veren sivil düzeni de bozmaz, çünkü insanlar arasında esenliği korumak gerekir. Đnsanlar farklı ve kişisel mallara sahip olmalıdırlar. Ama Luka’nın tanımladığı gibi, imanlılar topluluğunun yüreklerinin ve canlarının bir olduğu [Elç. 4:32] bir topluluk kabul edilir; Pavlus, Efeslileri “tek bir beden, tek bir Ruh” [Ef. 4:4] olmaya yüreklendirdiğinde zihninde bu vardı. Đnsanlar, Tanrı’nın herkesin ortak Babası ve Mesih’in ortak Baş olduğuna gerçekten inanırlarsa, kardeşçe bir sevgide birleşerek, elde ettikleri yararları birbirleriyle paylaşmaktan başka bir şey yapamazlar. Şimdi bundan ne yarar sağlayacağımızı öğrenmek bizim için önemlidir. Kiliseye inanmamızın nedeni, onun üyeleri olduğumuza tam olarak inanmamızdır. Kurtuluşumuzun, bu şekilde kesin ve sağlam dayanakları vardır. Böylece dünyanın yapısı bütünüyle yıkılsa bile kilise ne sendeler, ne de düşer. Birincisi, kilise Tanrı’nın seçimiyle ayakta durur ve Onun sonsuz sağlayışından daha çok sendeleyemez ya da düşemez. Đkincisi, kilise bir şekilde Mesih’in sadakatinde birleşmiştir. O, imanlılarının, üyelerinin koparılarak bölünmelerinden 6 “Quasi in latebris”. Kilise ruhsal olduğu ama zaman zaman da ancak gizli durumda yaşamını sürdürebildiği için de görülmezdir. Sürekliliği için Krş. II. xv. 3, dn 10; Hez. 16:53 “Tanrı her zaman gizlide bir tohum saklar, çünkü dünyada her zaman bir kilisesi olmalıdır [oportet enim semper esse ecclesia in mundum]” * 1Kr. 19:18 “Baal’ın önünde diz çöküp onu öpmemiş yedi bir kişiyi sağ bırakacağım” 2003³; “Bala çökmemiş bütün dizleri… yedi bin kişiyi alıkoydum” 1995 (çev. n.). 7 Rufinus, a.g.e., xxxix (MPL 21. 377; çev. NPNF 2 ser. III. 558; ACW XX. 74); Krş. W. A. Curtis, A History of Creeds and Confessions, s. 61 vd, 64. 615 daha çok Kendisine yabancılaştırılmalarına artık izin vermez. Ayrıca kilisenin sinesinde kalırken gerçeğin her zaman içimizde olacağından kuşku duymayız. Son olarak da, bu vaatlerin bizim için yerine getirileceğini hissederiz: “Siyon’da kurtuluş olacak” [Yoe. 2:32; Ova. 17]. “Tanrı Yeruşalim’in ortasındadır, sarsılmaz o kent” [Mez. 46:6]. Kiliseye katılmak çok etkilidir. Bizi Tanrı’nın toplumunda tutar. “Birlik”8 sözünde bir teselli zenginliği vardır, çünkü Rab’in üyelerine ve bize ait olan şeyleri bağışladığı kesinleşir. Bunların sağladıkları bütün yararlarla umudumuz pekişir. Yine de kilisenin birliğini bu şekilde kucaklamak için, (söylemiş olduğumuz gibi)9 kiliseyi gözlerimizle görmemiz ya da ellerimizle dokunmamız gerekmez. Tersine, kilisenin iman âlemine ait olması, onu daha önemsiz saymamamız için bizi uyarır, çünkü kilise daha net görünür olsaydı bizim anlayışımızı aşardı. Đmanımız da daha kötü değildir, çünkü kilisenin bizim görüş alanımızın dışında olduğunu kabul eder. Burada lanetlilerle seçilmişleri ayırt etmemiz bize emredilmez –bunu sadece Tanrı yapar, biz değil – ama Baba Tanrı’nın şefkatiyle ve Kutsal Ruh’un çalışmasıyla Mesih’le paydaşlığa girmiş olanların, Tanrı’nın kişisel olarak sahiplendiği mal varlıkları diye ayrıldıklarının sayısına biz de dâhil edildiğimizde bu büyük lütfu paylaşacağımızı yüreklerimize kesin olarak yerleştirmemiz emredilir. 