ATEŞLE OYUN Nancy Taylor Rosenberg BİR Duruşma salonunun dışındaki koridor bir TV stüdyosunu anımsatıyordu. Spot ışıkları, üç ayaklı sehpaları üzerine monte edilmiş kameralar, çelik malzeme kutuları, kalın kablo demetleri ve duvarlara yaslanmış, kahvelerini yudumlarken aralarında sohbet eden teknisyenler daracık koridorun her yanını işgal etmişti. Bir Dallas Morning News muhabiri, bir kenarda sohbete dalmış olan Savcı Stella Cataloni ve Dallas Bölge Savcısı Benjamin Growman'ı fark etti. Şu anda duruşmaya ara verilmiş olmasından yararlanıp ağızlarından birkaç laf alabileceğini düşünerek o tarafa seğirtti. Kayıt cihazını bölge savcısının suratına uzatarak, "Sizce Gregory Pelham bu kez mahkûm olacak mı?" diye sordu. "Kesinlikle." İnce uzun boylu Growman koyu renk bir Armani takım ve göğüs cebinin üzerinde adının baş harflerini taşıyan kolalı beyaz bir gömlek giymişti. İnce dudaklı ve iri burunluydu, gözleri birbirine yakındı. Elli yedi yaşındaydı, saçları hafif kırlaşmıştı, ancak hâlâ yakışıklıydı. Başarılı ve kendinden emin görünen bir adamdı. "Peki, o halde eski davadan paçasını nasıl kurtardı?" Growman, "Jüri o zaman kesin bir karara varamamıştı," diye yanıtladı. "Bunların hepsini biliyorsun, Abernathy. Bizi biraz rahat bırak." Yeniden sohbetine döndü, ancak Abernathy ses kayıt cihazını tutmaya devam ediyordu. "Pelham daha geçenlerde bir çocuğu taciz etmeye kalkıştığı için tutuklanmıştı," dedi. "Bu nedenle mi onu daha önceki adam öldürme suçlarından dolayı yeniden yargılamaya karar verdiniz? Neden onu yalnızca en son işlediği suç yüzünden dava etmediniz? Bu kez jürinin kendisini beraat ettireceğinden korkmuyor musunuz? Bir kez aklanırsa, yeniden yargılanamaz. Bu doğru değil mi?" Stella Cataloni, "Cinayet suçundan hüküm giyince, kendisine işlediği yeni suçlardan dolayı dava açacağız," diye araya girdi. "Kayıt cihazını kapat, Charley. Şu anda Benjamin ile tartışmamız gereken şeyler var." Otuz dört yaşındaki Stella zeki ve kararlı bir kadındı, basın ondan "Vahşi İtalyan Kedisi" diye söz ediyordu. Aynı zamanda da bir Teksas güzeliydi. Sarı renkli keten bir elbise giymişti, abanoz rengi hafif dalgalı saçları omuzlarına dökülüyordu. Ela gözleri altın sarısı pırıltılar saçıyor ve teni pürüzsüz görünüyordu. Saçının sol tarafını kulağının arkasına atmış, diğer bölümü ise yüzünü örterek öne doğru dökülmüştü. Zarif fakat yuvarlak hatlı vücudu etine dolgundu. Muhabir uzaklaşır uzaklaşmaz Growman, "Ara ne kadar sürecek?" diye sordu. Ağustosun ikinci haftasıydı ve kırk bir dereceye ulaşan hava sıcaklığı kavurucuydu. Dallas şehir merkezindeki Frank Crowley adliye binasında klimalar çalışıyor, ancak böylesine sıcak günlerde ısıyı pek nadiren yirmi derecenin altına indi-rebiliyordu. Growman mendilini çıkarıp yüzünü ve boynunu sildi. Stella saatine baktı. "Yalnızca beş dakika kaldı," dedi, "ve ben daha ofise uğramaya bile vakit bulamadım. Walden davasını soruşturan dedektifin raporunun gelip gelmediğini öğrenmek istiyordum." Growman kaşlarını çattı. "Şu anda, yapacağın suçlamayı düşün," dedi. "Bunun dışındaki her şey bekleyebilir." Stella onun gözlerine bakarak, "Karar vermek üzereyim," dedi. "Jürinin ne kadar sürede karar vereceğine bağlı olarak, bu akşama dek bir hüküm çıkabilir." Growman, "Kendini nasıl hissediyorsun?" diye sordu. "İyi hissediyorum," dedi, heyecanlı bir şekilde gülümseyerek. "Tabii eğer jüri üç veya dört saatten daha uzun süre içerde kalırsa, bileklerimi