ebook img

Bir Büyücünün Çocukluğu - Hermann Hesse PDF

273 Pages·2014·1.4 MB·Turkish
Save to my drive
Quick download
Download
Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.

Preview Bir Büyücünün Çocukluğu - Hermann Hesse

Bir Büyücünün Çocukluğu Hermann Hesse Çeviren: Kâmuran Şipal AFA YAYINLARI, Mayıs, 1999 ISBN: 9754143498 Spaete Prosa, Innen und Aussen adlı hikaye kitaplarından derlendi Arka Kapak Yaşlı Nuh, ışıl ışıl gözlerini kaldırıp kendisine soruyu yöneltenlere baktı babacan bir bakışla. “Çocuklar!” dedi iyilikseverlik dolu alçak bir sesle. Yüzündeki ifade bir anda iyice aydınlandı. “Sevgili çocuklar! Söylediklerinizde hem haklısınız, hem haksız. Ama siz daha sormadan, Tanrı sorunuzun yanıtını vermiş bulunuyor. Sizi haksız görmem elde değil, savaş ülkesinden gelen bu adam pek hoş bir konuk sayılmaz kuşkusuz. Bu gibi antikaların yeryüzünde ne işi var, bilmem. Ama bu tür insanları bir kez yaratan Tanrı neden böyle davrandığını biliyordur elbet. Hepimizin de bu beyaz adamların pek çok suçunu bağışlaması gerekir, zavallı dünyamızı bir kez daha mahvedip cezalandırılmasına yol açan bunlardır. Ama bakın, Tanrı beyaz adamla neyi amaçladığını bir işaretle bildirdi bize. Siz hepiniz, sen Zenci, sen Eskimo, hepiniz pek yakında umarım yeniden kurmaya başlayacağımız yeryüzündeki yaşam için sevgili eşlerinizi de yanınıza aldınız, sen Zenci eşini, sen Kızılderili eşini, sen de Eskimo eşini. Yalnızca Avrupalı beyaz adamın eşi yok yanında. Uzun zaman böyle olduğuna üzülmüştüm, ama şimdi bunun altında yatan anlamı sezer gibiyim: Bu adam bizler için bir uyarı ve itici bir güç olarak, bir hayalet olarak belki de, yok olmaktan kurtarılıp yanımıza verildi. Ne var ki, çoluk çocuğa karışamayacak; meğerki çok renkli insanlığın seli içine yeniden dalıp gitsin. Sizin yeryüzündeki yaşamınızı yok edemeyecektir bundan böyle. Gönlünüz rahat olsun!” Hermann Hesse Hermann Hesse 1877’de Almanya’nın Calw kasabasında doğdu. İlk şiirini yirmibeş yaşında yazdı. Bunu Peter Camenzind, Çarklar Arasında, Gertrud, Rosshalde, Demian ve diğer romanları izledi. Birinci Dünya Savaşında Alman militarizmini protesto etmek için İsviçre’ye yerleşen, İkinci Dünya Savaşında kitapları Naziler tarafından yakılan Hesse, bu ortamın, sorunlu aile yaşamının ve savaş esirlerine yardım konusundaki yoğun çalışmasının sonucu ağır bir bunalım geçirdi. Jung’un öğrencisi Lang ona psikanaliz tedavisi uyguladı. Lang ile dostluğu Hesse’nin ruhbilime ve Jung’a duyduğu ilgiyi körükleyerek şiirse, iç dünyasını zenginleştirdi. İnsancıllığı, barışseverliği ve insan yaşamını irdeleyen felsefesi, Bozkırkurdu, Narziss ve Goldmund ve Sidarta adlı romanlarında özellikle belirgindir. Boncuk Oyunu adlı romanından sonra 1946’daNobel Edebiyat Ödülü de alan Hesse’nin Doğu edebiyatına olan yatkınlığı ve bu konudaki bilgi ve etkinliği, özellikle 1960 yıllarında Amerika’da canlanan Budizm ve Zen Budizmi akımları sırasında en çok okunan yazarlar arasına girmesine neden oldu. Hemann Hesse 1962 yılında İsviçre’nin Montagnola kasabasında öldü. Avrupalı En sonunda durumu kavrayan Tanrı, büyük tufanı yollayarak kanlı dünya savaşıyla yakılıp yıkılan yeryüzündeki yaşama kendi eliyle son vermişti. Seller yaşlı gezegenin onurunu ayaklar altına alan ne varsa, hepsini bir acıma duygusuyla silip süpürdü, karla kaplı toprakları, toplardan geçilmeyen dağları, çevrelerinde ağlayıp sızlayanlarıyla çürüyüp kokuşmuş cesetleri, isyan edenleri, yoksul düşenleri, gözlerini kan bürümüşleri, başkalarının canına kastedenleri, aklını kaçıranları, açlık çekenleri toparlayarak alıp götürdü. Evrenin mavi gökyüzü, pırıl pırıl yerküresine dostlukla bakmaya başladı yukarıdan. Şunu da belirtelim ki, Avrupa teknolojisi son ana kadar işin içinden yüzünün akıyla çıkmış, Avrupa yavaş yavaş yükselen sulara karşı haftalarca temkinle, inatla karşı koymuştu. İlkin milyonlarca savaş tutsağının gece gündüz uğraşıp didinerek inşa ettiği devcileyin setlerle yapmış bu, ardından da yapay yükseltilere başvurmuştu; yükseltiler eşi görülmedik bir tempoyla yukarılara tırmanıyor ve başlangıçta alabildiğine geniş teraslar görünümünü içerirken sonraları giderek kulelere dönüşüyordu, insanlardaki yüreklilik, sadakatten şaşmayarak en son güne kadar bu