4. Đmanlıların anası olan görülür kilise Ama şimdi niyetimiz görülür kiliseyi tartışmak olduğu için, şu yalın “ana”10 sıfatından bile onu tanımamızın ne kadar yararlı, aslında ne kadar gerekli olduğunu öğrenelim. Bu ana, rahminde bizi döllemezse, bizi doğurmazsa, bizi emzirip beslemezse ve sonunda da ölümlü bedenimizden soyunup melekler gibi oluncaya kadar [Mat. 22:30] bizi bakımı ve rehberliği altında korumazsa yaşama katılmanın başka yolu yoktur. Yaşamımızda onun öğrencisi oluncaya kadar, güçsüzlüğümüz bu okuldan çıkarılmamıza izin vermez. Ayrıca Yeşaya [Yşa. 37:32] ve Yoel’in [Yoe. 2:32] tanıklık ettikleri gibi, onun sinesinde olmayan biri, günahlarının bağışlanmasını ya da kurtulmayı umamaz. Hezekiel, Tanrı’nın göksel yaşama kabul etmediklerinin O’nun halkının kütüğüne yazılmayacaklarını duyurduğunda [Hez. 13:9] onlarla aynı görüştedir. Öte yandan, Tanrı’ya gerçek bağlılığın toprağını işlemeye dönenlerin adlarının Yeruşalim yurttaşları olarak kayda geçirileceği de söylenir [Krş. Yşa. 56:5; Mez. 87:6]. Bu nedenle başka bir Mezmur’da şöyle denir: “Ya Rab, halkına lütfettiğinde anımsa beni, onları kurtardığında ilgilen benimle. Öyle ki, seçtiklerinin gönencini göreyim, ulusunun sevincini, kendi halkının kıvancını paylaşayım” [Mez. 106:4-5; Krş. Mez. 105:4]. Bu sözlerle 8 Calvin’in işlevsel kilisenin, tanrısal armağanların paylaşıldığı bir birlik olduğu düşüncesi Luther’in düşüncesine yakındır (Krş. Luther, Treatise on the Sacrament and on the Brotherhoods i.4 (Werke WA II. 743; çev. Works of Martin Luther II. 10); McNeill, Unitive Protestantism, s. 27-33, Rouse ve Neill, A History of the Ecumenical Movement, s. 30 vdd; P. Althaus, Communio Sanctorum, Die Gemeinde in Lutherischen Kirchengedanken; R. yk. m. 1, dn 1’de alıntı yapılan C. Petry; G. MacGregor, Corpus Christi, s. 9. 9 Krş. yk. “gizli seçim” vb, m. 2. 10 Barada “Ana” denen kilisenin görülür kilise olduğuna, imanlıları doğurup besleyen kilisenin, ana işlevinin kurtuluş için gerekli olduğuna dikkat edin. Krş. Cyprian, Letters iv. 4; lxxiii. 21 (CSEL 3. ii. 477, 795; çev. ANF V. 282, 384); Augustine, Enchiridion xvii. 65; “olmasaydı günahların bağışlanmayacağı… kilise” (MPL 40. 262 vd.; çev. LCC VII. 377); Augustine, Sermons lvi. 4 .5 (MPL 38. 379; çev. LF Sermons I: 69 vd); First Epistle of John iii. 1 (MPL 35. 1998; çev. NPNF VII. 476). Comm. Eph. 4:13’de Calvin, “Tanrı’ya krallar ve köylüler gibi çocuklar doğuran, onları besleyen, yetiştiren ve hizmet aracılığıyla bunu yapan kilise, Tanrı’ya bağlı olan herkesin ortak anasıdır” der. Krş. Wendel, Calvin, s. 224. 