kesmeye hazırlanacağım." Sözünü sakınmayan ve aksi biri olan Stella yalnızca yedi yıl içinde Dallas Bölge Savcılığında ikinci yetkili düzeyine yükselmişti. Şansını beceri ve yeteneğiyle destekleyerek, girdiği her davayı kazanmış, bütün sanıkları mahkûm ettirmişti. Şimdi bir davayı kaybetmek üzere olduğunu kabullenemezdi. Ben Growman bir elini saçlarının arasından geçirdi. "Ko-minsky senin bazı tanıkların gözünü korkuttuğunu söyledi," dedi. "Seni bu konuda uyarmıştım. Bunun gibi bir davada yapacağın en son şey jüri üyelerini kendinden soğutmak olmalı." Stella, "Bu altı yıllık eski bir adam öldürme suçu," diye cevabı yapıştırdı, sesi seramik yer karolarıyla kaplı koridorda yankılanıyordu. "Aradan bu kadar uzun bir süre geçtikten sonra en iyi bellekler bile silinir, Benjamin. Ben sadece onların anılarını tazelemeye çalıştım." Serserinin ve tehlikeli psikopatın biri olan sanık, Gregory James Pelham, Ricky McKinley adında engelli bir çocuğu öldürmekten altı yıl önce ilk kez yargılandığı zaman, jüri kesin bir karara varamamış ve Pelham serbest bırakılmıştı. Şu anda sanık olarak yargılanmasına yol açan işlediği yeni suçu, McKinley'in öldürülmesiyle kıyaslandığında çok önemsiz olsa da onu yeniden sahneye çıkarmıştı ve halk şimdi intikam diye çığlık atıyordu. Medya Bölge Savcılığını böylesine tehlikeli bir suçluyu elinden kaçırdığı için suçluyor, belediye başkanı ve şehir meclisi üyeleri adamı yeniden demir parmaklıklar ardına koyması için Grovvman'ın basının etini yiyor ve tüm ülke dramı ulusal televizyondan açık seçik izliyordu. Growman, Stella'nın yüzüne doğru eğildi. "Onu mahkûm ettirmek zorundasın," dedi, nefesi bir meşale kadar yakıcıydı. "Bu adamın yeniden serbest kalıp elini kolunu sallaya sallaya buradan gitmesine izin veremeyiz. Bu çocuğu öldürmediği veya McKin-ley'e yaptığı gibi yüzüne asit dökmediği için şanslıyız." "Bak," dedi Stella, öfkesi kabarıyordu, "bunu yapmayı en az senin kadar çok istediğimi anlamıyor musun? Bu dava için öylesine fazla vakit harcadım ki kocam çekip gitti. Benden ne istiyorsun? Kan mı?" "Kendine hâkim ol." Growman başıyla muhabirlerin bulunduğu yanı işaret etti. "Enerjini duruşma salonuna sakla." Stella sırtını duvara yapıştırdı, gözlerinden alev fışkırıyordu. Birkaç kez derin nefes alarak, kendini toplamaya çalıştı. Duruşma salonunun kapısının açılmasıyla birlikte insanların içeriye hücum edip yer kapmalarını izledi. Growman duygusal patlamaların gereksiz enerji kaybına yol açtığını öğrenmişti. İtinalı bir strateji izleyerek, Stella'nın ham ve kontrol edilmesi güç yeteneğini, onu her girdiği davayı kazanan biri yapacak bir niteliğe dönüştürmeye çalışmıştı. Stella yine de birçok bakımdan kendini Growman tarafından keşfedilip yetiştirilmiş biri gibi hissediyordu. Growman'ın kariyeri birkaç yıl önce gerilemeye başlamıştı ama Stella kendisini tamamıyla yeniden zirveye taşıyacak uygun ortamı yaratmıştı. Stella onun roket rampası, hizmetkârı ve tetikçisiydi. Stella şimdiki makamında daha çok altında çalışan savcı ordusunun yöneticisi ve danışmanı gibi hareket ediyordu, onlara yasaların püf noktaları hakkında öneriler veriyor, dava stratejilerini değiştirmelerine ve jüri üyelerini analiz etmelerine yardımcı oluyordu. Mahkûmiyet sicili mükemmel olmayan ve bu yüzden kaybedecek daha az şeyi olan daha düzinelerce işinin ehli savcı vardı, Pelham davasını bunlardan biri alabilirdi. Yine de Growman Stella'nın bu mahkûmiyeti