kulelerde başarıyla sınav verdi. Avrupa ve bütün dünya sulara gömülerek boğulup giderken, ışıldaklar son kalmış çelik kulelerden batmakta olan yeryüzünün ıslak loşluğunu hâlâ göz kamaştırıcı bir ışıkla delip geçiyor, toplardan çıkan mermiler havada nazenin yaylar çizerek uğultuyla sağa sola mekik dokuyordu. Sondan iki gün önce orta büyüklükteki ülkelerin liderleri, ışık işaretleriyle düşmanlarına barış önerisinde bulunmaya karar verdiler. Ne var ki, düşmanları hâlâ ayakta kalan tahkim edilmiş kulelerin hemen boşaltılması koşulunu öne sürdü. Böyle bir şeyi ise barışın en kararlı taraftarları bile kabule hazır olduklarını açıklayamazdı. Dolayısıyla, en son saat gelip çatana kadar silahların ateşlenmesi yiğitçe sürdürüldü. Sonunda, dünya baştan aşağı sulara gömülmüştü. Sel felaketinden sağ çıkan tek Avrupalı, belinde bir tahlisiye kemeri, sularda dolanıp duruyordu; kalan gücünü yaşanan son günlerin olaylarını not etmeye harcıyor, böylece vatanının son düşmanları öbür dünyayı boyladıktan sonra birkaç saat daha ayakta kalmayı, defne dalından zafer çelengini sonsuz zamanlar için başında taşımayı garantilediğini belgelemek istiyordu. Ansızın bozbulanık ufukta kara renkli, devcileyin ve hantal bir araç belirdi, bitkin durumdaki Avrupalıya ağır ağır yaklaştı. Bunun kocaman bir tekne olduğunu gören Avrupalı rahatladı; tam bayılmak üzereydi ki, o çok, çok yaşlı Nuh Baba’nın boylu poslu vücuduyla, sakalının gümüş telleri havada uçuşarak, yüzer eve benzeyen teknenin güvertesinde dikildiğini fark etti. Dev gibi bir zenci sularda ordan oraya sürüklenen Avrupalıyı çekip aldı gemiye. Adam yaşıyordu, pek kısa bir süre sonra da kendine geldi. Hz. Nuh dostlukla gülümsedi adama; başarmış, yeryüzündeki yaratıkların her birinden birer örneği yok olmaktan kurtarmıştı. Arkadan esen rüzgarda yavaş yavaş yol alan Nuh’un gemisi bulanık suların çekilmesini beklerken, güvertede rengârenk bir yaşam kaynaşmaya başlamıştı. Koca koca balıklar kalabalık sürüler halinde teknenin peşinden geliyor, renk renk düşsü kuşlar ve böcekler geminin açık çatısının üstünde küme küme uçup tekneyi izliyordu. Tüm hayvanların, tüm insanların içi, kurtarılmış ve yeni bir yaşam için seçilip ayrılmış olmanın kıvancıyla dolup taşmaktaydı. Rengârenk tavus kuşu tiz ve keskin çığlıklarını sular üzerine yolluyor, neşe içinde gülüp oynayan fil havaya kaldırdığı hortumuyla hem kendisi banyo yapıyor, hem eşine banyo yaptırıyordu. Kertenkele, teknenin güneşli kalaslarının üzerinde ışıl ışıl parıldayarak yatıyor, Kızılderili birden suya daldırdığı mızrağıyla uçsuz bucaksız tufanın içinden pırıl pırıl balıklan avlıyordu. Kuru dalları birbirine sürterek ateş yakan zenci, sevincinden tombul karısının kalçalarına belli bir ritim gözeterek şaplaklar indiriyor, kollarını kavuşturmuş ayakta dikilen sıska vücutlu Hindu, dünyanın yaratılışına ilişkin ezgilerden alınmış dünya kadar eski dizeler mırıldanıyordu. Buğular çıkararak güneşte uzanmış yatan Eskimo, gözlerinin içi gülerek vücudundaki suyu ve yağı terle atıyor, sevimli bir tapir koklaya koklaya ağzını Eskimonun orasında burasında gezdiriyordu. Kısa boylu Japona gelince, ince bir değnek yontmuş, bazen burnunun, bazen çenesinin üzerinde titizlikle dengede tutmaya çalışıyordu. Avrupalı ise kalem kâğıdı alıp gemideki yaratıkların envanterini çıkarmaya koyulmuştu. Teknedeki canlılar arasında gruplaşmalar oluşup dostluklar kuruluyor, arada patlak veren bir kavga Hz. Nuh’un bir işaretiyle yatıştırılıyordu. Bütün yaratıklar, toplu halde şen şakrak yaşıyor, yalnızca Avrupalı yazı işiyle tek başına uğraşıp duruyordu. Derken bütün o çok renkli insan ve hayvanlar yeni bir oyun oynamaya başladı; her biri ötekilerle yarışarak yetenek ve hünerlerini sergiliyor, her biri yarışta birinci olmak istiyordu. Bunun üzerine Hz. Nuh işe el koyarak düzeni sağladı; büyük hayvanları bir yana, küçükleri bir yana ayırdı; insanlar arasında da aynı yola başvurdu, her canlı öne çıkıp büyük bir başarıyla üstesinden geleceğine inandığı hüneri sergileyecekti. Ve teknedeki yaratıklar bu işi sırayla yapmaya başladı.

See more

The list of books you might like

Most books are stored in the elastic cloud where traffic is expensive. For this reason, we have a limit on daily download.