616 Tanrı’nın baba sevgisi ve ruhsal yaşama özel tanıklığı sürüsüyle sınırlıdır. Bu nedenle kiliseyi bırakmak her zaman felaket getirir. (Kilisenin, Tanrı’nın sözcüsü olan hizmetlileri küçümsenmemelidir, 5-6) 5. Kilisede eğitim, değeri ve yükümlülüğü Ama bu konuyla ilgisi olan bir şeyi, önceden ortaya koyalım. Pavlus, “sonunda hepimiz imanda ve Tanrı oğlunu tanımada, birliği, yetkinliğe, Mesih doluluğundaki olgunluk düzeyine erişinceye kadar”, “kutsallar hizmet görevini yapmak ve Mesih’in bedenini geliştirmek üzere donatılsın” diye, Mesih’in “her şeyi doldurmak üzere”, “kimini elçi, kimini peygamber, kimini müjdeci, kimini önder ve öğretmen atadığını” [Ef. 4:10-13] yazar. Kendisine ait olanları bir anda yetkinleştiren Tanrı’nın, yine de onların kilisenin eğitimi altında, sadece insan olarak nasıl yetişmelerini istediğini görüyoruz. Bunun için belirlenen yolu görüyoruz: Pastörlere göksel öğretişi vaaz etmeleri emredilmiştir. Ilımlı ve öğrenmeye hevesli bir ruhla kendini, bu görev için atanmış öğretmenlerin yönetimine bırakabilsin diye, herkesin aynı düzenlemenin altında toplandığını görüyoruz. Yeşaya, şuna dikkati çekerek Mesih’in Krallığını çok önceden fark etmiştir: “Üzerindeki Ruhum, ağzına koyduğum sözler şimdiden sonsuza dek senin, çocuklarının, torunlarının ağzından düşmeyecek” [Yşa. 59:21]. Bundan, kendilerine, kilisenin eliyle tanrısal olarak uzatılan ruhsal yiyeceği geri çevirenlerin açlık ve kıtlık içinde mahvolmayı hak ettikleri sonucu çıkar. Pavlus’un “iman haberi duymakla… olur” [Rom. 10:17] diye işaret ettiği gibi, Tanrı imanı ancak Müjde aracılığıyla içimize solur. Aynı şekilde, kurtarma gücü Tanrı’ya dayanır [Rom. 1:16]; ama (yine Pavlus’un tanıklık ettiği gibi) O, bunu Müjde’nin vaaz edilmesinde ortaya koyar, açıklar [a.g.e.]. Kâhinlerin ağzıyla öğretilen öğretişin, iman anlaşmasını beslemesi için, bu planıyla Tanrı eskiden tapınakta kutsal toplulukların bir araya gelmesini istemiştir. Tapınağa Tanrı’nın “dinlendiği yer” [Mez. 132:14]* kutsal yere “oturduğu yer” [Yşa. 57:15] denir. Onun burada keruvların arasında oturduğu söylenir [Mez. 80:1]. Göksel öğretiş hizmetine saygı, sevgi, saygınlık ve ağırbaşlılık katmak için görkemli adlar kullanırlar. Yoksa ölümlü ve tiksinilen insanın görünüşü bunların değerini düşürürdü. Bize toprak kaplarda paha biçilmez bir hazine verildiğinin [2Ko. 4:7] farkına varmamız için, Tanrı aramızda belirir ve bu düzenin Yazarı olarak, bu kurumda var olduğunu insanlara anlatır. Bu durumda halkını kendisini falcılığa, medyumluğa, büyücülüğe, ölülerin ruhlarına danışmaya ve diğer batıl inançlara adamalarını yasakladıktan [Yas. 18: 10-11; Lev. 19:31] sonra, herkes için yeterli olması gereken şeyi vereceğini eklemiştir: peygamberlerden hiç yoksun kalmayacaklardır [Yas. 18:15]. Ama eski halkı meleklere emanet etmediği gibi, yeryüzünde gerçekten meleklerin görevini yapsınlar diye öğretmenler yetiştirmiştir. Bugün de Onun isteği, insan aracılığıyla bize öğretmektir. Eskiden de yalnızca yasayla yetinmemiştir. Yorumcu olarak kâhinleri de eklemiştir. Böylece insanlar bunun gerçek anlamını onların ağzından öğrenebilmişlerdir [Krş. Mal. 2:7]. Bugün de bizim onu okurken sadece dikkatli olmamızı istemez, çabalarıyla bize yardım etmeleri için eğitimciler de