sağlayacak tek kişi olduğunu iddia ederek bu davayı onun alması için ısrar etmişti. "Ricky McKinley öldü," dedi, sesi kısıktı. "Onu mezara gönderen adamın serbest kalmasına göz mü yumacaksın? Diğerlerinin hepsi bir yana, sen onun hissetmiş olduğu korkuyu biliyor olmalısın. Zavallı, acınacak bir çocuk, Stella. Bu serserinin daha kaç çocuğu kirletip öldürmesine göz yumacağız?" Stella gözlerini kırpıştırarak gözyaşlarını akıtmamayı başardı. Sonra aklına bir fikir geldi. Jüri üyelerinin gözündeki korkutucu imajını değiştirebilir ve aynı zamanda davayı yeniden canlandırabilirdi. Yüzüne kan hücum etti. Bunu yapabilecek miydi? Herkes ona güveniyordu. Kaderi kendi ellerindeyken bu canavarın yine duruşma salonundan çıkıp gitmesine nasıl izin verebilirdi? Stella çelik gibi kararlı bir şekilde, bu kez, diye düşündü, Gregory James Pelham cezadan kaçamayacak, artık yolun sonuna geldi. "Çabuk," dedi, "bana bir saç tokası lâzım." Beş dakika sonra, koridordan kürsüye doğru bambaşka bir savcı geliyordu. Stella saçını tam ense kökünden sıkıca at kuyruğu yapıp toplamış ve yüzünün sağ tarafında çirkin, eski bir yara izi iyice göz önüne çıkmıştı. Yürüyüşü daha dikkatliydi, gözleri yere çevrilmişti ve titremesine engel olmak için dudağının bir köşesini ısırıyordu. Her yer doluydu. Muhabirler ve gözlemciler salonun arka duvarının önüne dizilmişlerdi. Stella koridorda yürürken insanların soluk alıp verişlerini ve fısıltılarını duyuyor, birbirine karışan bu sesler kafasının içinde uğulduyordu. Her yanımı sarıp beni sokarak öldürmeye hazırlanan bir kovan dolusu yaban arısı gibiler, diye düşündü. Kürsüye ulaşıp yerine oturduğunda, bir muhabir yanına yanaştı ve çömelerek resim çekmeye başladı. "Yüzünüze ne oldu?" diye sordu. "Bu yara izi gerçek mi?" Stella adamın aptallığına sinirlendi. Elini uzatıp kamerayı yana iterek, "Şansını daha sonraya sakla," dedi. Jüri üyelerinin mübaşir tarafından içeri alındığını gördü, hemen masasının üzerindeki notları toparladı ve çevredeki uğultuyu susturdu. Yargıç kürsüde, jüri yerindeydi ve Stella elindeki işe başlamak için hazırdı. Pelharh davasında Stella'nın yardımcısı Larry Kominsky idi. Kızıl saçlı, burnu ve yanakları çilli, genç ve parlak bir savcıydı. Stella ile Kominsky'nin arasında kocaman gözleri anlamlı bir şekilde bakan asil yüzlü bir kadın oturuyordu. Brenda Anderson davaya, soruşturmayla görevli savcı yardımcısı olarak atanmıştı. Bir Afrika kökenli Amerikalı olan Anderson'ın bilişim dalında lisans ve kriminoloji dalında yüksek lisans derecesi vardı. Şimdiki pozisyona gelmeden önce Dallas Polis Teşkilatı içinde değişik basamakları başarıyla çıkmıştı ve artık tüm eyalette Dallas Bölge Savcılığının teknik sihirbazı olarak kabul ediliyordu. Yara izini görerek, hayretle, "Aman Tanrım, Stella, ne olmuş sana böyle?" diye sordu. Stella, "Sonra anlatırım," diye fısıldadı. "Şu anda birinin kıçını tekmelememiz gerek." Yargıç Malcolm Chambers hafifçe mikrofona eğilip, "Bayan Cataloni," dedi ve Stella başını kaldırıp bakıncaya kadar durakladı. Chambers'ın yüzü yorgun ve kırışıktı, beyaz saçları taranmış gibi görünmüyordu, gözlükleri de burnunun ucuna düşmüştü. Yara izini fark ettiyse bile tepki göstermemişti. "Aradan önce kaldığınız yere kadar özetleyebilirsiniz." Stella, "Teşekkür ederim, Sayın Yargıç," dedi. Ayağa kalkıp jüriye doğru bakarak, yara izini fark ettikleri zaman yüzlerinde beliren şoku gördü. İstediğiniz kadar bakın, diye söylendi