atar. Bu, iki misli yararlıdır. Hizmetlilerinin konuşmalarını, O konuşuyormuş gibi dinlediğimizde bir yandan itaatimizi çok iyi sınayarak dener. Öte yandan güçsüzlüğümüz karşısında bize sağlayışta bulunur. Ateş püskürüp bizi uzaklaştırmaktansa bizi Kendine yakınlaştırmak için, yorumcular aracılığıyla bize insani şekilde seslenmeyi seçer. Aslında dinine bağlı herkes Tanrı’nın görkeminin uyandırdığı korkudan haklı olarak etkilenir. Bu bildik öğretme tarzının ne kadar gerekli olduğunu gerçekten hisseder. * Mez. 132:14 “Sonsuza dek yaşayacağım yer budur” 2003³; “Rahat yerim ebediyen budur” 1995 (çev. n.) 617 Söz’ü öğretmeye çağrılan insanların değersizliğinin Söz’ün yetkisini azalttığını düşünenler kendi nankörlüklerini sergilerler. Tanrı’nın insan ırkını donattığı olağanüstü birçok armağan arasında bu, sesinin yankılanması için insanların ağızlarını ve dillerini Kendine ayırma tenezzülünde bulunduğu tek ayrıcalıktır.11 Karşılığında, O’nun emriyle ve Kendi ağzıyla belirtilen kurtuluş öğretişini benimsemeyi beğenmezlik etmeyelim. Tanrı’nın gücü dışsal araçlara bağlı olmasa bile, Tanrı yine de bizi bu sıradan öğretme tarzına zorunlu tutar. Buna sıkıca sarılmayı reddeden fanatik insanlar, birçok öldürücü tuzağa düşerler. Gurur, beğenmeme ya da rekabet birçok kişiyi kendi başına okuyarak ya da düşünerek yeterince kazanım elde edeceğini düşünmeye yönlendirir; böylece genel toplantıları küçümserler ve vaazı gereksiz bulurlar. Ama kutsal birlik bağını koparmak ya da çiğnemek için her şeyi yaparlar. Bu tehlikeli yanılgıların ve en iğrenç sanrıların çekiciliğine kapılmadan, hiç kimse bu kutsal olmayan ayrılığın adil cezasından kaçamaz. Đmanın bu pak saflığı içimizde gelişebilsin diye, bu dinsel uygulamadan yararlanmakta gönülsüz olmayalım. Tanrı, verdiği emirle bunun gerekli olduğunu ve bunu çok onayladığını bize göstermiştir. Bize, Tanrı’ya kulaklarımızı kapamayı söyleyecek hiç kimse –fanatik bir canavar bile- var olmamıştır. Ama peygamberlerin ve Tanrı’ya bağlı öğretmenlerin her çağda tanrısızlarla güç bir mücadelesi olmuştur. Tanrısızlar inat ederek, bir insanın sözüyle ve hizmetiyle öğrenmenin boyunduruğuna asla baş eğememişlerdir. Bu, Tanrı’nın öğretirken bize parlayan yüzünü tanınmaz duruma getirmeye benzer. Yasada da sık sık tekrarlandığı gibi [Mez. 27:8; 100:2; 105:4; 1Ta. 16:11; 2Ta. 7:14] eskiden imanlılara kutsal yerde Tanrı’nın yüzünü aramaları emredilmiştir [Mez. 105:4]. Bunun, yasanın öğretilmesinden ve peygamberlerin Tanrı’nın yaşayan suretleri olmasından başka bir nedeni yoktur. Pavlus da vaazlarında Tanrı’nın görkeminin Mesih’in yüzünde parladığını belirtir [2Ko. 4:6]. Kiliseleri bölme tutkusu besleyen, aslında koyunları ağıllarından çıkararak kurtların ağızlarına atan elçilerin tutumu, bu tutumdan daha iğrençtir. Pavlus’tan yaptığımız alıntıya sıkıca sarılmalıyız –kilise sadece dışarıya yapılan vaazla kurulur, kutsallar tek bir bağla bir araya toplanır: ortak görüşe göre, Tanrı’nın kurduğu kilise düzenini, öğrenme ve ilerleme aracılığıyla korurlar [Krş. Ef. 4:12]. Söylediğim gibi, eski zamanlarda özellikle bu nedenle yasa altındaki bütün imanlılara kutsal yerde toplanmaları emredilmişti. Musa, Tanrı’nın yaşadığı yerden, aynı zamanda da Tanrı’nın adının anısını yerleştirdiği yerden söz ederken, “Tanrı’nın adının yeri” (Krş. Çık. 20:24] der. Açıkçası bununla, Tanrı’ya bağlılık öğretişinin dışında burasının kullanılamayacağını öğretir. Kuşkusuz aynı nedenden dolayı Davut, düşmanlarının despotluğu ve acımasızlığı yüzünden Toplanma Çadırı’nın dışında kaldığı için, ruhunda büyük bir acıyla şikâyet eder [Mez. 84:2-3]. Birçok kişiye bu, çocukça bir şikâyet gelebilir, çünkü Tapınağa girmekten yoksun kalmak çok az bir kayıptır. Ancak biraz zevkle giderilebilir. Yeter ki, başka zevkler olsun. Yine de o, bu tek üzüntüsü, sıkıntısı ve kederiyle yanar, eziyet çeker, neredeyse tükenir. Kuşkusuz bunun nedeni, imanlıların toplu tapınmadan daha büyük bir yardımlarının olmamasıdır, çünkü Tanrı halkını bununla adım adım yükseltir. Tanrı’nın, ruhsal olarak bilinmesi için, öğretişinin aynasında Kendini kutsal atalara her zaman açıkladığına dikkat etmeliyiz. Bu durumda Tapınağa sadece “Tanrı’nın yüzü” [Krş. Mez. 42:2] değil, (bütün batıl inanç nedenlerini yok etmek için) “ayağının taburesi” de [Mez. 132:7; 1Ta. 28:2] denir. Herkes –en üsttekinden en aşağıdakine kadar- Baş’a yöneldiğinde bu iman birliğini elde etmek ne mutluluktur [Krş. Ef. 4:13]! Öbür ulusların başka bir ilkeye dayanarak Tanrı için yaptıkları tapınaklar bu ibadete sadece saygısızlık etmektir. Yahudiler, 11 (Yukarıdaki) “göksel öğretişe” hizmet edenler Tanrı’nın sesiyle konuşurlar. Krş. Calvin, Homilies on I Samuel xlii, Burada Hıristiyan kilisesinde peygamberlerin ve pastörlerin “Tanrı’nın ağzıyla” konuştuklarını söyler (CD XXXIX. 705). Onun vaaz verme hizmeti konulu büyük öğretişi budur; dinlemeyi reddeden gurura karşı uyarıda bulunmayı sürdürür. Krş. G. MacGregor, Corpus Christi, s. 52. 618 aynı büyüklükte olmasa da bir dereceye kadar buna dâhil olmuşlardır. Đstefanos, onları Yeşaya’nın sözleriyle azarlamıştır: “Tanrı, elle yapılmış konutlarda oturmaz” [Elç. 7:48-50; Yşa. 66:1-2]. Bu Söz’üyle Tanrı, sadece yasaya uygun kullanılması için tapınaklarını kutsar. Onun emri olmadan bir şeye aceleyle girişirsek kötü başlangıca hemen tuhaf özellikler yapışır ve ölçüsüz kötülükler yayılır. Yine de Kserkses, bilge adamlarının öğüdüyle Yunanistan’daki bütün tapınakları yaktığında ya da yıktığında, her yere özgürce girmesi gereken tanrıların duvarların ve çatıların içine kapatılmasının saçma olduğunu düşünmüştü.12 Sanki bize yakın olmak için inmesi, yine de yerini değiştirmeden ya da bizi dünyasal araçlarla sınırlamaması Tanrı’nın gücü dâhilinde değilmiş gibi; ama tersine, bu şekilde bizi göksel görkemine, her şeyi ölçülemezliğiyle dolduran, hatta yüceliği gökleri de aşan görkemine arabalarla taşır. 6. Hizmetin anlamı ve sınırları Günümüzde hizmetin yeterliliği konusunda büyük bir çekişme vardır. Bazıları onun ciddiliğini ölçüsüzce abartır. Bazıları, Kutsal Ruh’a ait olanın ölümlü insanlara yanlış aktarıldığını öne sürerler – bu hizmetlilerin ve öğretmenlerin zihinlere ve yüreklere girdiğini ve hem zihnin körlüğünü, hem de yüreğin nasırlaşmasını düzelttiğini düşünelim.13 Bu nedenle bu çekişmeyi doğru değerlendirmeliyiz. Đki tarafın da tartıştıkları konular, özellikle şunlara dikkat edilirse güçlük çekmeden kolayca sonuca gidecektir: ( 1 ) Tanrı’nın, Ruhunu kattığı vaazın yazarı olarak, bunlardan yararlanılacağını vaat ettiği parçalar; ( 2 ) Tanrı’nın, dışsal yardımlardan Kendini ayırarak, hem imanın başlangıcını, hem de aldığı bütün yolu Kendi adına iddia ettiği parçalar. 1. Malaki’ye göre, ikinci Đlyas’ın görevi, düşünceleri aydınlatmak ve “babaların yüreklerini çocuklara döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmekti” [Luk. 1:17; Mal. 4:5-6]. Mesih, çalışmalarıyla meyve versinler diye elçilerini gönderdiğini duyurur [Yu. 15:16]. Petrus, bu meyvenin ne olduğunu kısaca tanımlar. “Ölümsüz bir tohumdan… yeniden doğduğumuzu” [1Pe.23] söyler. Bu nedenle Pavlus, “Müjde’yi ulaştırmakla” Korintlilerin “manevi babası olduğu” [1Ko. 4:15], onun “elçiliğiyle” “mühürlendikleri” [1Ko. 9:2], ayrıca sadece sesiyle kulaklara çarpan bir mektupla hizmet etmediği, öğrettikleri verimsiz olmasın diye kendisine Kutsal Ruh’un çalışmasının da verildiği [2Ko. 3:6] için övünür. Galatyalıların, “Kutsal Ruh’u… duyduklarına iman ederek… aldıklarını” da [Gal. 3:2] onaylar. Kısaca, birçok parçada kendisini sadece Tanrı’nın emektaşı yapmaz, kurtuluşu duyurmayı da kendisine görev edinir [1Ko. 3:9 vdd]. 2. Bütün bunlardan söz ederken Pavlus, Tanrı’dan ayrı olarak, en küçük bir zerreyi bile kendine mal etme niyetinde değildi. Bunu başka yerde kısaca açıklar: “O’nun kudretle bende etkin olan gücüne dayanan” [Kol. 1:29] “Rab’deki emeğimiz boşa gitmedi” [1Se. 3:5]. Benzer biçimde, “Sünnetlilere elçilik etmesi için Petrus’ta etkin olan Tanrı, öteki uluslara elçilik etmem için bende de etkin oldu” [Gal. 2:8] der. Üstelik başka parçalardan da hiçbir şeyi hizmetlilere bırakmadığı açıktır. “Önemli olan, eken ya da sulayan değil, ekileni büyüten Tanrı’dır” [1Ko. 3:7]. Benzer biçimde, “Elçilerin hepsinden çok emek verdim. Aslında ben değil, Tanrı’nın bende olan lütfu emek verdi” [1Ko. 15:10] der. Kuşkusuz Tanrı’nın, zihnin aydınlanmasını ve yüreğin yenilenmesini kendisine mal ettiği, insanın bunların ikisinde de hak iddia etmesinin saygısızlık olduğunu söylediği bu uyarıları unutmamalıyız. Bu arada, Tanrı’nın atadığı hizmetlilere kendini öğrenmeye hevesli bir ruh olarak tanıtan biri, sonuçta bu öğrenme tarzının iyi bir nedenden dolayı Tanrı’nın gözüne iyi 12 Bunu Cicero anlatır, Laws II. x. 26 (LCL basımı, s. 405 vd). 13 Editörler yukarıdaki cümlenin Luther’cilerin ve Zwingli’cilerin tutumlarını tanımladığını öne sürmüşlerdir. Ama hiçbir metinde bundan söz edilmez. Calvin’in, bir grubun düşüncesinden çok bireyleri düşünmesi olanaksızlığını sürdürür. 619