içinden, yalnızca dikkatle dinleyin çünkü noktaları birleştirmek üzereyim. Jüri üyeleriyle yüz yüze gelmek için hafifçe dönerek, "Bayanlar ve baylar," dedi, yüzünün sadece sağ tarafını onların görüş alanı içinde tutuyordu. "Ara vermeden önce, eyaletin bu davada sunmuş olduğu gerçekleri dile getirdim. Aranızda tartışmaya başlamadan önce, sizden bu davadaki kurbanı anımsamanızı istiyorum. Bu dava süreci boyunca gördüğünüz otopsi fotoğraflarını anımsayın." Stella sesini alçaltıp adeta fısıldayarak konuşmaya başladı. "Sanığın vahşi saldırısından kurtulmayı başarabilmiş olsaydı Ricky McKinley'in nasıl görüneceğini, eğer yapabilirseniz, gözünüzün önüne getirin." Bir heykel gibi hareketsiz kalarak durup bekledi, yüzü tamamen ifadesizdi. Sonunda, "Bunu yapmanızı neden istiyorum, biliyor musunuz?" diye sorarak devam etti. "Sizden bunu yapmanızı istiyorum çünkü Ricky McKinley kurtulmadı. O artık kendisine saldıran kişiyle yüzleşmek, sanığın ellerindeyken yaşadığı korku ve dehşeti size birinci ağızdan anlatmak için buraya gelemez. Eğer bu çocuk bir şekilde ölümden kurtulmuş olsaydı bile, yaşamını korku ve çaresizlik içinde sürdürüyor olacaktı. Asla normal olamayacak, karşılaştığı kişiler tarafından asla kabul edilmeyecek, asla korkudan uzak olamayacaktı. Onun adalet isteyen yakarışını duyamıyorsunuz çünkü bu ses yalnızca onun mezarından yükseliyor." Gözlerini yere indirdi. "Ama ben, tıpkı sanık tarafından yüzüne asit dökülürken kurbanın çektiği o dayanılmaz acıyı hissedebildiğim gibi yakarışını da duyabiliyorum." Stella jüri locasına yöneldi. Bir ucundan ötekine doğru locanın önünde yürürken bir parmağını locayı çevreleyen korkuluğun üstünde gezdirerek devam etti. "Ricky McKinley altı yıl önce öldü. Ona işkence edip öldüren adamsa altı yıldır hür biri olarak sokaklarda dolaşıyor." Duruşma salonu sessizdi. Kimse fısıldamıyor, kimse kımıldamıyor, hiçbir kumaş hışırtısı duyulmuyordu. Tüm gözler Stella' nın üzerindeydi, jüri üyeleri adımlarını izliyor, bir saniye olsun gözlerini üzerinden ayırmıyorlardı. Stella'nm alnı ve üst dudağı terden sırılsıklam olmuştu, göğüslerinin arasından ter damlalarının aşağı doğru kaydığını ve koltuk altlarının nemlendiğini hissedebiliyordu. Kolunu sanığın bulunduğu tarafa doğru uzatarak, "Bu aşağılık insan, bu canavar," dedi, "Ricky McKinley'i kandırarak arabasına aldı, ucuz bir motele götürdü ve vahşice ırzına geçti. Sonra öldüresiye dövdü, ağzına ve burnuna tıraş köpüğü sıktı ve onun bir köşede duran masanın altında büzülüp kalmasına neden oldu." Bir kaşını kaldırarak, "Bu yetmez miydi?" dedi. "Sanığın sapık saplantıları tatmin olmuştu. Daha fazla ne isteyebilirdi?" Durakladı ve sanki birinin kendisine yanıt vermesini bek-liyormuş gibi omuzlarını silkti. Aniden, "Hayır!" diye bağırdı, gövdesi ağır duyguların yükü altında titriyordu. "Bu yetmezdi." Konuşması gittikçe hızlanıyordu. "Ricky'nin kanlı ve perişan bedenini arabasının bagajına taşıdı. Sonra gözden ırak bir arsaya götürdü ve yüzüne etlerini kemiklerine kadar eritecek bir asit döktü. Ricky'nin tanınmaz bir hale gelmiş olması, cesedin daha sonra yalnızca dişçi kayıtlarından teşhis edilecek olması, yüzünün onu doğuran insan tarafından bile tanınamayacak halde olması umurunda değildi. Sanığın düşündüğü tek şey bu zavallı çocuğun kendisini asla tanıyamamasını sağlamak ve yaptıklarının ceremesini çekmemek için, tutuklanmaktan kurtulmaktı. Gregory Pelham, kendini güvende
Description: